Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
Dünya dilleri ve Türkçemiz hakkındaki çalışmalarımı bilmeyen okurlarım bugünkü yazımı okuyunca şaşırabilirler. Bendeniz henüz 20’li yaşlardayken, haddimi biraz fazlaca aşarak dünya dilleri ve Türkçemiz üzerine çalışmalar yapmaya başlamıştım. 2003 yılından bugüne kadar; “dünya dillerinin tesadüfen oluşmadığı”, “dünya dillerinin ortak bir kökene dayandığı”, “Türkçenin düzen yönünden üstünlüğü” benzeri düşüncelerimi pek çok bilim insanına, pek çok bilindik yayınevine duyurmaya çalıştım. Ancak bu çalışmalarımın o günlerde yeterli ilgiyi görmediğini de itiraf etmek istiyorum. Örneğin 2004 yılında gönderdiğim bir e-Mektupta, o zamanlar (2003-2006) TÜRKÇE’NİN ŞİFRESİ olarak adlandırdığım çalışmamı tanıtmak için şunları yazmışım: “Bu çalışma, Türkçe'mizin Almanca, İngilizce gibi Hint Avrupa dillerinden hem gramer hem fonetik hem de başka yönlerden üstünlüğünü ispatladığım, halkın anlayabileceği, fazla terminolojiye boğulmamış bir dilde yaptığım bir çalışma… Ayrıca bu çalışmamda bütün dillerin tek bir kökenden geldiğini ispata çalışıyorum. Dillerin tesadüfen oluşamayacak düzende ve komplekslikte olduğunu akıcı bir dille anlatıyorum. Örnekler veriyorum..İçinde kendi geliştirdiğim bazı yeni dil bilim savları olan bu kitabın Türk Dilbilim alanındaki araştırmalara yeni bir bakış açısı kazandıracağına içtenlikle inanıyorum.” Aynı yıl, Türkçemizle ilgili çalışmalarımı yayınlayabileceğini düşündüğüm Ufuk Ötesi gazetesine de Türkçemiz ve dillerle ilgili çalışmalarımı göndermiştim. O zamanlar Ufuk Ötesi Gazetesinin imtiyaz sahibi olan Türkçe sevdâlısı merhum Kemal Çapraz bey, bendenize şu cevabî e-Mektubu göndermişti: “Gönderdiğiniz emaili aldık çok teşekkür ederiz. Yazınızı büyük bir dikkatle okudum. Türk Dili'ne gösterdiğiniz hassasiyet için ne kadar teşekkür etsek azdır. Oğuz, bey bizler Ufuk Ötesi yayınlarını yeni kurmuş bulunmaktayız. Ufuk Ötesi Gazetesi'ni yayınlamaya başladığımız iki yıldan buyana böyle bir fikrimiz vardı. Sonunda, Türk Kültürüne yayınlarımızla da hizmet etmek istedik. Ama yeni bir yayınevi olmamız hasebiyle, sınırlı sayıda kitap basabiliyoruz. Onun için şimdilik sizin kitabınızı basma imkanımız maalesef yok. Ama internetteki yazılarını inceleyeceğiz. Yeni yeni kitaplar basma imkanını elde ettiğimizde mutlaka sizin çalışmalarınızı da değerlendireceğiz. Çalışmalarınızda Allah yardımcınız olsun. Görüşmek dileğiyle saygılar sunarım.” (Tarihi: 01/03/04/3:58) Boğaziçi Yayınlarından çıkan Dillerin Şifresi adlı kitabın yazarı Dr. Yusuf Gedikliyle yollarımız, kitap isimlerimizin aynı oluşundan dolayı değil daha önceden da kesişmiş meğerse bizim. Yazar, 2002-2007 yılları arasında Ufuk Ötesi Gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapmış. Muhtemelen, merhum Kemal Çapraz beyin haberdar olduğu çalışmalarımızdan, o sırada ilgili gazetenin genel yayın yönetmeni olan sayın Gedikli de haberdar olmuştu. Dilbilim ve Türkçemiz hakkında ilk çalışmalarımı gerçekleştirdiğim 20’li yaşlardaki o coşku dolu arayışlarımı yeniden hatırladım bu yazı vesilesiyle. O günlerde bütün odak noktam Türkçemiz ve dünya dilleri olmuştu. Bu alanda yaptığım çalışmaları bütün dünya ile paylaşmak istiyordum üstelik. Türkçemizin ve dünya dillerinin tesadüfen oluşamayacağının çekirdek kanıtlarını bulmuş olmanın haklı keyfini yaşıyordum. Öyle ki, bütün dilbilim uzmanlarını, keşfettiğim bu özellikleri görmeye, onlarla ilgili bilimsel çalışmalar yapmaya çağırıyordum bütün gücümle. Diller ve Türkçemiz üzerine yaptığımız çalışmalar sonucunda şu temel bulgulara ulaşmıştık: 1.Bütün dünya dilleri ortak bir kökene dayanmaktadır. 2.Adem ve Havva Dili teorisinde ortaya koyduğum gibi ilk insanlık dili, bebeklerin babıldama döneminde çıkarttığı seslere benzer seslere (b, d, m, h, v, g…) sahip bir dildi. 3.Ben bu dili “çekirdek dil” olarak adlandırmıştım. Dünya dilleri, tesadüfen değil çekirdek dildeki seslerin belli kurallar çerçevesinde gelişmesiyle oluşmuştur. 4.Günümüz dillerinde de çekirdek dilin sese dayalı izlerini bulmak mümkündür. 5.Türkçemiz, dünyanın en düzenli ve matematiksel dillerindendir. Şunu ifade etmem gerekiyor ki, Dr. Yusuf Gediklinin gerçekleştirdiği çalışma gerçekten de benim temel savlarımı destekler niteliktedir. Gediklinin, DİLLERİN ŞİFRESİ adlı kitabımı daha önce okuyup okumadığını, bu kitaptaki tezlerimden etkilenip etkilenmediğini ya da 2002’den beri çeşitli platformlarda duyurmaya çalıştığım temel savlarımı işitip işitmediğini bilmiyorum. “38. Bütün dünya dillerinin kapsamlı bir araştırma neticesinde, benzer seslere sahip kelimeleri veya benzer özelliklere sahip kuralları bir çizelge halinde ortaya konulsa, dünya dillerindeki ortak kelimeler ve kurallar açıkça ortaya çıkacaktır.” (Düzgün, Dillerin Şifresi: 22. Sh) Dillerin Şifresi adlı kitabımızın önsözünde ise bütün bilim adamlarımızı Dillerin Şifresi tartışmasına katılmaya açıkça davet etmiştik: “Türk ve Dünya dilbilim çevrelerinde, dille ilgili tartışmaları alevlendirerek, donuklaşmış dilbilim çalışmalarını canlandırmak da amaçlarımız arasında. Görüşlerimize muhalif ya da mutabık olan herkesi bu tartışmanın içinde görmek istiyoruz.” Gedikli, 2003 yılında duyurmaya başladığım dünya dillerinin tesadüfen oluşmadığı konusundaki temel savlarımı destekleyen bulgularıyla, aslında 20’li yaşlardaki Oğuz’un haklılığını ispat etmiş oldu. Yazar, sadece bir tek konuya, dünya dillerinin ortak bir kökene dayandığı konusundaki tezlerime karşı çıkıyor. Ancak, Gediklinin “dünya dillerinin tesadüfen gelişemeyeceği” temel tezinden hareketle ortaya attığı OCAK YASASI kuramı, “dünya dillerinin ortak bir kökene dayandığı” şeklindeki tezimi destekler niteliktedir bana göre. Nasip olursa başka bir çalışmamda, sayın Gediklinin Ocak Yasası olarak adlandırdığı yasanın, aslında Ortak İnsanlık Dilinin varlığını ispatlayan önemli bir bulgu olduğunu ortaya koyacağım. Yine dillerdeki ve Türkçemizdeki yasaların, yazarın ortaya koyduğu Ocak yasasından ibaret olmadığını da göstereceğim. Bu arada ilgili kitabın ismi dâhil, diğer bazı tezleriyle ilgili eleştiri hakkımı şimdilik saklı tuttuğumu da belirtmek istiyorum! Bugün, bu yazı vesilesiyle yıllar önceki savlarımı yeniden tekrarlamakla yetineceğim: “Öncelikle şunu söyleyelim, coğrafyanın, tarihi ilişkilerin bu derece imkânsızlığına rağmen Afrika dillerinde Türkçe ile ortak kelimeler olması ORTAK DÜNYA DİLİNİN varlığını gösteren ayrı bir kanıt olarak insanlığın akıl gözüne kendini gösteriyor.” (Düzgün, Dillerin Şifresi: sh. 84) İki kitap arasındaki farklar kadar benzerlikler de dikkat çekici. Mesela, Gediklinin sıkça kullandığı “çekirdek” terimi, benim de dilbilim çalışmalarımda kullandığım ve Dillerin Şifresi adlı çalışmamda çokça geçen “çekirdek”, “çekirdek dil” gibi terimlerle benzerlik gösteriyor. “İlk insanlık dili ise içerdiği sesler itibariyle basit gözükse de içinde barındırdığı mantıklılık, düzenlilik bakımından oldukça mükemmeldi. Bu dil çekirdek bir dildi. Bütün dünya dillerinin genetik özelliklerini içinde barındıran çekirdek bir dil. O dilin içindeki planlar, kodlamalar iç ve dış etkenlerle etkileşime geçtiği andan itibaren planlı bir şekilde yeni diller oluşmaya başlayacaktı. Bu dillerin değişimi, başkalaşması önceden öngörülmüştü. Aynen doğadaki, kâinattaki düzenin bir büyük patlamayla aniden başlatılarak evrenin bugünkü düzenli şekline gelmesinin de bir planın varlığını göstermesi gibi, doğanın bir parçası olan dillerin düzenli bir şekilde gelişmesi de bu dillerin planlı bir şekilde, belli kurallar dâhilinde geliştiğini göstermekteydi.” (Düzgün, Dillerin Şifresi: sh. 25) Gedikli, kitabında temel olarak dillerin b, d, g, l seslerinden biriyle başladığını iddia ediyor. Yine yazar yapışık ündeşler olarak adlandırdığı kimi çift ünsüzlerin bütün dünya dillerinde ortak olarak var olduğunu savunuyor. Ayrıca yazar, zemin dilin 4 ünsüz ve 12 ündeşten oluşan birincil eklerini “çekirdek” olarak adlandırıyor. 26 Ocak 2006’da izedebiyat.com sitesinde yayımladığımız Adem ve Havva Dili adlı çalışmamızda da söylediğimiz gibi, bütün dünya dillerinin babıldama dönemindeki seslerle benzer “çekirdek” seslerden, düzenli ve kurallı bir şekilde türediğini iddia ediyoruz: “Pek çok çalışmamızda bir gerçeği ifade etmeye çalışıyoruz. Bütün diller aslında tek bir kökenden gelmektedir, diyoruz. Çünkü bunun mantığa en uygun olan görüş olduğunu biliyoruz. Zira insan denilen varlık çağdaş bilimin de kabul ettiği gibi tek bir atadan gelmişse, insanla birlikte gelişen dil de tek bir kökenden gelmiş olmalıdır. Bu dilin bir numunesini bebeklerin bebekçe konuşmalarında daha bilimsel bir ifadeyle “babıldama” döneminde çıkardıkları seslerde görebiliyoruz. Bilhassa “b”, “m”, “v”, “g”, “d”, “a”, “ı”, “h”, e sesleri gibi sesler bebeklerin de çıkarmakta zorlanmadığı, bizce ilk insanların da rahatlıkla kullandıkları seslerdendir. Muhtemelen ilk insan ve onun yanındakiler bu bebeksi harflerden müteşekkil bir dili konuşuyorlardı. Bütün harfler bunlardan ibaretti demek istemiyorum elbette. Bu dil basit bir dil gibi görünse de bütün dünya dillerini de içinde barındıran çekirdek bir dildi.” Elbette Dillerin Şifresi adlı çalışmamızla sayın Gediklinin aynı adlı çalışmasındaki paralellikler bunlardan ibaret değil. Mesela yazar, kitabının 142. Sahifesinde şöyle bir ifade kullanmaktadır: “Türkçenin en önemli üstünlüklerinden biri ünlü sayısının çok olmasıdır. Dünyada 8 ünlüsü olan fazla dil yoktur.” Bu ifade, 2007 yılında Dillerin Şifresi adlı kitabımızın içine dercettiğimiz, Baki Gökçe gibi dilcilerin de alıntıladığı Türkçe’nin Şifresi adlı bölümde geçen 34. Maddeyle uyumludur: “Türkçe’deki ünlü seslerin zenginliği dikkat çekmektedir. Bu ünlüler dilimize ayrı bir güzellik katmaktadır. Zengin ünlü hazinesine sâhip olduklarından dolayı Türkçe konuşanlar başka dillerdeki ünlüleri seslendirmekte zorlanmazlar. Pek çok Hint Avrupa dilinde olmayan “ö, ü, i” gibi ünlüler gerçekten dilimize bir ayrıcalık katmaktadır.” Yazar kitabının 149. sahifesinde “zemin dillerde sadece tek heceli sözler (dip sözler) olduğunu, gövdeler yani iki heceli kelimelerin zemin dilinden sonraki ergin dil evresinde husule geldiklerini…” savunur. Bu ifadeler bizim 2002’den beri duyurduğumuz bulgularla temelde gayet uyumludur: “Dünya dillerinde kullanılan kelimeler genelde köken itibariyle az seslerin birleşiminden oluşur; “git-“, “come-“, “kerd-“ (yapmak-Farsça), “fi’l (yapmak-Arapça)”, “weg” (yol-Almanca) Bu örneklerde görüldüğü gibi dünya dillerindeki kelimeler köken itibariyle az seslerden oluşmaktadır. Bunun böyle olmasını zorlayan bir kuvvet yoktur ancak ilk dilin etkileri kelimelerin bu özelliklerinde görülmektedir.” 2004 yılından beri gerçekleştirdiğimiz pek çok çalışmada; Türkçe-Arapça, Türkçe-Kızılderili dilleri, Türkçe-İngilizce, Türkçe-Almanca, Türkçe-Farsça, Türkçe-Zuluca, Türkçe-Fince, Türkçe-Japonca, Türkçe-Sümerce, Türkçe-Estonca, Türkçe-Esperanto, Türkçe-Ermenice örneklerinde olduğu gibi diller arasındaki benzerlikleri ortaya koyduk. Bu benzerliklerinse ortak bazı kurallar vasıtasıyla gerçekleştiğini de çok önceleri ifade ettik. (Bu çalışmalarımıza izedebiyat.com sitesinden ulaşabilirsiniz.) 2012’de yayımlanan DİLLERİN ŞİFRESİ adlı kitabımızda bu gibi çalışmalara da yer verdik. Şu bir gerçek ki, bu gibi çalışmalarımız akademik camianın da ilgisini çekmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, “Türkçe’nin Arapçaya Etkileri” adlı çalışmamız, Ürdün Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Yrd. Bağdagül Mussa, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Yakup Sarıkaya, Azerbaycanlı akademisyen Doç. Dr. Abbasova gibi akademisyenlerce kaynak gösterilmiştir. Sayın Gedikli, DİLLERİN ŞİFRESİ adlı kitabımızla aynı ismi taşıyan eserinin 306-354. sahifeleri arasında, kimi dillerle Türkçemiz arasında var olan benzerlikler hakkında örnekler sunmaktadır. Yazar bu bölümde, bizim önerdiğimiz gibi dillerin tesadüfen oluşamayacağını savunmakta ancak bizim görüşlerimizden farklı olarak, dillerin ortak bir kökenden türediğini kabul etmemektedir. 2002 yılından beri Türkçenin Şifresi, Dillerin Şifresi benzeri çalışmalarla ortaya koyduğumuz savların bugünlerde yeniden gündeme taşınmış olması bizi oldukça mutlu ediyor. Bu sebeple sayın Gedikliye, bizim temel savlarımızla uyumlu, üstelik kitabımızın adını taşıyan böyle bir çalışmaya imza attığı için teşekkür etmek istiyorum. Hâsıl-ı kelâm, bütün dilcilerimizi Türkçemizin ve Dillerin Şifresini çözme çalışmalarına bir kere daha davet etmek istiyorum. Birinci DİLLERİN ŞİFRESİ kitabındaki temel savları destekleyen ikinci DİLLERİN ŞİFRESİ kitabının yazılışı gibi, siz de gelin üçüncü, dördüncü, beşinci DİLLERİN ŞİFRESİ kitaplarını yazın! “Bahsettiğimiz bu köken dilinin mahiyetini ise şu anda tam manasıyla bilememekteyiz. Bilim adamlarına düşen; bu karanlık noktaları aydınlatmaya çalışmak olmalıdır. İşte biz de çalışmalarımızda; dilbilimcilerimizin, dünya bilim adamlarının ilgilerini, bu karanlık noktalara çekmeye talibiz. Zira doğruları sadece biz bulalım diye bir endişemiz yoktur. Ancak gençlerimizi, insanımızı, bilim adamlarımızı bu alanda düşünmeye, araştırmalar yapmaya zorlamak gibi zor bir görevi omuzlanmış bulunuyoruz. Şimdi bu sorumluluk duygumuzun bir gereği olarak ilk insanlık dili ile ilgili keşfettiğimiz bazı bulguları ya da geliştirdiğimiz bazı düşünceleri sizlerle paylaşacağız.” (DÜZGÜN, Dillerin Şifresi: sh. 7) “Bu ve benzer konuları bundan sonraki yazılarımızda da incelemeye devam edeceğiz. Biz sadece bir “dikkat çekiciyiz”. Gayemiz uyumakta olan “dehaları” uyandırmak. Bu konularla ilgili gerekli çalışmaları yapmak konusunda ilgili “bilim adamlarımıza” çok iş düşmektedir.” (DÜZGÜN, Dillerin Şifresi: sh. 98) Not: Yazımız ilk olarak Haber10.com sitesinde yayımlanmıştır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |