Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Hemen ufak çaplı bir araştırma yaptı, büroya nasıl gidebileceğini, başvuruda neler gerektiğini buldu. Kendisi üzerinde incelemede yapılması için bir takım aletleri temin etmesi gerekiyordu. Bulunması zor olmayan şeylerdi ama biraz enteresandı bu gerekli olan aletler. Mesela çay bardağının unutkanlıkla ne alakası olabilirdi? Ya da bir mendilin? Takvimi, saati anlayabilirdi de bir yastığın konuyla alakası neydi? ‘Neyse’ deyip gerekli olan eşyaları hazırladı, ufak bir çantaya ufak tefek eşyayı koydu, yastığı eline aldı, ve evden çıktı. Başvuruyu yapabilmesi için ankesörlü bir telefon kulübesinden bulduğu numarayı araması gerekiyordu. Bu yüzden önce bir telefon kartı satın almalıydı. Bir markete girdi. Elinde yastıkla markette dolaşırken garip bakışlara maruz kalmıştı ama kitabı için değerdi tüm bunlar, tek isteği kitabına ulaşabilmekti. Okuduğu kaynakta dendiği gibi telefonun ahizesini kaldırıp, kaynakta verilen telefon numarasını çevirdi. Telefondan ince tonlu bir kadın sesi duyuldu, ses merhaba dedi, sonra gözlerini kapatmasını istedi. Kapattı. Açtığında ise Unutanlar Bürosu’nda buldu kendini. Başını şaşkınlıkla kaldırdı ve sağa sola baktı, telefonda duyduğu ince sesli kadın yanında belirmiş yine aynı ses tonuyla ona kendisini takip etmesini söylüyordu. Açık ağzını kapatıp, elindeki yastıkla beraber denileni yaptı. Kadının arkasından yürürken, sağına soluna bakıyor, dev raflar arasında dolaşan insanların neler yaptığını merak ediyor, raflardaki büyük ve kalın ve eski kitaplarda neler yazdığını tahmin etmeye çalışıyordu. Düşündü, büyük ihtimalle unutalanlar bu kitaplara işleniyordur diye geçirdi aklından. Kadın bir odanın önünde durdu, kadın durunca o da mecburen durdu. Beklemesini söyledi ve başka bir şey demeden geldikleri yönde gerisin geri yürüdü kadın. Bekliyordu. Beklerken etrafı incelemeye devam etti. Ortalıkta bir kütüphane sessizliği hüküm sürüyordu. Koku yoktu, sıcaklık yoktu. Buraya nasıl gelmişti, telefon kulübesinin sırrı neydi, bu kadın kimdi, neyi bekliyordu? Kafasında bir sürü soru dolaşmaya başladı. O kadar sessizdi ki bulunduğu yer, düşündüklerinin ayak seslerini duyabiliyordu. Kalp atışlarını, hatta iç organlarının çalışmasını bile duyuyordu. Sonsuz bir sessizlik vardı. Ürkütücüydü. Düşünmeyi bırakıp etrafında dönmeye başladı. Önünde durdukları kapının açılmış olduğunu fark etti bu esnada. Yere bıraktığı yastığı alıp, kapıdan başını uzattı. İçeride oldukça yaşlı saçı sakalına karışmış bir adam önündeki kitabın sayfalarını karıştırıyordu. ‘Gelsene içeri, yoksa unuttuklarını merak etmiyor musun delikanlı’ dedi yaşlı adam. Elinde yastıkla girdi diğeri. Yürüdü, masanın karşısındaki koltuğa oturdu. Yaşlı adam henüz başını kaldırmamıştı kitaptan. Sayfaları oldukça hızlı karıştırıyor, sanki bir şeyleri bulmaya çalışıyormuş gibi hızlıca parmağıyla yukardan aşağıya tarıyordu sayfaları. ‘Hah, nihayet buldum!’ dedi sevinçli bir şekilde, başını kaldırıp genç adamın yüzüne baktı. Gözlerini kısıp, inceledi yüzünü. Genç adam ise, yaşlı adamın neyi bulduğunu merak ediyordu, sormaya ise çekiniyordu henüz tanışmamış olmalarının ve ilk defa o ortamın içerisinde bulunuyor olmanın verdiği çekingenlikle. ‘Meraklanma evladım seninle alakalı bir durum değil baktığım, ihtiyarın biri şemsiyesini nerede bıraktığını unutmuş da ona bakıyordum, meğer adam şemsiyesini birisine verdiğini unutmuş, insanlık hali işte’ dedi gülümseyerek. Genç adam da düşündü, acaba o da birisine mi ve unutmuştu kitabını? İyice artıyordu merakı. ‘Amma da sabırsız çıktın sen yahu’ dedi yaşlı adam, kendisinin torunu yaşındaki çocuğun yüzündeki merak izlerinden gecin düşüncesini okuyarak. ‘Düş önüme de kayıt defterini bulalım, bu genç nesil de ne unutkan oldu bu aralar.’ Yaşlı adam dizlerini tutarak kalktı oturduğu yerden. Sakalı göbeğine kadar uzanıyordu ve bembeyazdı. Saçları yok denecek kadar az ama arka kısımları da sakalları gibi beyaz ve uzundu. Sessizlik içerisinde rafların bulunduğu kısma doğru yürümeye başladılar. Genç adam elindeki yastığı sürüyerek takip ediyordu yaşlı adamı. Ne kadar yürüdüler bilmiyordu genç. Bir koridora girdiler, raflardaki defterler arasında bir şeyler aramaya başladı yaşlı adam. Buruşmuş parmağını irili ufaklı defterler üzerinde bir süre dolaştırdı, bulmak istediği şeyi buldu, diğerlerinin arasından kurtardı onu. Çok kalın bir defter değildi çektiği, ‘Pek şey unutmamışsın anlaşılan delikanlı’ dedi gülümseyerek yaşlı adam. Duyduğu cümleye gülerek karşılık verdiği diğeri. Geldikleri yöne doğru yürümeye başladılar. Masanın başında beraberce incelemeye başladılar defteri. ‘Tüm unuttuklarını görmek mi istiyorsun yoksa özel olarak hatırlamayı istediğin bir şey mi var söyle delikanlı’ dedi yaşlı adam. ‘Hepsine bakmak ne kadar zamanımızı alır, çok sürer mi acaba?’ dedi diğeri. ‘Çok sürerse yastığın var, uyursun burada’ ‘Yastığın amacı bu muydu yani? Bunun için mi getirdim yastığı?’ ‘Öyle deme evladım, günlerce burada kalıp çıldıran insanlar biliyorum. Burada saat kavramı yok, insan geçmişinin içine bir daldığında zamanın nasıl aktığını anlamaz. Yanında getirdiğin takvim ve saati de bu maksatlı istiyoruz zaten. Zamanın farkında ol, ömrünü burada harcama diye.’ Genç adam düşündü. Haklı olabilirdi, geçmişi kurcalamak bazen hiç iyi olmazdı. Hatırlamak istemediği şeyler de olabilirdi nihayetinde. Hatta insanın hayatı hatırlamak istemediği şeylerle dolu olabiliyordu çoğu zaman. Düşünmeye devam etti. ‘Peki başka birisinin unuttuklarına bakabiliyor muyuz burada?’ Yaşlı adam durdu, başını kaldırdı. Çocuğun hemen bu aşamaya gelmesini beklemiyordu. Oraya gelenlerin sonradan aklına gelen bir şeydi çünkü bir başkasının hayatını, unuttuklarını incelemek. ‘Normalde bunun önünde bir engel yoktur, yani bakabilirsin bir başkasının geçmişine. Ama söyleyeyim delikanlı, burada aklının hayalinin almayacağı kadar zamanda kaybolmuş insan var. Bu insanların çoğu da başkasının unuttuklarını inceledikten sonra buradan çıkamayanlar. Ben baştan uyarayım seni, başkasını inceleyebilirsin ama ucunu kaçırmamalısın.’ ‘Tamam, o zaman kendi unuttuklarımdan sadece birkaç şeye bakmak istiyorum. Sonra da birisinin unuttuklarına bakarım biraz. Çok şeye bakmayacağım zaten, o kişide de bir şeye bakıp çıkacağım.’ Yaşlı adam bir şeylerin sonunu görürcesine dediğini yapmaya başladı. Önündeki defteri çocuğun önüne döndürdü. ‘Bakmak istediğin kişi kim? Sen kendi unuttuklarına bakarken ben de onun unuttuklarını bulayım bu arada’ dedi. Genç adam bir kızın adını verdi. Yaşlı adam bir kadın adı duyacağına emindi. Hep öyle olurdu çünkü, şaşırmamıştı. Unuttuklarına nasıl bakacağını gösterdi çocuğa, tarif etti. Nasıl arama yapacağını anlattı ve kapıya doğru yürüdü, çocuk deftere dalmışken kapıda ona baktı. Başını üzgünce sağa sola salladı. Tekrar yürümeye başladı.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |