Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=113277 2 http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=113330 3 http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=113409 4 ANT’IN ÖYKÜSÜ / KESİK ‘Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman.’ demiş şair sevgilim. Sen bu satırların sana yazıldığından bir haber, bahar yağmurunun tenine dokunuşundan hazlar almaya devam ediyorsun ve ben, senin yüzünün her kıvrımını ezberlemiş olmamın sancılarını yaşıyorum gecelerimde. Bana ait olmamanın kesiklerini taşıyorum bedenimde. Kesiklerin sancılarını hissediyorum. Her gecenin, sabaha nasıl ulaştığına şahit olurken, yanımda benimle olmayışının üzerimde yarattığı yıkımı, ağır çekimde tekrar tekrar seyrediyorum, her gece. Ve bu yıkılışlardan bezsem bile, senden vazgeçmek fikri ağır geliyor. Buyum ben, içimde yaşattığım bir ağrı ile, ömrünü tüketen insanlardanım. Ne zamanın savruluşuna, ne ömrümün tükenişine sesim çıkmıyor. Varsa yoksa sen, varsa yoksa hayalin. Bitmek bilmeyen bir yolculuğa çıkmış gibi, yolun tozu toprağını içime doldura doldura sürünerek devam ediyorum. Bu sürünüşlerim ve bedbahtlığımdan bir haberdarlığını görerek, bunu yaşayarak. Bana bir dosya kağıt ve bir daktilo verdiler sevgilim. En güzel hikayeni, öykünü yaz dediler. Ben onlara kendi öykümü, içinde sen olan ve bir masal tadında yaşadığım öykümü anlatmayacağım. Ben onlara gerçeği, bu masalın acı sonunu yazacağım. Çünkü gerçeğe dönmemin ve bu çıkmazdan kurtulmamın tek yolu bu. Ben masalların mutlu sonla bittiğine inanmıyorum, seninle her sohbetimizde, senin bana onu anlatışlarında hep söylemiştim bunu sana. Çünkü dünya, mutluluğun sürekli olabileceği bir yer değil. Kesinlikle değil. Bu yüzden seninle çok az da olsa geçirebildiğimiz güzel anlarımızın tadını hatırladıkça çıkarmaya çalışıyorum. Tenini, dudaklarını, vücudunun tüm kıvrımlarını, ezberimdeki tüm hallerini ve tadını anımsadıkça, mutsuzluğum içinde kendime bahar neşeli bir bahçe hazırlıyorum. O bahçede soluklanıyor, sonra sensizliği yeniden keşfedip canımı yakmaya devam ediyorum. Ben seninle bir gün mutlu olabileceğimize o kadar çok inanmıştım ki, bu hallerimi gördükçe, ne kadar saf olduğumu anlayabiliyorum. Ben, sana sadece aşık olmaktan başka suçu olmayan ben yersiz suçlamalarını sana bir kere bile açıklayamadım, bu fırsatı vermedin bana. Bu yüzden üzülüyorum, ama en çok senin bana sırt çevirmiş olmana üzülüyorum. Yoksun, bunu net bir şekilde görüyorum. Hissediyorum yokluğunu içimde. Ve günleri saymaktan, yokluğunun günlerini saymaktan başka çarem kalmıyor. Zaman ne çabuk akıyor değil mi sevgilim? Yokluğun ne kadar da büyümüş, ne kadar da uzamış sensizlik kollarımda. Ah, böyle mi olmalıydı, seni ilk gördüğüm gün böyle mi yaşayacağımı düşünmüştüm seni? Ne çok hayal kurmuştum seninle, böyle mi neticelenecekti her şey? Kaybettiğim tüm varlığıma rağmen seni ellerimde tutamamış olmamı ne açıklayabilir ki? Neden beni sevemedin, onda olup da bende olmayan ne vardı ki? İşte böyleyim ben sevgilim, cevabını bildiğim ve çoğunun saçmalığını fark ettiğim bir dünya soruyla dolduruyorum tüm gecemi. İçiyorum, çok içiyorum. Kendimden geçiyorum ve kendimden geçtiğim gecelerde nerede uyandığımı bilmeyecek kadar insanlara güveniyorum. İnsanlar bana acıyor mu? Acırlar tabii. Bir sevi uğruna, ömrümü terk edeceğim. Kim bilir ne düşünecekler ardımdan. İyi çocuktu da varlığını bir kız uğruna terk etmesi salaklıktan başka bir şey değildi diyecekler. Anlamayacaklar beni. Sensiz zaten yaşamadığımı fark etmediler hiç. Sensiz bu dünyanın bir manası olmadığını anlamamışlardı hiç. Bu yüzden onlara ve sana, en çok sana ciddiyetimi kanıtlayacağım. Beni anlayacağınızı umuyorum. Anlamazsanız bile değişecek bir şey olmayacak zaten. Ben inandığımı yaşamış ve inandığımı hissetmiş ve o şekilde sonumu kendim belirlemiş olacağım. Kim bilir, biz zaten yoktuk da, bir kişinin kafasında kurulmuş bir hayalden ibarettik. Bize kendisinin yaşadığı ya da yaşadığını düşündüğü acıları çektirdi, çektirmekle kalmadı sonumuzu da kendi düşünceleriyle oluşturdu. Şimdi bir kenarda oturuyor ve benim ve bizim ve insanlığın sonuna yaklaşmasını, koşmasını seyrediyor. Ben üzerime sinmiş sensizliği çıkartıyorum sevgilim. Üzerimden sensizliği çıkartıyor bizi yazan o adam. Bir sabah uyandırıyor beni. Hiçbir şey olamamış gibi kalkıyorum. Tüm odaya, her şeye aynı anda bakıyorum. Dağınıklık rahatsız ediyor beni. Yavaş harekelerle yataktan çıkıp, mükemmel bir düzene ulaşmak için toparlıyorum her yeri. Kitapları diziyorum. Yerde saçma sapan bir şekilde duran eşyaları, elbiseleri toparlıyorum. Çekmecelere ve dolaplara yerleştiriyorum onları. Yatağımı düzeltiyorum. Masanın üzerinde duran ve artık lekeleri kendisiyle bütünleşmiş olan tabakları ve bardakları ve kaşık ve çatalları toplayıp mutfağa taşıyorum. Onları çarçabuk bir şekilde, kendime şaşarak yıkıyorum. Girmişken mutfağı adam ediyorum. Çöpü kapıya bırakıyorum. Kendime bir çay koyup, süpürgeyi çalıştırıyorum. Yerleri süpürüyorum. Süpürmekle yetinmeyip bir de üstünkörü siliyorum. Tüm bunları yaptıktan sonra, odaya geçip koltuğuma oturuyorum, çayla beraber bir sigara yakıyorum. Sigarayı içime çekip, fotoğrafına bakıyorum. Kalkıyorum, fotoğrafını yerinden alıyorum. Tekrar yerime oturup dizime fotoğrafını koyuyorum. Bir süre baktıktan sonra, fotoğrafı elime alıp sigaramla tam kalbinin ortasına basıyorum, kocaman bir delik açıyorum. Ve olması gerektiği şekli aldığı için buruk bir tebessüm takınıyorum. Karşımdaki aynaya düşen tebessümü seyrederken sakallarımın uzadığını fark ediyorum. Sigarayı söndürüp, banyoya gidiyorum. Yüzümü güzelce köpürtüp, yavaş yavaş jiletle kazıyorum. Titreyen ellerimle birkaç yeri kesiyorum. Beyaza kızıl bulaşıyor. Sinirlenmiyorum. Kazımaya devam ediyorum yüzümü. Güzelce durulayıp, temiz, tertemiz yüzüme bakıyorum. Saçlarımı ıslatıp şekil vermeye çalışıyorum. Olmuyor, o eski halimi görmüyorum gözlerimde. Canım sıkılıyor. Olduğum yere çöküyorum. Banyonun duvarına sırtımı yaslayıp ağlamaya başlıyorum. Sana küfrediyorum sevgilim. Hayata sövüyorum. Kendime sövüyorum. Söverken iki bileğime iki tek kesik atıyorum. Hayatımı boşaltıyorum damarlarımdan. Ağlıyorum. Beyaz zemine sinir bozucu bir kızıllık veriyorum. Kapatıyorum gözlerimi sıkıca, acıyı hissetmiyorum hiç, hıçkırıklarımı tutmuyorum aynı zamanda, omuzlarım titriyor. Hayatımda ilk defa böyle huzurlu bir şekilde ağlıyorum. Ağladıkça iyi hissediyorum, ağladıkça her şeyden, dünyadan, insanlardan, yorgunluktan, bıkkınlıktan, hüzünden, mutsuzluktan, huzursuzluktan, kalabalıktan, yalnızlıktan, yanlışlıktan, seslerden, kokulardan, anılardan, fotoğraflardan, isimlerden, cisimlerden, resimlerden, şarkılardan, kitaplardan, şiirlerden, şairlerden, filmlerden, piyeslerden, bulutlardan, yağmurlardan, denizlerden, mavilerden, grilerden, seçimlerden, vazgeçişlerden, imrenişlerden, yok sayılışlardan, hiç olamayışlardan, bazen bahsedilmekten, hiç düşünülmemekten, çok düşünmekten, hep düşünmekten, durmadan düşünmekten, bitmeden düşünmekten, daima düşünmekten, düşmekten, güzelce düşmekten, yerlice ve yersizce düşmekten, kaybetmekten, mükemmelce kaybetmekten, iyice kaybetmekten, esaslıca kaybetmekten ve bu hayattan, bu hayatın tamamından, bu hayatın lanet olası hissettirdiği tüm duygulardan kurtuluyorum. Yavaş yavaş, bilinçli bir halde. Açıyorum gözlerimi, yerdeki kanımla henüz kana bulanmamış zemine, ‘Benim dengemi siz bozdunuz!’ yazıyorum. Gerisin geriye oturup, gözlerimi son kez kapatıyorum. Hissetmiyorum artık. Hiçbir şeyi. Beni günler sonra meraktan çıldıran babam buluyor. Bir babanın karşılaşabileceği en kötü sahneyle karşılıyorum onu. Yerlerde kurumuş kanım, kokmuş bedenim. Hiçbir şey, geriye bıraktığınız acının büyüklüğünü temizlemeye yetmez. Hiçbir şey yetmiyor. Babam benim yüzümden erken ölüyor. Annem aklını kaçırıyor. Sen sevgilim, sen, bu olanlar seni hiç ırgalamıyor. Sen yine aynı soğukluğunla, aynı umursamazlığınla, baharı tüketip, yazı içiyorsun. Sen sevgilim, sen, senin nazarını hiçbir hüzün bulutu gölgeleyemiyor. Bakışlarındaki neşe, hüznü delip geçiyor. Sen yaşıyorsun, benim hayatımı içip, kendi hayatına katıyorsun. Bana bir hoşça kal bile demeyip, geceleri rahatça uyuyorsun. Aklına bile gelmiyorum, ne kadar acı değil mi? Aklına bile düşmüyorum. Ne çok acı. Benim sonum bu sevgilim. Benim kendi ellerimle yazdığım ve herkese okutacağım sonum bu. umarım bir gün sen de okursun ve o an çok geç de olsa farkıma varırsın ve ciddiyetime ve aşkıma inanırsın. Seninle var olan, Ant.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |