Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Türk sineması başlığı bile, ortak bir ürünün çalışması olan sinemada ikilik yaratıldığını göstermektedir. Dolaysıyla bu ikiliği ortadan kaldırmanın yolu bu tür söylemlerin kaldırılmasıdır. İnsanların arasında ayrımcılığın üzücü boyutlarını kaldırmanın yolu söylemlerin değişmesinden geçer. Öyleyse daha genel ve kuşatıcı bir isme gerek vardır. O da bütün toplumu kuşatacak ve herkesin emeğinin kabul edildiği (birilerin emeğine başkasının konmadığı) isimlendirmeler yapılmalıdır. Sinema da bu Türkiye Sineması olarak adlandırılmalıdır. Böylece sinema belli bir sınıfın ve ırkın malı olmaktan çıkmış olacaktır. Yıllarca emeği hiçe sayılan insanlardan bir nebze özür dilenmiş olacağı gibi yok sayılan insanlara itibarı geri verilmiş sayılacaktır. Bu ülkenin sinemasında yıllarca dışlanma ve değersizleşme politikası güdüldü. Bu itibarsızlaştırma ve değersizleştirme: Kürtler ve dindar insanlar üzerinden yapıldı. Evet, Türk sineması denen anlayış ilk günden itibaren kendi içinde Kürtleri ve dindarları dışladı. Sinema sektöründe barındırmadı. Barınmaya çalışanlar da birçok zorluklarla yüzleşmek zorunda kaldı. Sadece dışlanma ve küçümse yetmedi. Filmlerinde Kürtleri hep küçümsediler. Alay konusu yaptılar. Aptal yerine koydular. Eğlence malzemesi yaptılar. Görgüsüz gösterdiler. Cahil oldukları acımasızca anlattılar. Öyle ki ülkenin bir parçası olan doğudan insanlar nefret etmekle kalmadılar, oluşturulan önyargılar hala zihinlerde silinmedi. Silinmediğini hala faşist yaklaşımların devam etmesinden anlıyoruz. Hala bile haber programlarda doğunun en ücra köşelerine kameraları çevirip, insanların saf ve doğal hallerini anormal tanıtmaya, dolaylı bir alay konusu yapmaya çalışıyorlar. Kürtler kadar bu ülkenin sinemasının acısızlığından dindarlar da nasibini aldı. Dindarlar sinema sektöründe barınmasına izin verilmedi. Barınmaya çalışanlar suçluymuş gibi kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar. İstemedikleri ve sevmedikleri ortamlarda bulunmanın acısını çektiler. Oluşan bu acımasız çarkta seslerini duyuramadılar. Hep ezildiler. Bu muamele reel de işlerken, filmlerde de Kürtlere yapılanın aynısı yapıldı. Dindar insanlarla alay edildi. Ötekileştirdiler. Küçümsediler. İnsanların dindarlardan uzak tutmak hatta nefret edilen insanlar haline getirdiler. Beyaz Türkler tuttukları köşelerde bu ülkenin iki önemli parçasını hep dışladılar. Ötekileştirdiler. Aslında Amerika’nın siyahlara yaptığını, beyaz Türkler, Kürtlere ve dindarlara yaptılar. “Türk sineması” kullanımı bir dil alışkanlığı değil, baskıcı, ayrımcılık ve faşist bir söylemin neticesi olduğundan artık yerini “Türkiye sineması” söylemine bırakma zamanı gelmiştir. Geçmişin acıları bir nebze de olsa hafiflemiş olur. Osman Tatlı www.osmantatli.com.tr osmantatli@gmail.com https://twitter.com/otatli63
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |