İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Her insanın arayışı farklı olduğu gibi, arayışta kullandığı yöntem ve kaynaklarda farklılık göstermektedir. Yöntemler farklı da olsa herkesin arayışında rehber olarak kabul ettiği, bilginin taşıyıcısı kitabın, insanın var olma mücadelesindeki rolünü sorgulayarak, insana verebileceği zararlar üzerine dikkatleri çekmeye çalışacağız. Kitap, bilgiye ulaşmanın en kolay yoludur. Farklı dünyalardan haberdar olmaktır. Kitap, değişmek ve değiştirmek için gereklidir. Kitap, imge dünyasına açılan kapıdır. Düşünce dünyasını zenginleştirir. Düşüncenin dar kalıplarını yıkar. Hayata, doğaya dair fikirler kazandırır. Kitap insanın yalnızlığını paylaşan bir dost, sırdaş ve yol göstericidir. Kitap, okuyucunun tanımadığı, görmediği yazarla sohbet etmesidir. Yazarla fikir alış verişinde bulunmasıdır. İnsanın kendisini aradığı deryadır, kendini ifade etme yoludur. Ve kitap kültürün taşıyıcısıdır… Bunlar çocukluğumuzdan beri kitap için sürekli duyduğumuz övücü sözlerden birkaçı... Ve bunları uzatmak mümkündür. Kuşkusuz kitap, bilginin tek taşıyıcısı olmasa da en kadim ve kalıcı taşıyıcısı olma vasfını hâlâ üzerinde taşıyor. Ama kitap salt tamir eden, iyiden bahseden tek yönüyle ön plana çıkarıldı. Kitabın insana zarar verebileceği düşüncesi pek gündeme getirilmese de, kitapların etkisinde kalmadan kitaplardan nasıl faydalanacağı üzerinde durulmadı. Durulmamasının en önemli nedenlerinden biri kitap okumayan bir toplumda kitapların zararlarından bahsetmenin anlamsızlığıdır. Biz yine de okuma serüveni olanlar için kitapların gözden kaçan ya da önemsenmeyen birkaç olumsuz yönüne değineceğiz. İLK TANIŞMA, İLK ETKİLEŞİM Kitabın kapağını çevirdiğimiz andan itibaren yazarın düşünceleri, hayalleri, arzuları, kaygıları ve yaşamak isteyip de yaşayamadığı hayalleri bizi karşılar. Bu imgelerle beraber yazar; kullandığı cümle kalıplarıyla, sembollerle, örneklerle, soru tipleriyle, sorgulama biçimiyle okuyucuyu kuşattır. İlk başta masum görünen bu karşılaşma, okuyucu farkında olmadan bilinçaltına yerleşir. Ve okuyucu günlük hayatta farkında olmadan okuduğu kitaptan edindiği bilgileri kullanır. Soru sorarken, örnek verirken kullandığı dil ve esin kaynağı en son okuduğu kitap olacaktır. Hayatına giren her şeyi kitabın bakış açısıyla değerlendirmeye başlayacaktır. Bu etkinin altında kalmaya başlayan okuyucunun kendine özgü bir üslup ve bakış açısı geliştirmesi zorlaşacaktır. Kitapları taklit etme rahatlığı okuyucunun hoşuna gitmeye başlayınca okuyucu tembelleşir. Bu durum okuyucunun bütünüyle yazarın yönlendirmesi altına girmesi demektir. Kitapların okuyucunun beyninde yavaş yavaş yer etmesiyle okuyucuda yabancılaşama söz konusu olacaktır… GÜNDÜZ RÜYASI GÖRMEYE BAŞLAMAK Bilinçaltında kendine yer edinen kitap kültürü, bilinçaltını ahtapot gibi sarıp içine çekecektir. Okuyucunun hayata bakış açısı oturmamışsa ve okuyucu dağınık düşüncelerini düzene sokamamışsa ve en önemlisi hayattan ne istediğini bilmiyorsa kitapların yönlendirmesinin ağına düşmesi kolaylaşacaktır. Çünkü hayatın her alanına yönelik düşünceleri, yargıları ve beğenileri kitaplar belirleyecektir. Gündem değerlendirmelerinde söz aralarında şu kitap, bu konuyla ilgili bunları, şunları söylüyor diyerek düşüncelerinin temelini kitapları kaynak göstererek ispatlamayacaktır. Örneğin: Okuyucu, psikoloji kitaplarını okuyorsa, kendisine yakın uzak arkadaşlarını ve çevresindeki olayları kitabın tanımladığı terimler ve kavramların çizdiği tanımlar ve örneklerden yola çıkarak benzerlikler kurarak kesin yargılarda bulunmaya başlayacaktır. Her davranışının altında okuduğu kitabın etkisiyle yazarın değindiği nedenlerin yattığına dair ifadeler duyma olasılığımız artacaktır. Böyle bir durumda okuyucu bu değerlendirmeler, bilgiler başkasının, bana ait düşünceler, değerlendirmeler yok mu? Sorusunu kendine sormaz. Çünkü kitabın gölgesinde kalan okuyucu, kitabın istediği insan olma yolundadır. Etki altında kalma eğilimi artıkça okuyucunun kendi hayatına yön vermesi zorlaşacaktır. Okuyucunun zevk anlayışı, yargı biçimi hatta sevgisi ve kini, ilgi alanı ve konuşma biçimi gibi unsurlar akarsuyun çöp tanesini sürüklediği gibi kitaplarda peşinde sürükleyecektir. Böylece okuyucunun hayatla bağı kopup ütopik insana dönüşecektir. Arayışının yönünü kitaplar belirlediği gibi hayata dair ölçüsü de kitaplar olacaktır. Böyle olunca kitapların sunduğu hayata karşı reel hayat çekilmez olunacaktır. Bu anlayış okuyucuyu zamanla hayatın dışına sürükleyecektir. Aradığı her şeyi kitaplarda bulma umuduyla yanıp tutuşurken, kitaplarda bulduklarını hayatın içine yerleştirmeye çalışacaktır. Ama kitaplardaki hayatı, kendi gerçeklerine yansıtmayı başaramadığı için karamsar, anlamsızlıklarla dolu bir yaşamın içine düşecektir. Dolaysıyla kitap kurbanı olmaya başlayan gölge insanlar hayatı yaşayarak değil ya da okuduklarını yaşamla uyumlu hale getirmekten ziyade kitapların dünyasında yaşmayı tercih edecektir. Okunanların yaşayamamak yüreğini incitecek, hayal kırıklıkları yaşayacaktır. Sosyal hayatındaki ilişkilerin çoğunda başarısız olacağı gibi hep isabetsi tercihler yapacaktır. Hayatta karşılaştığı her zorluk karşısında umudu kırılır ama başarısızlığa tahammülü yok gibi görünür. Buna rağmen mücadeleci bir ruha sahip değildir. Hayatın her dalındaki yenilgide kitaba sarılır. Kitaptan güç, enerji kazanıp, kendini toparlama umuduyla yaşamını sürdürür. Bu durum karşısında okuyucu kendisini aşamaz. Yetersizliğini kabullenir, ancak nedenleri dışarıda aradığı gibi, dışarıdaki insanlardan üstün olduğu zannıyla hareket eder. Savunma mekanizması bahaneler bulmakta zorlanmaz. Kitap kurbanlarının en önemli özelliği, hayatta aradığını kitaplarda bulup tatmin olmasıdır. Hayatındaki terslikleri fark eder ama çoğu kere çaresizdir. Bu durum okuyucunun yaşadığı zaman diliminden kopmasıdır. Kendine ait bir zaman dilimi yoktur, kitapların oluşturduğu yapay zaman diliminde yaşar. Kişi okuduğu kitap kadardır. Kaç kitap okumuşsa o kadar insandır. Ne düşündüğünü, hayata karşı ne hissettiğini bilmek istiyorsanız okuduğu son kitabı sormanız yeterlidir. Kitap sadece doğrunun taşıyıcısı değil, cehaletinde taşıyıcısı olduğu için okuyucuda pragmatik, oportünist ve egosantrik bir kişilik oluşturabilmektedir. Bütün bunlarla okuyucu ayaklarını yerden kesmiş, bulutların üzerinde gezinerek, dünyaya kuş bakışıyla bakan ve değerlendiren bir yapıya bürünmüştür. TOPLUMSAL ASİMİLASYON Alinasyonların zamanla asimilasyonlara yol açtığı kuşkusuzdur. Bireylerdeki değişim veya yenilik arayışında yaşanan kültüre etkileşimler zamanla toplumda zemin bulur. Ve kendine yer edindikçe önceki kültürel normları yıkıp yerine geçer. Bunun en güzel örneğini 19. yy.da romanın Osmanlı toplumuna girmesiyle yaşanan kültürel çatışmalardır. Romanla farklı bir dünyayla karşılaşan okuyucu alafrangaya olan hayranlığı artınca, eskiyi yavaş terk etmesiyle toplumda alafranga, alaturka tartışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Özellikle batı ve doğu kültürü arasında kalan gençlerin yaşadığı sıkıntılar ve bulanımlar dile getirilmiştir. Tabii yeni kuşakla, eski kuşağın birbirini anlamı sorununda kaynaklanan sürtüşmeler ve bunların bireylerde ve toplumda yaratığı sıkıntıları rahatlıkla görebiliriz. Romanla gençleri, konuşmalarından giyimlerine ve sosyal hayatlarına daha birçok değişime götürdüğünü bugünün toplumsal yapıyı oluşturan gelişmelerin o dönemdeki romanların etkisiyle olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Osmanlı toplumunda roman öyle bir etki ve değişime neden olmuştur ki roman toplumsal tepkiyle karşılaşılıp ebeveynler tarafından gençlere romanın okunmasına yasak getirilmiştir. Roman ‘muzır’ tabiriyle toplum tarafından dışlanmıştır. Örneğin dönemin en çok roman yazarlarından Mehmet Celal bile kızların roman okumasını istememiştir. Hatta toplumumuz yakın zamana kadar kız çocuklarının roman okumasını istememişlerdir. Romanın Osmanlı hayatına girişiyle, toplumsal değişimi hızlandırmıştır. Ve toplumsal beklentilerin yönünü değişmiştir. Batılıların Osmanlı için düşündükleri değişimi romanın yardımıyla kolaylaşmıştır. Romanla Osmanlıda kültürel farklılıkların yaşanmasını kolaylaştırdığı gibi batılılaşma özentisi oluşturarak, fertlerin kendi değerlerine yabancılaşmasına ve inkar etmesini sağlamıştır. Böylece Osmanlı kültürü romanla bulandırılıp, batı kültürünün Osmanlıda daha kolay yer edinmesine elverişli ortamlar oluşturdu. Romanın(kitapların) bir toplumun kaderi üzerine belirleyiciliği açısından 19. yy Osmanlı toplumu güzel örnektir. Asimilasyon için ikinci bir değini ise, son zamanlarda yaygınlık kazanan umut vaat eden, yani sözde kendine güven aşılayan kitapların genç kitlelerce sahiplenmesidir. Aile yapımızdan kaynaklanan, çocukların sürekli hor görülmesi, azarlanması, isteklerinin bastırılması, duygularının incitilmesi nedenlerle kendine güvenmeyen, hayatta ben varım deme cesareti kırılmış, hayata karşı ürkek, kararsız, ben önemliyim düşüncesinden uzak iç dünyasında güven sorunu yaşayan bir insan profiliyle karşı karşıyayız. Böyle bir insan tiplemesinin varlığı umut vaat eden kitaplara olan ilginin artmasına neden olmuştur. Kendilerini ve özgüven duygularını bu kitaplarda arayan bu kitle hayatta karşılaştığı her olumsuzluk karşısında bu kitaplara sarılarak hayal kırıklıklarını onarmaya çalışmaktadırlar. Hatta bazılarında öyle bir noktaya gelindi ki güne bu kitaplarla başlayıp gününü bu kitaplarla kapatmaktadırlar. Genç kitlenin bu etkilenişi uyuşturucu bağımlısı insanların ben bütün dünyayı dize getiririm hissine kapılmasına benzemektedir. Ancak bu etkinin çok geçmeden kibrit çöpünün karanlığı aydınlattığı alev ve zaman kadar olduğunu görememektedirler. Çünkü duygusal tatminlik arayışının verdiği şaşkınlık nedeniyle bu fark edilmemektedir. Genç kitlenin, yazarın milyonlarca insandan sadece birini ele alıp, onunda elli-yetmiş yıllık hayatından sadece bir başarısını alıp örnekler vermesinin altında, insanları avutmanın ve kandırmanın yattığını görememesi hayallerle yaşamasına neden olmaktadır. Böyle bir durumun varlığı umutlarını, kendi dayanaklarından değil, kitaplarla besleyen bir kitlenin varlığını ortaya çıkarmıştır. Umutlarını, geleceklerini kitaplarla var etmeye çalışanların gündüz rüyası görmelerinden öteye geçmeyecektir. Dikkat edilmesi gereken ikinci bir nokta ise, umut vaat eden kitapların dilinin sade ve akıcı olması okuyucunun bu kitapların okuması hemen bitirmesini kolaylaştırmaktadır. İçeriğinin ağır olmaması okumayı kolaylaştıran diğer bir etkendir. Bu kolay okuyuş genç kitlelerin daha ciddi ve ağır başlı kaynak kitaplarının okuma arzusunu kırıp, bu7 kitapları sıkıcı bulmalarına neden olmaktadır. Böylece fikir ve kaynak kitaplardan kopuk nesille karşı karşıya kaldık. Bakalım genç kitle umut vaat eden kitaplarla kendi özünü bulabilecek mi? SONUÇ Kitapların, insanı değiştirdiği, doğruya güzele doğru bir yolculuğa çıkardığı savı daha çok okuyucunun kitaba yaklaşım tarzına bağlıdır. Okuyucu gerçek anlamda değişmek, kendini aşmak, dar kalıpları yıkmak istediği zaman yamukluktan doğruya bir adım atmış olur. Ama kitapları sadece, duygularını tatmin etmek ve içinde bulunduğu konumu kuvvetlendirmek için okuma eylemi yapılıyorsa bundan müspet anlamda bir değişim beklemek hata olur. Kitaplar esnek bir yapıya sahiptir. İstenen yöne çekildiği zaman o yönden verim alınır. Tabii ki hiç kimse kitaplara kötü niyetlerini pekiştirmek için yaklaştığını ifade etmese de, günümüz realitesi çok farklı şeyler göstermektedir. Kitaplarını okuma nedenlerimizle beraber, okuma eylemi esnasında takıldığımız tavırda önemlidir. Eğer okuyucu pasif ise, kendini kitaba kaptırması daha kolay olacaktır. Böyle olduğu zamanda kitaptan bir verim beklemek zorlaşacaktır. Önemli olan, okuyucunun kitapların karşısında aktif olması, kitapla sohbet ederek, sorgulama mekanizmasını oluşturmasıdır. Böyle olduğu zaman okuma eyleminden istenen verim alınacaktır. Osman Tatlı osmantatli@gmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |