..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




11 Ocak 2013
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/29. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Eskişehir Kapalı Cezaevindeki berberden saçları tamamen kesilmiş olarak çıkan Bora, yanındaki refakatçi gardiyanıyla cezaevi hamamına geldi. Hamamın kapısından ıslak, yıvış yıvış, buğulu bir kir kokusu yayılmaktaydı. İyice aydınlatamayan yetersiz ışıklı lambalar, görünümün iğrençliğini daha da artırmaktaydı.


:AADI:
Eskişehir Kapalı Cezaevindeki berberden saçları tamamen kesilmiş olarak çıkan Bora, yanındaki refakatçi gardiyanıyla cezaevi hamamına geldi. Hamamın kapısından ıslak, yıvış yıvış, buğulu bir kir kokusu yayılmaktaydı. İyice aydınlatamayan yetersiz ışıklı lambalar, görünümün iğrençliğini daha da artırmaktaydı. Girişteki askılıklarda üstünde ne varsa soyundu. Yanlarına gelen etüvcü mahkum çıkarttığı eski kılıkları askılıktan toparlarken, “kolay gelsin abi,” diye laf attı. “Neden alıyorsun o kılıkları?”
Etüvcü, karantina koğuşlarındaki günlerini tamamladıktan sonra büyük koğuşlara geçecek olan mahkumların eski kılıklarını teslim alırken istisnasız hepsinden duyduğu bu soruya cevap vermekten nefret ediyordu. Bora’ya cevap vermek yerine, “Hoş geldin birader! Allah kurtarsın!” diye karşılık verdi.
“Allah razı olsun!”
Etüvcünün yerine gardiyan, eski elbiselerin alınış nedenini, “karantina koğuşlarındaki ortam hijyen olmadığı için, büyük koğuşlara mikrobik bir durum taşınmasın diye, yedek kılığı olanlarınkini kalorifer kazanlarında yakmağa yolluyoruz; yedek kılığı olmayan garibanlarınkini de, aha bu kardeşimiz iyice kaynatıp yıkıyor,” diyerek açıkladı.
Bora’nın aklı yatmıştı bu uygulamanın doğruluğuna; gardiyandan, annesinin cezaevi yönetimine teslim etmiş olduğu, içinde ona ait yeni giysilerin bulunduğu gazete kağıdı ile sarılı paketi teslim aldı. Anadan doğma çıplak duşa girdi.
Gardiyan, etüvcü ile laflaşmaya başladı. “Çıkmadın mı daha yahu?”
“Az kaldı, baş efendi. Allah nasip ederse, yazın ortalarında köyümdeyim inşallah!”
“İnşallah!”
Bora, sıcak su altında yumuşamış olan kirlerinin temizlenmek yerine, daha çok her yanına sıvaştığını hissediyor, onları akıtabilmek için vücudunu devamlı sabunluyor, duruluyor, gene sabunluyordu
Gardiyan, etüvcüye susmamacasına bir şeyler anlatıyordu. “Geçen gazetede okudum. Ecevit, Avrupa Birliğine resti çekmiş, üye olmaktan vaz geçtik diye. Ulan niye vaz geçiyorsun? Bana neye sormuyorsun vaz geçelim mi, diye? Di’mi ama, yap bir oylama, sor vatandaşa! Biz kolay kolay adam olmayız hemşerim. Şu bayağılıklar Avrupa Birliğinde olur mu hiç? Adamlar, mahkumları için cezaevlerine Türk hamamı yaptırıyorlarmış vallaha, hem de üstüne üstlük karı masajcıları bile varmış. Bizimkiler ise, gavur icadı fıskiye! Ulan bunun altına girip yıkansan ne olur, yıkanmasan ne olur? Tamam, karı masajcı yakışmaz müslümana da, hiç olmazsa yaptır şöyle göbek taşlı, havuzlu bir hamam; vatandaş dışarıda yaşıyormuş gibi, içerde de girsin hamamına, terleyerekten yıkansın bi’güzel, değil mi ama?”
Etüvcünün kafası kazan gibi olmuş, sabrı tükenmişti; içerde ki sarışın oğlan da çıkmak bilmiyordu bir türlü. “Bu oğlana bir şey mi oldu ki, yarım saattir çıkmak bilmedi,” diye söylenerek duşlara doğru ilerledi. Başladı bağırmaya: “Hadi çık artık delikanlı! Avrupa Birliğine girince, hamam olacakmış buraları, o zaman keseletmeye de gelirsin kendini. Karı masajcı bile olur o zaman, buralarda. Ama, şimdi yeter bu kadar! Hadi, dışarı!” Biraz bekledikten sonra, içerdekinin çıkmak gibi bir niyeti olmadığını düşünerek, “Burayı hamam mı belledin ulan! Dışarı! Dışarı!” diye bağırarak duş kabininin perdesini çekip açtı.
Bora, giyinmiş vaziyette çıktı.
Gardiyan, oradan uzaklaşırlarken etüvcüye, “Allah kolaylıklar versin,” diye seslendi. “Bir isteğin var mı benden?”
“Allah razı olsun baş efendi!”
Gardiyan önde, Bora peşinde, başka bir gardiyanın açtığı demir kanatlı bir kapıdan geçtiler.
Gardiyan, “sen solcu musun, sağcı mısın hemşerim?” diye sorunca Bora ani bir şaşkınlık geçirdi.
“Neden?”
“Sağcıların koğuşları üst katta, solcuların koğuşları alt katta. Ona göre götürüp, yerleştireceğim seni.”
“Atatürkçü’yüm ben…”
Bu defa da gardiyan bir şaşkınlık geçirerek, “Atatürkçü olmaz!” dedi. “Onların koğuşu yok. Ya sağcı olman, ya solcu olman gerek!”
Bora, isteksizce, “sağcı, madem…” diye söylendi.
Gardiyan, onu üst kat merdivenlerine yönlendirdi.
*
Oya Kavak, karşısında Halil’i görür görmez hararetle kucakladı onu; gözlerini omzuna gömerek hüngür hüngür ağlamaya başladı. Halil, iyice rahatlaması için, onu rahat bıraktı.
*
Gardiyan, “Siyasi A” koğuşuna girdiklerinde, meydancıyı yanına çağırdı. “Boş yatakları göster hele!” diye emretti. Adam koğuş arkalarından karanlık iki ranza gösterdiğinde Bora’ya, “seç birini, yerleş!” dedi.
“Bora!”
Aşinası olduğu sese döndü hemen. “Paşa! Kardeşim! Senin ne işin var burada yahu?”
Paşa sırıtarak geldi, “seni ziyaret etmeye geldik,” diyerek onunla kucaklaştı. “Geçmiş olsun kardeşim!” Bora’yı bıraktıktan sonra gardiyana döndü. “Arkadaşımız bizden gardiyan efendi, siyasi B’ye kaydediver onu bir zahmet!”
Gardiyan, “Mademki yabancı değilmiş, yerleştirin siz, istediğiniz gibi. Ben, gidip B’ye kayıt ettireyim, “ diyerek oradan ayrıldı.
“Bizim koğuş yan taraftaki kardeşim. Gel oraya geçelim.”
Bora ile Paşa’da çıktılar koğuştan.
*
“Cevat amcanın cenazesine niye gelmedin?” diye sordu Oya Kavak.
Cemal, biraz da sataşma isteğiyle lafa karışarak, “İstanbul’a, Nezih hocasınınkine gitmiştir,” dedi.
“Yok, ona da gidemedim. Cenazeler kalktıktan sonra, televizyonda ki haberlerde öğrenebildim öldüklerini. Ben öğrendiğimde, cenazeler kaldırılmıştı. Telefonla sizi aradım, ama telefona cevap vermeyince size de ulaşamadım.”
Oya Kavak, “Beni, toparlanmam için birkaç günlüğüne kardeşim götürmüştü,” dedi. Cemal’e kinayeli bir bakış attıktan sonra, “Bora da bunun için adam öldürmekle meşguldü,” diyerek Cemal’i işaret etti. “Onun için ulaşamamışsındır!”
“Hala inanasım gelmiyor yahu! Kavga etmekten bile nefret eden Bora, nasıl olur da böyle bir şey yapar?”
Ona cevabı Cemal verdi. “Benim vurulduğumu görünce, ne yapsaydı yani, işlerini tamamlasınlar diye durup adamları seyredecek değildi ya! Korkutmak isteyerek bir el ateş etmiş işte…”
Oya Kavak, onu, “Yalan söyleme!” diye tersledi. “Sen yaralı vaziyetteyken, adam kaçıyormuş. Bora, arkasından kovalamış adamı, şarjördeki bütün mermileri sıkmış,”
*
Bora’yı yeni koğuşunda curcunayla karşıladılar. Paşa, Burhan, Ahmet, Kemal ve daha bir sürü arkadaşı… Okuldan ve mahalleden ne kadar tanıdığı varsa, adeta burada toparlanmıştılar. Şaşkınlıktan kurtulamayarak, “Sizin, hepinizin ne işi var burada be oğlum?” diye sordu.
Okulda, Cevat Kavak’ın öldürüldüğü öğrenci çatışmasından sonra tutuklandıklarını anlattılar. Hepsi, teker teker, hem babası için baş sağlığı, hem de ona geçmiş olsun dilediler…
Koğuşun en aydınlık ranzası başına vardıklarında Paşa, “bu ranzanın altı boş kardeşim. Üstünde ben yatıyorum; ama, dersen ki, ben üstte yatayım, sorun değil, alta ben geçerim,” dedi.
Bora, umursamasız, “alt üst, ne fark eder, iyi işte alt,” diyerek geçti, yatağına oturdu.
Paşa, “Tamamdır. Dur, sana bir de battaniye ayarlayalım,” dedikten sonra yanarında toplaşan gruptaki bir kişiye döndü. “Senin şu ikinci battaniyeyi Bora kullansın mı, Aydın?” diye sordu.
Aydın dediği genç hemen seğirterek güzel görünümlü bir battaniyeyle döndü. Battaniyeyi özenle Bora’nın ranzasına yerleştirdi.
Bora ona teşekkür etti. “Anneme söylerim getirir bana bir tane; o zaman iade ederim.”
Aydın, “Hiç etme abi, sorun yok,” dedi.
Bora, Paşa’ya döndü, biraz da kinayeli, “e? Anlatın bakalım, babamı öldürtmeyi nasıl becerdiğiniz?” diye sordu.
Herkesin yüzü kızararak önlerine eğildi. Derin bir sessizlik oluştu.
*
Oya Kavak, Halil ile Cemal’i arabalarına kadar uğurladı. “Halil oğlum, sen Bora’nın en çok sevdiği arkadaşıydın,” diyerek Halil’in koluna girerek yürüdü. Cemal’e sataşmayla, “bunu pek sevmezdi, serserilerle gezip tozduğu için,” dedi. “Ama senin, kendisi gibi siyasete bulaşmayı sevmediğini söylerdi hep. Keşke bunun yerine, yanında sen olsaydın oğlumun. Eminim ki, ona o hatayı yaptırmazdın sen.” Tutamadı kendini ağlamaya başladı.
Halil ve Cemal, boyunlarını eğip sustular.
Sonra kendini toparlayan kadın, onları arabalarına binmeleri için yönlendirdi. “Haydi binin de gidin çocuklar. Sizi gördükçe ağlamam tutuyor…”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.