..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlar, tersine çevrilmiş anılardır. -Anonim
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




4 Kasım 2012
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Anadolu Üniversitesindeki olayları soruşturan emniyet mensupları olayların başlamasıyla ilgili olarak Cemal’inkiyle birlikte birçok isime kolayca ulaşmışlardı; bunlardan firarda olan Ali İhsan ve Metin’in dışında elliden fazla kişi gözaltına alınarak Emniyet Müdürlüğünde sorgulanmaya götürülmüşlerdi.


:AGCF:
Kaya ailesi bireyleri geç uyanmışlar, kahvaltılarını geç yapmışlardı. Halil Kaya, bugün, bütün gün anneciğinin dizlerinin dibinden ayrılmamak niyetindeydi. Akşama kadar, onun dizlerinde yatmalı, annesinin saçlarını okşamasını hissetmeliydi. Ama, çalınan kapı zili ile bu arzusuna kısa bir ara vermek üzere, kapıya çıktı. Sokak kapısını açtı. Kapı eşiğinde tıpkı kendisi gibi orta boylu, tıknaz bir genç, kucaklaşmak için kollarını açmış, bekliyordu. Onunla hasretle kucaklaştı. “Erol!”

Erol Soylu da ona hararetle sarıldı. “Halil! Hoş geldin, kanka!…”

“Hoş bulduk, kanka!”

“Nisa teyze annemi arayıp söylemese haberim bile olmayacaktı geldiğinden; bir arayıp, geldim kanka diye niye haber vermedin?”

Halil Kaya, Erol Soylu’yu içeri çekerken, “Arardık herhalde… Daha dün gece geldik, değil mi…” derken, onun saçlarının tam önünden hafifçe dökülerek alnının açıldığını gördü. “Ne bu kafa kanka? Alnın kafanın üstüne uzanmış, ha!”

Erol Soylu, Halil Kaya’nın tepesine hafif bir şaplak indirdikten sonra, “Söyleyene bak! Kendisi de, tepe noktasından kelleşmiş…”

Gülüştüler.

Kapıyı örtmek için hamle yapan Halil Kaya, kapının yan tarafından ortaya çıkıp karşısına dikilen Ümmühan’ı görerek, bir an, şaşkınlıkla baka kaldı. Uzun boylu, sarışın, çok güzel bir kızdı gördüğü, tokalaşmak için ona elini uzattı. “Sen de mi buradaydın kız? Merhaba!”

Erol Soylu, kız kardeşiyle dalga geçerek, “Ben de bir göreyim Halil abimi, diyerek peşime takılıp geldi…” dedi.

Ümmühan, Halil’in uzattığı eliyle tokalaşmak yerine, bir hamle ile yanaklarına uzanıp, Halil’i yanaklarından öptü. Hem abisine laf yetiştirip, hem de Halil Kaya ile laflaşmaya başladı. “Abi demedim… Hoş geldin, Halil! Özlemiştik seni…” Çok seri hareketlerle kapıdan içeri geçti, ayakkabılarını çıkarttı.

Halil Kaya kapıyı iterken, kıza, “Niçin, abi diye değil de, ismimle hitap ediyorsun bana? Ben senin abin değil miyim?” diye sordu.

Ümmühan, “Değilsin!” diyerek salona geçti.

Halil Kaya, Ümmühan’ın peşinden gelerek, ona, “Doğru! Sen beni pek sevmezdin! Unutmuşum…” diyerek laf yetiştirdi.

Ümmühan, koltukta oturan Nisa hanımla sarılarak öpüşürken “Merhaba Nisa teyze!”dedikten sonra, Halil’e, “O, çocuklukta kaldı,” diyerek cevap verdi.

Nisa Kaya, “Hoş geldin kızım!” diye karşıladı kızı.

Ümmühan, lafını sürdürerek, “Şimdi seviyorum… O zamanlar, abimin, sana benden daha çok düşkün olmasını kıskanıyordum,” dedi.

Halil Kaya, Erol Soylu’nun lafı edilince, onu salonun girişinde beklerken görüp yanına gitti, kolunu onun omzuna atarak getirdi; gene de Ümmühan ile laflaştı. “Abin bana, hala senden daha düşkün!”

Erol Soylu, Halil’in lafını umursamaz havada, Nisa hanıma selam verdi, “Merhaba, Nisa teyze!”

“Hoş geldin, oğlum!”

Halil Kaya, kızın tepkisiz kaldığını görünce, “biz ikimiz aslında öz kardeşiz. Seni ise, baban, çingenelerden almış!” diye kıza sataşmayı sürdürdü.

Nisa Kaya, kızı çekiştirerek, “Sen ona uyma kızım; gel, otur yanıma,” dedi.

Ümmühan, Nisa hanımın yanı başına oturup, “İki yıl önce söyleseydin bunları, kafanı yarardım!” diyerek gülümsedi.

Halil Kaya, “iki yıl içinde büyüdün mü, yani?” diye sordu.

Ümmühan, şöyle bir kasılarak, “Belli olmuyor mu?” diye cevap verdi ona.

Halil Kaya, “Hayır. Hala o, sümüklü kızsın!” diye ısrar etti.

Ümmühan, Nisa hanıma, cilvelenerek, “Nisa teyze yaaa… Bişey söyle şu oğluna…” diye sitem etti.

Nisa Kaya, ona destek olmak için, “sümüklü o, kendisi… Benim kızım, dünya güzeli…” diye söylendi.

Ümmühan yeniden cesaretlenerek, “Hala, güzelden anlamıyor bu senin oğlun!” dedi.

Halil Kaya, annesine hitap ederek, kasıtlı; “Sırık gibi bir boyu var! Saçlarını da İskandinav saçı gibi sapsarı boyatmış… Bizim güzellik kıstaslarımıza hiç uygun değil…” dedi. Erol Soylu, sessizce onların kavgasını seyrederken, onu omzundaki koluyla biraz sarsarak, “Değil mi, kanka?” diye laf atarak mevzua onu da çekmek istedi.
Erol Soylu’nun onların saçmalıklarına iştirak etmek gibi bir niyeti yoktu. Susmayı sürdürdü.

Nisa Kaya, Ümmühan’a desteği sürdürerek, “Benim kızımın güzelliği tescilli. Geçen yaz, Sarımsaklı’da plaj güzeli kim seçildi?” dedi.

“Güzelliğimi bir tek Halil Beyler göremiyorlar!”

“Halil abi, diye hitap etseydin, görürdüm!”

Ümmühan, gözlerini oğlanın gözlerine dikti, pişkinlikle, “Nedenmiş o? İnsan evleneceği adama abi diye hitap eder miymiş?” dedi.

Halil, duyduğu cevapla donup kaldı.

Ayakta dikilmekte olan Erol sıkılmıştı. Saatine baktıktan sonra; Halil’in koluna girip onu odasına doğru götürdü. “Bu kız burada kendi kendine gelin güvey olmayı sürdürsün. Gel, biz senin odanda oturalım.”

Ümmühan’ın buna izin vermeye niyeti yoktu. Peşlerinden gitmeye yeltendi. “Ben de sizinle oturacağım.”

Erol soylu, kardeşini tersledi. “Olmuyor ama… Bizi kendine esir etmeye hakkın yok. Nisa teyzeyle oturun siz.”

Nisa Kaya, “Gel kızım, onlar erkek erkeğe takılsınlar biraz. Biz seninle oturalım,” diyerek kızı yanına çağırdı.

İki genç salondan çıkarken Nisa Kaya’nın yanına dönen Ümmühan, abisine kinayeyle baktı. Halil ve Erol, salondan uzaklaştıktan sonra Halil başını belli etmeden bir çevirip kıza baktı. Arkasından bakmakta olan Ümmühan’ı görünce, kendi kendine söylendi. “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü!”

Odasına doğru yöneldi. Oda kapısını açan Erol’un yanından geçerek odaya girdi.

Küçük odada bir baza ile gardırop, masa, kitaplık gibi mütevazı eşyalar… Odaya geldiklerinde Erol kendini yatağın üstüne sırtüstü attı. Halil, masadaki sandalyeye ilişti.

Erol Soylu, “Bu kız, iyice kafayı sıyırdı abiciğim,” dedi.

Halil Kaya, güldü. “Ben bişey söylemedim. Bunu sen söylüyorsun.”

“O konuştukça suratın renkten renge girdi oğlum. Resmen sana askıntı oldu yahu.”

“Dediğim gibi. Bunları sen söylüyorsun.”

Erol soylu, söylenmeyi sürdürerek, “Niye söylemiyorsun seni sinir ettiğini? Benim kardeşim olduğu için mi? “ dedi.

“Yok yahu… Çocuk işte… Çocukluğuna veriyorum.”

“Neresi çocuk be, ondokuz yaşına geldi.”

“Ondokuz yaş büyük mü? Çocuk işte… Onu boş ver de, sen neler yapıyorsun? Onu anlat.”

“Ne yapayım be kanka, bir yıldır anemin yakın akrabası olan bir avukatın yanında stajdaydım işte… Staj sürem doldu sayılır, bu günlerde baroya kayıtlanacağım inşallah!”

“İnşallah! İnşallah hayırlısı olur…”

*



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/6. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.