..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




8 Ocak 2013
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/25. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Erol, daha önceden, Cunda’da, Sahilde, deniz kıyısında ki müzikli lokantalardan birinde yer ayırttırmıştı. Genelde ailelerin oturduğu bir lokantaydı. Kendileri için ayrılmış masanın üstünde rakı şişesi ve meze servisi Erol’un talimatı doğrultusunda, onlar gelecek diye daha önceden hazırlanmıştı


:AJDA:
Erol, daha önceden, Cunda’da, Sahilde, deniz kıyısında ki müzikli lokantalardan birinde yer ayırttırmıştı. Genelde ailelerin oturduğu bir lokantaydı. Kendileri için ayrılmış masanın üstünde rakı şişesi ve meze servisi Erol’un talimatı doğrultusunda, onlar gelecek diye daha önceden hazırlanmıştı. Bir tek sıcak yiyeceklerin siparişine kalmıştı iş. Üçü de balık ısmarlayarak o işi de hallettiler. Orkestra da, bu saatlerde hafif bir yemek müziği ile sahnedeydi. Sıcak yemekler tüketilip, alınan alkollerle keyifler ciddiyetlerin yerine ikame etmeye başladığında müzikte, insanlar da hareketlenecekti mutlaka… Her içkili lokantada olduğu gibi…
*
Ümmühan, havlularla sarınmış, hızlı hareketlerle, elindeki baş havlusuyla saçlarını kurulayarak, banyodan çıkıp, odasına geçtiğinde annesi onun henüz yeni banyo yapmaya başlamış olabileceğini hesaplıyordu. Odasından saç kurutma makinesinin sesi gelmeye başladığında merak ederek odasına gitti. Anne olmanın avantajıyla, kapıyı çalmadan içeri girdiğinde, kızını çırılçıplak aynanın önünde saçlarını kuruturken buldu. Ümmühan kapı ansızın açılınca irkildi. Gelenin annesi olduğunu görünce söylenmeye başladı. “Kapıyı çalsan ya! Ben, sizin yatak odanıza bir kerecik olsun, böyle girdim mi, hiç?” Bir yandan da, az önce banyodan gelirken örtündüğü havluyu yeniden omuzlarına aldı.
Ayşe hanım, kızını utandırmış olmaktan dolayı üzüldü. “Özür dilerim, prensesim! Hata yaptım…” diyerek kızının üstüne eğilip, onu saçlarından öptü. “İç çamaşırı hazırlayayım mı?”
Ümmühan, karyolasının yanı başında ki komodini işaret etti, “Oradan ver temiz bir şey!…”
Ayşe hanım, komodinin çekmecelerini karıştırarak beyaz dantelli bir sutyenle külot çıkartıp, tuvalet masasının üstüne bıraktı. “Al giyin bunları da, öyle otur…” diyerek kızın odasından çıktı.
*
Ümmühan, yatak odasının kapısı aralığından, “Anneee!…” diye seslendi.
Onun sesini duyan Ayşe hanım mutfaktan çıkarak kızın odasına geçti. “Buyur prensesim!”
Ümmühan, saçlarını ufak bigudilere dolamış, yatağının üzerin serdiği üç dört tane gece elbisesinin başında dikiliyordu. Annesi gelince, “Şu dördü arasında tereddütte kaldım. Birini seçmem için yardımcı ol!” dedi.
O, giyeceği kıyafetin kararını çoktan vermiş durumdaydı aslında; Ayşe hanım, kızının bu huyunu çok iyi biliyordu. “Tatlım,” dedi; “Biliyorsun, bu beyaz elbise sana çok yakışıyor. Ben onu giyinmeni tavsiye ederim.”
Ümmühan öteki üçünü gardırobundaki askılıklarına kaldırdı, beyaz elbiseyi annesinin de yardımıyla giyinmeye başladı.
Ayşe hanım, “Giyinmeden önce saçlarını açsaydın ya, tatlım,” dedi.
Ümmühan, “Biraz daha tutsunlar diye sona bıraktım saçlarımı…” dedikten sonra, “İçine kırmızı bluz mu giyseydim ki?” diye sordu.
“Yok tatlım, krem sarı daha güzel açıyor seni…”
Giyinmeyi bitirdikten sonra, hızlı hareketlerle bigudileri çözen Ümmühan, fön makinesiyle saçlarını çekmeye başladı. Saçları lüle lüle olarak omuz başlarına kadar iniyordu. “Haydi anneciğim, ben hafif bir makyaj yaparken, sen de, bir taksi çağırıver!” dedi.
Ayşe hanım tam da, “baban yapacaktı o işi,” dediğinde;
Bedri bey salondan içeri doğru seslendi. “Prensesim, taksi geldi!”
Ümmühan, odasından çıkıp salona geldiğinde Bedri bey ona hayranlıkla bakıyordu. “Çok, çok güzel olmuşsun kızım!” diyerek kızını yanaklarından öptü. “Müsaade etseydin de, ben de hiç olmazsa lokantanın önüne kadar gelseydim…”
Ümmühan, ona çıkışarak, “Babacığım, söyledim ya; abim ile Halil bekliyorlar… Başka bir yere gidiyor değilim ki!”
Bedri bey tereddütten kurtaramıyordu kendini, “Yok…Hani, saat dokuz oluyor… Abin de bize bir şey söylemedi…Ondan…”
Çıkışa geldiklerinde, annesini ve babasını sırayla öpen Ümmühan, “Yeter ama, beni de strese sokuyorsunuz! Haydi, hoşça kalın!” dedikten sonra kapıdan çıktı.
Bedri bey ile Ayşe hanım, dışardan hareket eden taksinin gözden kaybolduğu ana kadar pencereden ayrılmadılar.
Taksinin arkasında oturan Ümmühan, “Cunda’ya, sahile! Balıkçı lokantaların oraya…” diye emrettikten sonra, taksi şoförüne durumunu açıkça izah ederek onun bilgi ve tecrübesinden yararlanmayı umuyordu ki, adam dikiz aynasından gözlerini kısarak sinsi sinsi bakıp Ümmühan’ı tereddüde düşürmüştü. En son bakışını yakaladığı an, “Sağda dur! İneceğim!” diye bağırdı.
Şoför şaşırarak, sağa çekti. “Cunda’ya gideceğinizi söylemiştiniz ya?”
Ümmühan, aynı öfkeyle, “Ne diye bakıp duruyordunuz aynadan? Babam yaşında adamsınız…” diye azarladı adamı.
Adam, iyice mahçup olmuştu. “Kızım, vallahi çok yanlış anladın… Ben, babanız Bedri beyi çok iyi tanırım, en az yirmi senedir selamımız var onunla…Taksi durağına telefon edip, Şinasi gelsin diye özellikle beni çağırdı. Olur mu, öyle şey… Sen benim evladım yaşındasın… Aynadan bakış nedenim, Allah anana babana bağışlasın ama, ömrü hayatımda senin kadar güzel bir kız ne gördüm, ne işittim… Bedri beyin, bu kadar güzel kızı mı varmış diye şaşkınlığımdandı bakışım! Allahın bildiğini niye saklayayım, bir de, Almanya’ da bir oğlum var, işçi… Bedri beyden oğluma istesem, bu kızı, verir mi ki, diye geçirdim aklımdan. Hadi kızım, izin ver de, nereye istiyorsan götüreyim seni. Yoksa, böyle bir sebepten arabamdan indiğini duyarsa, Bedri beyin yüzüne bakamaz olurum.” diye söylenmeye başladı.
Ümmühan, yine azarlayarak, “Babam, seni, kendisine rapor vermen için mi çağırdı yoksa?” dedi.
Adam gülümsedi, “Yok, sadece, biraz geç oldu, yabancı taksiye binmesin, dedi…”
Ümmühan, “Tamam,” dedi. “Size inandım!”
Taksi yeniden hareket etti. Şoför Şinasi, “Yahu kızım, çok korkuttun beni!” diyerek güldü. Taksinin torpido gözünden bir kartvizit çıkartıp, arkaya uzattı. “Al bu kartı, bu tanışma vesilesiyle, bir yere gitmen gerektiğinde gece gündüz, istediğin zaman beni çağır. Orada hem durağın, hem de evimin telefonu var…”
Ümmühan kartviziti alarak, “Tamam, Şinasi amca!” dedi.
Şinasi, kızın kendisine hitap ediş biçiminden mest oldu. “Hah şöyle…Ben senin, Şinasi amcanım bundan sonra…Tamam mı, kızım?”
“Tamam,” dedi Ümmühan, “Mademki, dost olduk; bana yardımcı olursun, değil mi?”
“Ne gibi? Olurum elbet!”
“Şimdi gitmek istediğim yerde abim bekliyor beni ama, o yerin hangi yer olduğunu bilmiyorum ben. Yani, gitmiş olabileceği yerlerin otoparklarını dolaşacağız seninle, abimin otomobiline bakacağım ben, bulunca da, hah burasıymış deyip ineceğim…Anlatabildim mi?”
“Sahilde ki yerlerde ise, kolay buluruz kızım. Zaten aynı güzergahta üç beş tane yer var..Arabalar da yol kenarına park ediliyor. Öyle kapalı bir otoparkları filan yok…”
Ümmühan, umutlanarak, “O halde, dolaşalım…” dedi.
Taksi, Cunda’da, sahil yoluna gelmişti bile. Şinasi ilk lokantanın önünde durdurdu taksiyi. “Ben arabayı tanımadığım için, sen dikkatlice bakıver artık, kızım…” diyerek birinci viteste ağır ağır yürüttükten sonra, aradıkları arabayı, arabalar arasında göremeyince hızlanıp uzaklaştılar.
Bu şekilde dördüncü lokantanın önüne geldiklerinde Ümmühan, Halil’in metalik gri arabasını ve plakasını hemen tanıdı. Heyecanla, “Hah, işte şu!” diye haykırdı.
Şinasi, “Şu mu?” diyerek, onun gösterdiği arabaya baktı. “Ama bu, bizim Bedri beyin arabası değil mi?”
Ümmühan şaşırdı. “Şinasi amca, senin de mahallede tanımadığın yok galiba!” diye takıldı.
“Senin gibi gençleri değil. Sadece kendim gibi morukları,” diye güldü Şinasi.
Ümmühan da, “Bedri Amcanın oğlunu tanıyor musun? Halil… “ diye sordu. İçinden, benim sevdiğim adam, sözlüm, demek geliyordu ama, tuttu kendini.
Ümmühan kapıyı açıp inerken, “Duymuşluğum var… Dışarıda okuyormuş…” dedi şoför Şinasi.
“Abimle ikisinin yanına gidiyorum ben şimdi… Borcum ne?”
Şinasi, korkarak baktıktan sonra, “Yine azarlamayacaksan eğer, babanla halledeceğiz onu…” dedi.
Ümmühan güldü, “Benim için hava hoş. Benim vereceğim de babamın parası zaten…”
“Ben burada bekleyeyim de, bir bak istersen. Belki yoklardır.”
Ümmühan, “Yok, varlardır. Yalnız, babama, abimin beklediği lokantanın yerini biliyorum demiştim. Senden ricam, dolaşıp da bulduk filan deme… Dersen, bu kartviziti yırtar çöpe atarım. Tamam mı? Anlaştık mı? “
“Tamam, kızım. Size iyi eğlenceler…”
“Size de, hayırlı işler…” diyerek arabanın kapısını kapattı.
Taksi hareket edip uzaklaştı.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.