..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




30 Aralık 2012
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/23. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Kızılcıklı Mahmut Pehlivan caddesinden ayrılan ambulans Devlet hastanesinin acil servisi önüne gelip yanaştı.


:AJDC:
Kızılcıklı Mahmut Pehlivan caddesinden ayrılan ambulans Devlet hastanesinin acil servisi önüne gelip yanaştı. Hastane görevlileri ve ambulansla gelen görevliler ambulanstan sedyeyi indirerek, üstündeki Cemal’i aynı hızla hastane içine taşıdılar.
Acil servisteki genç cerrah, “ Tabancayla vurulan hasta bu mu?”diye sordu.
Ambulans görevlisi, “Evet. Evet, bu!“ diye cevapladı.
Hastabakıcı adam sedyeyle içeri doğru hareketlerini yavaşlatan birkaç sivile, “Açılın, açılın!” diye seslendi.
Cemal, sedyede baygın vaziyette, hareketsiz ve üstü örtülmüş bir şekilde içeri getirildi.
Görevli hemşire çabucak, kan örneği aldı. Diğer bir hemşire de öteki kolunda bulduğu bir damara serum iğnesi taktıktan sonra onu bantladı.
Genç cerrah, ambulans görevlisine, “ilk müdahale yapıldı mı?” diye sordu.
“Evet efendim, iki bölgedeki kanamaya turnike uyguladık.”
“Tamam. Yaralıyı ameliyathaneye alalım hemen.”
Acil doktoru elinde bir forma, hasta ile ilgili verileri işlemekteydi...
*
Bağlar Caddesindeki Çarşı Karakoluna geldiklerinde araçtan indirilen Bora Kavak ve yanında Hülya karakol binasından girdiler.
Bora Kavak hemen sorgulanmaya alınmıştı. Loş bir odada, bir masada oturtularak karşısındaki sert tavırlı iki polis memurunun sorularını cevaplamaya başlamıştı. Polis memurlarından birisi, soruları soruyor, diğeri de Bora Kavak’ın verdiği cevapları önündeki daktiloda takılı araları karbonlu kağıtlara yazıyordu.
“Adın soyadın?”
“Bora Kavak.”
Daktilodaki polis şaşalayarak, “rahmetli Cevat Kavak ile bir hısımlığın var mı?” diye sordu.
“Oğluyum.”
Bu defa ayaktaki polis de şaşırdı ve “oğlu mu?” diye tekrarladı.
Daktilodaki, tekrar, “Cevat başkomiserimin oğlu musun?” diye sordu.
“Evet.”
“Başın sağ olsun kardeşim! Baban çok değerli bir polisti.”
Polis memurları sert tavırlarını terk ederek müşfik bir tavır takınmaya başladılar.
“Bu olay nasıl oldu Bora? Bütün ayrıntılarını sıkılmadan anlat oğlum!”
“Tamam. Ben Bahçelievler’de babamdan kalan evimizde, annemle oturuyorum."
Daktilo yazan, yazmayı bırakarak, “Eviniz Civan sokakta…” dedi. “Minibüsle babanı almak için, ya da bırakmak için oraya çok geldik.”
“Evet. Babam için hergün gelirdi polis minibüsleri. Tabii ben, minibüs içindekilere hiç dikkat etmezdim.”
“Normaldir… Olay yerinde bulunuş nedenin ne?”
“Olayın vukuu bulduğu evde misafirdim. Dışarıdaki bayan ve saldırıya uğrayan Cemal ile okuldan arkadaş olduğumuz için, Hülya’nın odasında birlikte ders çalışıyorduk. Sonra Cemal uykum geldi diyerek odasına gidince, biz de Hülya’nın odasında kalmıştık. Hülya, aynı zamanda kız arkadaşım olur… Yani, sevgilim. Evlenmeyi düşünüyoruz, okullarımız bitince, yani bu yıl…Yani...Bu olaylar olmasaydı, demek istiyorum. Okullarımız bu yıl bitercekti de... Sonra… İşte, biz onun odasındayken, ben, silah sesini duyarak Cemal’in odasına koşturdum. Cemal’in penceresindeki bir kişi ona ateş ediyordu. Cemal ölmüş gibiydi… Yani, vurulmuştu… Ölmüş mü?... Akıbeti hakkında bir bilgi var mı acaba? ”
“Öğreniriz… Sen anlatmaya devam et.”
“İşte, Cemal yere düşmüştü. Elinde tabancası vardı. Ruhsatlı tabancası. Babası milletvekili onun… Oğluna o almış ruhsatı herhalde. Aldım tabancayı, ben de pencereden ateş edene ateş ettim.”
Polis yazarken, “ben de pencereden ateş edeni korkutmak maksadıyla ateş ettim…” diyerek tekrar etti.. Sonra Bora’ya, “korkutmak maksadıyla, öyle dedin değil mi?”
“Evet, evet… Korkutma maksadıyla ateş ettim. Sanırım o esnada yaralandı ve kaçmaya başladı. Onu bekleyen bir otomobil vardı, onun bu yaralı şahsı almadan kaçıp gittiğini gördüm… Sonra o yaralı şahıs yere yığıldı kaldı. Hastaneden gelenler ceset torbasına koyuyorlardı. Sanırım ölmüştü.”
“Arkadaşın, sen gelmeden önce silahıyla ateş etmiş miydi Bora?”
“Etmişti.”
“Ölen şahsı senin mi, yoksa onun mu yaraladığını bilmiyorsundur herhalde?”
“Yok, biliyorum. Ben vurdum.”
“Nereden biliyorsun be oğlum? Belki arkadaşın yaralamıştır.
“Arkadaşın da hastanedeymiş… Ağır yaralıymış… Ameliyattaymış ama, ölmeyecekmiş, rahatla…”
“Arkadaşının babası milletvekiliymiş… Onlara bir şey olmaz. Sen korkutmak için ateş ettin, vurdun mu vurmadın mı herifi, görmedin. Daha önceden vurulmuş da olabilir… O karanlık ortamda, karmaşa da görmüş olamazsın…”
“Ama…”
“Uzatma!”
“Devam et, olayı anlatmaya…”
“Sonra size haber verdik işte. Buraya geldik.”
“Tamam, oğlum. Bugün misafirimizsin burada… Bir hastahaneye gidip geleceğiz. Sonra, sabah Cumhuriyet Savcısına çıkarırız… Ondan sonrası da Allah kerim! Hadi şimdi çık da, kız arkadaşının da bir ifadesini alalım.”
*
Mahkeme salonunda Bora Kavak ayakta, Mahkeme Reisinin sorularına cevap veriyordu. Hülya, yanında jandarmalar, oturduğu yerden onun sorgulamasını takip etmekteydi.
Mahkeme reisi, “ne iş yapıyorsun?”diye sordu.
Bora Kavak, “öğrenciyim, efendim,” dedi
Mahkeme reisi Hülya’yı göstererek, “bu hanımefendi ile ilişkin?” diye sordu.
“Kendileri sınıf arkadaşım ve kız arkadaşım olurlar.”
“Kız arkadaşın… Sevgilim mi demek?”
“Evet.”
*
Mahkeme reisi, sivil polis amirine, “ateş edilen silahlar hakkında balistik inceleme tamamlandı mı?” diye sordu.
Sivil polis amiri, “Hayır, henüz neticelenmedi yargıç bey,” dedi.
*
Mahkeme reisi, hızla önündeki dosyaları karıştırmaktayken, savcıya, “Cemal Kabaloğlu ile ilgili evrakların noksan olduğu görülüyor,” dedi.
Savcı, “şahısın tedavisi sürdüğünden henüz ifadesine başvurulamadı sayın yargıç,” diye cevap verdi.
*
En sonunda ayağa kalkıldı ve mahkeme reisi kararı açıkladı: “Dosyada noksan olduğu saptanan soruşturma evraklarının da tamamlanmasını teminen duruşmanın…”
*
Bora Kavak’ın jandarmalar arasında götürüldü. Adliye binasından elleri kelepçeli olarak çıkartılırken, Hülya’nın peşleri sıra gelmekte olduğu görülüyordu.
Mahkeme reisi, “olayla direkt ilgisi olmadığı saptanan Hülya Ak’ın tutuksuz olarak…” diyerek, onu serbest bırakan kararını bildirmişti.
Hülya, ıslak gözleriyle onunla konuşmaya çalışıyordu. “Arabamı satarak avukat tutacağım, görürsün bak, tüm hafifletici sebeplerle, alabileceğin en az cezayı alacaksın.”
Bora, ona, “Her şey için çok geç,” diye karşılık verdi. “Geçmiş olsun! Hiçbir şey, hiçbir şeyi geri getiremez. Çok yazık! Çok! Artık yas tutmak için çok geç; zaten, yas tutmak da istemiyorum. Çaresizliği, gereksiz bir yük gibi, yüreğimde taşımak istemiyorum…”
Jandarma Astsubayı kolundan çekiştirerek onun hareketini yönlendirirken, o, jandarma astsubayıyla bir şeyler konuşmaya kalkışınca, astsubayın iteklemesiyle cezaevi aracının içine girdi.
Araba hareket ederek uzaklaştı.
*GAZETE MANŞETLERİ:
“Şehit Başkomiserin oğlu, babasını şehit eden teröristlerden intikam aldı…”
“İktidar Partisi Genel Başkan Yardımcısı Celal Kabaloğlı’nun oğluna silahlı saldırı…”

Alt Manşetlerde, genelde,: “İki grup arasında çıkan silahlı çatışmada bir ölü, bir ağır yaralı…” türünde şeyler yazılmıştı.
Bunun yanı sıra yazanların kendilerinin bile inanmadıkları martavallar… Özellikle muhalefet gazetelerinde, İktidar Partisini hedef alan gazetecilik terimiyle asparagas, yani şişirme haberler, havalarda uçuşturulmuştu.
*
Cemal’in ameliyatı bitmiş, özel bir odaya alınmıştı.
İktidar Partisinin İl Başkanı, teşkilat mensupları hastane odasını adeta tıka basa doldurmuşlardı. Oda adeta bir çiçekçi dükkânına döndürülmüştü. Çok saygıdeğer başbakanından bakanlarına, bakanlarından milletvekillerine, milletvekillerinden il temsilcilerine kadar herkes çiçek göndermişti. Partilerinin genel başkan yardımcısı ve Muş Milletvekili çok Sayın Celal Kabaloğlu hastaneye gelmek üzereydi ve hepsi, onu karşılamak için hazır ve nazırdı.
Bu özel odadaki özel karyolada, kolunda serumuyla mışıl mışıl uyuyan delikanlı, kimsenin pek de umurunda değildi. Bir mırıltıdır alıp yürümüştü.
Henüz haberlerinin olmadığı şey ise, az sonra buraya gelecek olan o adam, onları, bu odada bu şekilde bulunmaları nedeniyle küfürler ederek dışarı atacaktı.
*



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.