..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Toplumcu > adnan durmaz




13 Eylül 2012
Fırat ve Dicle  
MEĞER EN UZUN YOLCULUKLAR İNSANIN İÇİNDEYMİŞ

adnan durmaz



:BAIB:
Fırat ve Dicle

MEĞER EN UZUN YOLCULUKLAR İNSANIN İÇİNDEYMİŞ


“Mem bı Dicle'ra dı peyive (Mem Dicle'ye konuşuyor)
ki: ey şıhbete eşke mın rewane (ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir)
be sebr u sıkuni,aşıqane (ey aşıklar gibi sabırsı ve sukunetsi nehir)
be sebr u qerar u be sıkuni (sabırsız kararsız ve sükunetsizsin)
yan şıbhete mın tu ji cinuni? (yoksa sen de benim gibi deli misin? ”
(1)



……………………………………………………………………………………Büyülü bir şiir ikindisinin içinde yaşayanlar için zamanın ve mekanın önemi var mıdır..
Kendi masalını yaşayanlar için olanların ve olmayanların önemi var mıdır..
Hayat büyük bir yanılsama demiyor mu hayatı anlatanlar
Ben bu yanılsamanın içinde kendi yanılsamamı yaşarken
Bütün zindanlar Yusuf’un kapatıldığı zindanlardır bana
Bütün hayat zorlukları ise ancak Ferhat’ın delmesi gereken dağlardır
Bulutlarla konuşan kuşlarla hallaşan için insansızlığın önemi kalır mı,varsın sürsünler ıssızlara
Ben böceklerin kuşların yağmurların dilini biliyorken ıssız dedikleri şeyin tanımı beni ilgilendirmez
Yeryüzünün masalsı güzelliklerini çalanların geride benim ve insanlığın başında bıraktıkları acı,elbet iliklerime kadar yaşadığım bir sağanaktır ama ben zaten bu sağanakta binyıllardır ıslana ıslana dağ aşmaya çalışan karıncayım


Kızıl kartalların uyuduğu sarp kayalarla doluyum
içimde aşılmaz dağlar uyuyor gecenin döşünde
pırna pırna dağılmış bulutlar içinde ay
çama çama avuç avuç bulutlar
donuk durgun sessiz ve paramparça
çok zamandır kimselerin uğramadığı
bir ıssız kuyudan görülen su kadar küskün
koparılmış dallar gibi savrulmuş sağa sola
yaylada bir kadının astığı çamaşırlar gibi
hangi muzip rüzgar onları saçtı ortalığa
ve ne düşündüğü anlaşılamıyor
o kadar bulutun arasında ivecen ayın
kayalıklar uzanıyor gecede
ışık yalayıp geçiyor keskin köşelerini yumuşatarak
gölgeler uzayıp kısalıyor
ve sessizliğin ortasında yosunlu yazılar
karanlığı okumaya devam ediyor kaç bin yıldır
belki de bu büyük tufanın bıraktığı sessizliktir
ölü bir canavar gibi yatıyor ıssızlar arasında
ve aynı dehşetle susakalmış tanrılar
belki de suskunluktan taşa kesildi
kırık bir tablette şu sözcükler ışıdı

“TANRILAR KÖPEKLER GİBİ KORKTULAR, DIŞ DUVARA DAYANIP ÇÖMELDİLER.. İNANNA DOĞUM SANCISI ÇEKEN KADIN GİBİ BAĞIRARAK, HEYHAT ESKİ GÜNLER KİLE DÖNDÜ DEDİ.. ANUNNAKİLER VE BÜTÜN TANRILAR ONUNLA BİRLİKTE AĞLADILAR..” (2)



Mezopotamya daha doğmadan önce
Bir yeni gün doğmuştu bu topraklarda
Enlil
Kara kafalı kalabalıkların tanrısı
bakar yukarıdan bir yerlerden
Yaba parmaklarıyla savurdu bulutları

“ORTAYA ÇIKAN VARLIKLARIN BÜYÜMESİ İÇİN,
“GÖK İLE YER’İN KEMİĞİ”NDE (NİPPUR) ... YAYDI.
KAZMA’YI VAR ETTİ, ‘GÜN’Ü YARATTI,
EMEĞİ GÖSTERDİ, YAZGIYI BELİRLEDİ,”
(3)

ve aşk
ilk emekle
ilk canla birlikte doğdu
değilse hep sonsuz kalırdı gece

büyük tufan dedikleri
çölün kalbinden patlamasıdır aşkın
saralıydı gün
yaralıydı can
tanrı kralların davarları yayılırdı bir avuçluk yeşilleri
bahtın yarık yarık topraklarına
ağlardı geceleri yıldızlar



sen de İdiglat ve Buranun
ben deyim Fırat ve Dicle
sen de Domuzi ve İnannna
ben diyem
Ferhad ve Şirin
bir damla gözyaşında açan aşk
Mem u Zin

çölün karnını parçalayıp
çıktı yerananın rahminden Dicle ve Fırat
Mezopotamya Mezopotamya olmazdan önce
Ne aşk vardı
Ne ekmek
Yaban gök evcilleşti sevdayla
Dağ heyikledi
Ürktü kayalar
Fışkıran coşkunun dehşetiyle
Parçalandı katı bağrı kıracın
höykürüp taşlar yürüdü sürü sürü yılkı yılkı
Yabanıl bir korkuyla
Dağlar ürperdi
Tam da tanrıların ödü patladığında
Aşk doğdu
Mezopotamya’nın kollarında

Dicle bağırdı dağlara
Sesi Fırat
Derler ki gizemli zamanı dinleyen yurtsuz seyyahlar
Ferhat
Fırat’tan öğrenmiştir dağlar delmeyi


Bir çoban bu türküyü söylüyor bir kaya kabartmasında

“SAKİN VE BÜYÜK DÜNYA VÜCUDUNU SÜSLEDİ
GÖK KENDİSİNİ BİR PERUKLA SÜSLEDİ
KUTSAL TOPRAK BAKİRE,KENDİNİ KUTSAL GÖK İÇİN HAZIRLADI
GÖK,YÜCE TANRI DİZLERİNİ TOPRAĞA DAYADI…” (4)


O zaman başladı kan ve hayat
Can zelul
Paslı Zincir sesleri - can bezirganları
Kartalın yuvasından yavrusuna göz koyanlar

“Aşk ayrılıklarla başlar” dedi
Diyarbekirde büyülü bir handa kör bir dilenci
Sağlam gözüyle bakarak pencereden Dicle’ye
Sustu biraz
“Başlangıçta yar yoktur
Belki de doğma nedenidir her insanın yari aramak
Dicle Fırat’ı aramaya doğmuştur
Fırat Dicle’yi…”
Sustu akşamın içine doğru
Nazı birbirine geçen iki kardeşti Diyarbekirde
Şehir ve Dicle
Zaman zamanlardan bir zamandı
kelekçiler türkü söylüyorlardı
Dicle’yle koşalaşarak

Amed sokaklarına yaz akşamları
ay bendir çaldığı vakit
bir yanık uzun hava yayılır havaya
Dicle’nin saçları kadar sevdalı uzun
bulutsu ve topraksı
çiçekli ve kederden
karışır nefeslere
ve şehir aşkı solur
kelekçiler Dicle’nin perileriyle evlidir burada
herkes susar
belki de yıldızca-perice-Diclece konuşulur
çok eski zamandan bu yana
türkü çığırmak ve dinlemek ibadettir
ve Kırkgöz Köprüsünün üstünde
peri çocuklarıyla oynaşır Amed'in çocukları


Baba böğün bileydim ayrılık var
bileydim ki zulum var
geçip gider de çoluk çocuk yalın ayak çıplak can
bilir misin karıncadan mazlum var
dağ dağa düşman olmuş taş taş taşa küskün
ayrılık gayrılık var
de nasıl dayanırız böyle hayata
gel hakkını helal eyle Züleyha gülüşlüm benim
uzanan yolları döner sanırdım
sen gidince karanlıklar basanda
bir gülüş bıraktın fener sanırdım
yarim böğün
bileydim ayrılık var

Yavri yavri arıdım bala geldim
Kuş oldum dala geldim
Gene böğün
Sığmadım dağa taşa
Yazılan mı gelir başa
Çileler dağına vurdum göynümü
Süründüm dizin dizin
Savruldum yaprak gibi
Saçıldım toprak gibi
Yıllar geçti üstümden
Gene böğün
Ceren boylum tanınmaz hala geldim

Kuşluk yüzlü - sırma sırma saçları
Tutuşmuş yellerde yanar da gider
Koşar dağlara dağlara
Yana yana yaka yaka
Edalanmış- gök aladır gözleri
Akar sevdalar içinde
Anlat bize ey akşamımızın mumu olan dengbej
Ey gecemizin konuğu ay
Fırat mı daha aşık
Dicle mi daha deli

Palu Kazasının Mollakendi tarafından
Elmapınar dedikleri yerdenim belli
Yoksul bir köylüyüm ayağım yalın
sevda yüreğe düşmüş öyle çal mutrip
dağların başında bulutlara yemin ver de sor
ellehem bahara kavuşuruz diyordum
mecnun dedikleri çöllere kaçmış
ben koşmuşum dağlara sesimde Dicle
ben Dicle diye haykırmışım bu deli dağlarda kardaş
dağlar yankılanmış Fıraat Fırat

aynen öyle çal mutrip
gecemize gözyaşı bulaşmıştır
akşam bulutları Dicle’nin bıraktığı
ucu nakış nakış yadigar mendil

aşkımızın üstünden geçen kervanlar
gönlümüz suyunda konaklamıştır
gece öykümüzü anlatırken Dengbej Memedo
bütün yıldızlar inmiştir suların kalbine
şeytanlar uslanmış
cinler saklanmıştır yolcu ateşlerine
bu Fırat’ın o sersefil ömrüdür dinle
yaşmağı rüzgarda uçan Dicle’nin
dağlara dağlara koşan düşüdür
kokla yüreğimi sunmuşum sana
yokla zaman zulumları bizde denemiş
bu yarılmış toprak yarin döşüdür

baba böğün
bileydim ayrılık var
ayrılık gayrılık var bileydim
öperdim yüreğinden
bir çiy gibi düşmüş ömrüm yar düşüne
ben ağlamışım da duyan olmamış
bir çiğ olmuş gönlüm yar dudağına
vala sevdalara düştüyüsem ben
zayi etme beni çağlar içinde

mırra gözlüm o akşam indiğinde
hoyrat kalbim avaz edip inlediğinde
o sağanak indiğinde
deli tay gibi çıvdı dağlara Dicle
maden kazasından geçti yel gibi
bakakaldılar ardından
Diyarbekir İlinde Ferhad’ını aradı
oynaştı Kürt çocuklarıyla
geceleri oturup da yanıbaşına
bir türkü tutturdular
sınır tanımazdı aşklar
aktı Fırat aktı Dicle


dağların ardında ekerler kümpür
ordan ora yeldim farıdı ömür
Sümerli bir çoban türküsüyüm ben
Rüsva olageldim kaç zamandan
Kaç dilden ağladılar avuçlarıma
Kolları aydan yontulmuş Dicle
Yüreği güneşten biçilmiş Fırat
Kaç dilden sevdiler onların yanısıra

“Xwedê çıma tü wer xuweşik aniyi dunyayê” (Allah niçin seni bu kadar güzel yaratmış) “Ez dibêm belkî ji bo dilê me feqîra bi şewitîni rebilâlemîn tu anî dünyayê (zannediyorum biz fakirlerin gönlünü yakmak için Allah seni yarattı) . (5)

Kazazlar bedesteninde kalbin
Haddesinden geçer ipek
Sabrın ipliğiyle ömür dokunur zamanın tezgahında
Şemame kokulu yarim –bereketim-kederim
Bu dağlar neden mi bu kadar sarptır
Bu göklere neden küsmüş tanrılar
Ellehem bahara kavuşuruz diyordum

“Lê kafirê lê bê bavê bibêji ezê ji derdê eşqate çer bikim. Zû li mi vegerîni hingî kes em nedîn” (Kafirin kızı, ne sebi gayri sahih kız söyle içimi yakan aşkının elinden ne yapayım? Cevap ver kimseler bizi görmeden(6)

Sorup soruşturak-tartak danışak dedi
Ben o kızı babasından istettim
Yollar gelmemiş gitmemiş buralara
Dicle’nin perileri uğurludur derlerdi
Dengbejler de gelmiyor terk edilmiş ıssızlara
Bir arı dolanıyor çiçeksiz yamaçlarda
Uygarlık zulum diye bilinir gayri
Çünkü kan ve gözyaşı gelmiş dağların ötesinden
Ve eli kırbaçlı ağa
Ve berdel
Ve recm
Kan davası
Kaçak yollarında mayın deryası
Kopan bacak kol çıkan göz
Ve yaralı söz
Daha söylenmeden
Kanar dudaklarımda


“Lo dermanê dilêmi ejî ji te hez dikim le çi tê ji destêmi. Dûr heri xelkê me bivîni. Roja sêşemê wexta esrî li hinda (dara mahmûda) li ben da mi bi ezê bêm qirşika” (Ey aşkımın ilacı güzel çocuk ben de seni seviyorum ama elden ne gelir. Acele uzaklaş bizi gören olur. Salı günü ikindiye doğru beni “Dara Mahmud” a mevkiinde bekle. Çalı çırpı toplamaya geleceğim.) (7)


Büyük aşklar vardır biter
Bir ağaç kesilmiş gibi
O aşklardan kalan
Düşüm ben
Sahipsiz

Ben gelmeden önce
Sen gelmeden önceydi
Sen gelmeden önce
Ben ben değildim
Başka bir şeydim
Hiç çiçek açmamış bir toprak gibi

Çamurlara düşmüş karınca gibi
Başında patlamış bütün tufanlar
İnlerde yaşanmış ömürlerde
Bir sevdalar düşmüş senin payına

Hasankeyf’in kuytu mağaralarında
Toprak kemiklerinde duyarken nevruzu
Gecenin kıpırtısız deryası ürkünç
Sessizlikte ayaklarının ucuna basarken ay
Toplanmış karanlıkta Mezopotamya cinleri
Öksüzlerin gözyaşına benziyor tüm yıldızlar
Dediler kızların en güzeli kim
Erkeklerin en yakışanı
Mem u Zin
Mem u Zin

Önceden tanımazdı birbirini
Müğrüb şehrinde MEM ve Cizre’de ZİN
Dedi cinler şahı kalabalığa
Bu gece onları bir araya getirin
Adıyaman üstünde ince bir duman
Aşk varsa bahtını sen çizemezsin
Ey aşka yol düşüren
Sen gayri sende değilsen

Bocan Beyi Zeydin- Halit soyundan
Ey Mem zından dedikleri maşuktan ayrı düşmek
Değilse duvarlara hapsolur mu gönüller
Ben sizi sınadım dedi aşk galip geldi
Var hadi git Zin
Var kavuş Mem'ine zindanda yatmaktadır

Zindan karanlığını ışıtan aşk mı sen mi
Hayır ben senden almaktayım ışığımı
Güneşin yanında ay misali
İki ışığın kavuşmasıdır
Orada evrensel aşk kemal bulanda
Kendinden geçti bayıldı düştü
Mem u Zin
Buluşan aşktı çünkü
Bu şiddete dayanmazdı fani beden

“Ben aşk yoluna, reh-i sevdaya girince, bütün meşakkat ve sıkıntıları göze almıştım”
dedi Zin
ey babam Botan Beyi Halit bin Velit soyundan
“Ben ölünce herkes eğlensin, çünkü maddî vücuttan azad olup, kurtuldum, ruhî hayata girdim, biz bu aşkımızdan dolayı, çektiğimiz çilenin mükafatı olarak ahrette eğleneceğiz, Sıti’yi Tacdin’e verdiğin gün yaptığın düğünü tekrar et” der. Mem'de ölmeden önce şu sözleri söyler: Ben, hiçbir Bey’in huzuruna gitmem. Ben, ölüme esir olanların, kölesi olmam. Bu beylik, vezirlik geçicidir, sihir ve hayal oyunudur. Ölümlü ve azledilen bey, bey değil ancak esirdir. Ben cennete, mutluluğa gidiyorum, dünyada kalbinde madde ve dünya sevgisi bulunmayan herkes cennete gidecektir. Asıl vuslat, kavuşma ahirette olacaktır.”(8)

Mushaf-ı Reş’in sırlı nakışlarına benzer
Öyle bir göğü vardı yüzünün
Güne karşı durmuş
Kadim bir kayaya benziyordu Fırat’ın kıyısında
Belki de bir türbe kavvalıydı
Belki de aşkta kaybolmuş bir çobanın taş hali

Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anaydan babaydan ayrı koyarlar

Kavuşmak ölmekmiş aşkta
Kavuşmak yok olmakmış
Ben olmaktan çıkmakmış
Kavuşmak aşk olmakmış
Ummana karışmakmış

Fırat bir garip çobandır dağlar içinde
Aşk patlamış çağlardan Dicle aşkına
Yokludur
İnsanın sevdiği Dicle gibi olmalı
Salınışı serinlik taşıyan kuş kanatları
Ayağının değdiği yer yeşermeli
Hırçınlığı deliliği çığlığı ve suskusu
Bereket getirmeli yar dediğin
Tanrıların eline su dükmüş Dicle
Ağlamış kaç acıya kana bulanmış

Bir yaralı bozlak çırpınır Fırat’ın çığlığında
Ecelsiz katledilmiş nice can gibi
Dizlerine vura vura avuçlarını
Ağlar dağlar içre kaç bin yıl geçti
Bir bakarsın düğün dernek karışır halaylara
Yarini arayan bir deli aşıktır bazan
Bazan hayatın anlamını arayan bilge
Yokludur nesi varsa dağıtır eşe dosta

Aşk dediğin böyle kırbaç altında
Binyıllardan binyıllara yaralı
Bir yanda Ahura Mazda'nın yetimleri
Angra Manyu'nun katilleri elinde
Binlerce yıldır
Bir aşkın yüzü suyu hörmetine
Açlara bir lokma işte
Fırat u Dicle’nin sevdasındandır

Ben dağlara bağırdım
Gene bögün
Dağlar devrildi de yol verdi bana
Taş taşa aşık oldu Diyarbekir'de
Sesim vardı da Urfa'nın yüzünü yudu
Sahapsızam yurtsuzam
Koyvermişim kendimi
Uçsuzam hudutsuzam
Ey kalbimin yarasında çağlayanım yar
Bağdat illerinden sordun mu beni

Ala bulutları tarayan ay
Tanıksın acıya bereketli toprakta
Yeğin atlarıyla gelen zulum
Dağıtır dardağan eder güllerin semahını
Belik belik Dicle kızın saçları
Turna semahıdır edası
Gözleri tüm aşkların bileşkesi
Yüreği tüm aşkların yol çatı Fırat
Tanrısal temmuzdan almış endamını
Bilgeliği Hammurabi'den eskil
Yüreği yalın can şaki

Ben seni yeryüzünün tüm aşklarıyla sevdim
Sazı kırık bir ozanım o diyardan bu diyara dolanan
Rüzgarda savrulan dikendir bahtım
Seni anlatabilmek için tüm zamanlara
Bütün acılarla vuruştum geldim
Seni anlatmak için hıdırellez geceleri
Saçlarının arasında buluşan yıldızlara
Katliamlara ve coşkulara tanık aynaya
Senin güzelliğin yanında
Kalp bir para gibi kalan aya
Seni anlatabilmek için
Daha hiç söylenmemiş dizeleri aradım

Gördüm ki senin dışında aramak boşunaymış
Sana dair söylenecek sözü ey Dicle
Şattül Arap diyarında kollarıma aldığım zaman
Ay gökte bendir oldu balkıdı
Gün dehşetle kızardı
Gördüm ki seni anlatacak söz
iki dudağının birleştiği yerdeki o kutsal çizgi
ve göz kapakların yumulunca
kirpiklerinin yazdığıdır
sen konuşsan başka bir güzelliğini anlatır o kadim dizeler
sen sussan başka
gözlerini açıp da baktığın zaman
başka bir güzelliğini söyler kirpiklerin
yumunca başka bir sonsuz

ey tarihin en eski proleteri
bereketinden sual olunmaz mübarek kollarının
karıncalar türkü söyler saçlarının baharında
ve yoksul çocukların sarıldıkları şefkat
en eski bilgesi ey yeryüzü toprağının
en kadim sevdalısı
tufanların yüreğinden geçmiş de gelmiş
nice Nuh tufanların üzerine dikilmiş
şakilerin piri Fırat
isyancıların en sevdalısı
hiçbir söz anlatamaz bizim kavuşmamızı

doru Arap küheylanı buluştu gök kır güreyle
iki bulut karıştı birbirine biri al biri mavi
iki dağ omzundan tuttu birbirinin
bu ülkenin dağları konuşurdu
taşları sevişirdi akılalmaz acıların orta yerinde
dişi ve erkek taşlar vardır dağımın yamaçlarında
burçları dişi kentlerin oralarda
dudak çizgileri bilinmez bir dilin şiirleridir
destanlar yazılıdır insan yüzünde
bir ağaç yürür ayışığında
nehirlerin halaya durduğu yerdir bu yoksul iller
ve hayatın anlamı
bir gözün damarlarına yazılmıştır
sözsüz anlatılır
Fırat ve Dicle’nin bitmeyen aşkı
Karıncalar türkü söyler ayışığında


Kaç dilde konuştu Ferat u Dicle
Nice dağlar aşıp yollar geçti de
Kavuştu yana yana akarak
Başka bir derya oldu
Ne Dicle ne Ferat kaldı

Kavuşmak ölmekmiş aşkta
Kavuşmak yok olmakmış
Ben olmaktan çıkmakmış
Kavuşmak aşk olmakmış
Ummana karışmakmış
……………………………..

Bütün arkadaşları toplanmıştı gece baskınlarında..
Bir Mamo vardı Diyarbekir'li
12 Eylül’ün en ateşli günleriydi
gece bir meydan ateşi gibi sessizdi; çevresinde hiç kimse olmayana..
sazların teli kopmuş,diller felç geçirmişti
Günlerce dolaştı Diyarbekir'li Mamo
Amed'in bütün zamanlarında dolaştı
Bütün arkadaşları toplanmıştı
Rüzgar bile haber taşımıyordu
Bir Dicle’ye bakıp sanki ondan medet umuyordu
Dünya devasa bir zindandı ona
İnsansız bir şehirde dolaşmaktaydı

Bir gece
Evdeki kitaplarını topladı bir çuvala doldurdu
Felsefenin temel ilkeleri,nazım’ın şiirleri
Sosyalizmin alfabesi ve daha başkaları
Uzaktan devriye sesi geliyordu
Daracık sokaklardan geçti
Gizlice buluştu Dicle’yle karanlık bir köşede
Ve tek tek bıraktı kitaplarını suya
Gözlerinden birkaç damla yürek suyu aktı
Döküldüler Dicle’nin parmaklarına
Bir tütün daha sarıp içti
Sonra varıp devriyeye teslim oldu

Kaynaklar:

1- Mem û Zîn,Ehmede Xanî,
2-3-4-Kramer,Sümer Mitolojisi
5-6-7-Edip Karahan,Dicle-Fırat,Yıl 1, Sayı 5,1 Şubat 1963
8- Kaynak: MEM Û ZÎN,EHMEDE XANÎ,Hasat Yayınları 1990 İstanbul,Çeviren: M.Emin Bozarslan



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kıyamet Kitabesi
Devrim Güzeli
Kızılkıvrım
Simya
Seni Anımsa
Yeniden
Veda
Bulut Zamanları...
Unutulmuş
Misketime Benziyordu Öldüğüm Kurşun

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günümüz Diliyle Mevlana'dan Rubailer - 1
Yağmur Neyi Dokur Gülün Kalbine
Biz ki Aşkı Sevmekten Öle Öle Öğrendik
Yol Çatında
Yürekte İz Koyar mı Akıp Giden Gözyaşı
Körler Panayırı
On İki Eylül Öncesinden Gelen Çocuk
Yürek Sözleşmesi
Günümüz Diliyle Mevlana'dan Rubailer - 2
İnsanlıktan Çıkış

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mavi Yazdım Adını [Öykü]
Öğretmen Benisa"ya Mektup [Roman]
Bana Yalnızlığını Söyle/ [Deneme]
Bana Yalnızlığını Söyle… [Deneme]
Aşk Devrimcidir [Deneme]
Aşk Atına Binen Sözün Zamanda Yolculuğu - [Deneme]
Yalnızlar Çağı [Deneme]
Aşkın Katili [Deneme]
Kızılkıvrım [Deneme]
Hep Dönülmez Bir Yerleri Ararız [Deneme]


adnan durmaz kimdir?

HANGİ YAŞAM, TEK SAYFADA ANLATILIR; VE İNSANLIK TARİHİ İÇİNDE BİR TOZ ZERRESİNDEN DAHA BÜYÜKTÜR. İNSANIN KAÇ, PENCERESİ VAR YÜREĞİNDE, İÇİNİ IŞIKLARLA DOLDURMAK, DIŞARIYA IŞIKLAR SALMAK İÇİN; . . . . . . . . . . SEN ONA BAK. HEM HER YERLİ, HEM DE HİÇ BİR YERLİSİN; . . . . . . . . . . . EĞER ŞAİRSEN, İNSANİN VATANİ İNSANDIR BELLEMİŞSEN. . . YAZIP ÇİZMEK, SERÜVENCİLİK DEĞİL Mİ;YANİ KEŞFETMEK. BAZAN, DOĞDUĞUN BOZKIRIN ÇİLELİ ÇATLAKLARINDA ARARSIN GÜZELLİKLERİ;BAZAN, OTUZUNDA GÖRÜR GÖRMEZ VURULDUĞUN DENİZİN ÇIĞLIĞINA . . . . . . . . GÜN OLUR, BOZKIRIN EN KIRAÇ YERİNDE, BİR DERİN KUYU OLURSUN; GÜN OLUR, ARTIK HİÇ; BİR GEMİNİN UĞRAMADIGI, ISSIZ ADADAKİ YOSUNLU DENİZ FENERİ. . . . . . . BAZAN DA, SONSUZ GÖKYÜZÜNDE GİDECEK VER BULAMAYAN, GÖÇMEN BİR KUŞ. , . YALNIZLIĞIN DA, SEVİNCİN DE, HASRETİN DE TANIMLANAMAZ. AMA GÜZELLİK, KENDİ İÇİNDE YOKSA, OLUŞTURAMAMIŞSAN, ARAMAKLA BULUNAMAZ; BİLİRSİN. . . ADNAN DURMAZ FISILTILARLA DA OLSA SÖYLE (Arka kapak yazısı/1994, Ankara, saypa. yay. ) Not:Adnan Durmaz Ankara Afyon arasında haritalarda yer almayan bir köyde yaşamını sürdürüyor. Edebiyat öğretmeni. 46 yaşında, 5 şiir kitabı var 1-Fısıltılarla da olsa söyle(saypa yay. Ankara) 2-Yarın yeniden(gerçek sanat yay. İstanbul) 3-Ben gidersem ay sen-deler(art yay. ankara) 4- Ateş çiçeği ( Art Yaın-Ankara ) 5- Bilirsin aşk da serseri(art yayın-Ankara )

Etkilendiği Yazarlar:
başlangıçtan bu güne türk edebiyatı-dünya edebiyatı


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © adnan durmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.