Seni Anımsa

kabilem kılıçtan geçirildi yakılıp yıkıldı oymağımın çadırları aşretimden geriye savrulan kül ve duman ve zamanın sır kâsesinde saklanan kadim türkü yıldızların gözkapakları içine yazılmış sevdalardan ve durmadan uğuldayan nere gitsen kaçılmayan kan çığlıkları…

yazı resim

yaban bir rüzgardır zaman
savrulur gecenin kumları sessizliğin eteklerine
yüzünde ay yağmuru
başaklar koklaşır uzaklarda
ve kuğu ak boynunda salınan samanyolu
ömür o çılgın küheylan
hüznün yamaçlarında soluk soluğa
sırtına kapaklanmış yaralı yolcu
yarık yarık yüreğinin sarpları
tarihin çamuru dardağan
kan ve köpük içinde koşar
kıvılcımlar içinde yalım saçan toynakları

ay mı inmiş yüzün sevda bahçesi
çoban yıldızına bak kurak bir türkünün vadisinde
bir heyelan bekleyiş içinde patlayacak
öylece ak
dağlanarak
tut ki mehtabı saran bulut
çöllerde ılgım olarak
yargalanarak
ak
o zaman iki kır çiçeği sarılır birbirine
ve sarsılır en eski acının surlarının temeli
zulmün bütün kirişleri çatırdar
dudakları çatlamış yolcunun yüreğine
dokunur saçlarından savrulan rüzgar

gündüzü hiç bilmemiş
sevdaları gülmemiş
yağmur silmiş yüreğinin kanını
bin yıl olmuş özlediği gelmemiş
kırılmış keman
kırılmış düş
kan
ıssız yolcu
karanlıkta yanan göktaşı sanırsın uzaktan
yenik bütün kavgalarda
bütün kavgalarda düşmüş militan
sevdadır insanı ölse de ayakta tutan
yine de geceyi ılgarlayan
öyküleri yarım kalan
uzanıp da tutamayan
koşup koşup varamayan
bir ölüymüş gibi unutursan yüzünü
gece yalnızlığında ırmaklar giyin
karanlığın peri masallarında
bazan suskun
çalkalanarak bazan
ve kendi şavkınla yakamozlanarak
gönlünce ak
seni anımsa

kabilem kılıçtan geçirildi
yakılıp yıkıldı oymağımın çadırları
aşretimden geriye savrulan kül ve duman
ve zamanın sır kâsesinde saklanan kadim türkü
yıldızların gözkapakları içine yazılmış sevdalardan
ve durmadan uğuldayan
nere gitsen kaçılmayan
kan çığlıkları…

bombalanmış bulvarlarda
neden esersin rüzgar
içim taşa tutulmuş cümle meydanlar
yurtsuzum
parmaklıklar prangalar duvarlar
zincirsiz it sesleri katliam odaları
ey eski ay beni de bilirsin sabaha kavuşmak kadar
esaretin özgürlüğün aşkın tanığı seni
zulumlar içinde unuttun mu gözlerimi
boynumdaki urganlar aşındıramaz öfkemi
saba makamında ezanlar bir yerlerde şafak
bir yerlerde çan ve hazan
ve allahsız kitapsız makinalaşmak
civatadan bobinden dişli çarklardan insan

karşı yamaçlarda gözyaşı
hiç tanımadığı birilerine yağan
aşklardan bin daha güzel gözleri
işte ben o yanaklara dökülen damla
derim ki sen sarıl sımsıkı sarıl
dünyanın en öksüz ağacına
tıpkı yıllardır görmediğine
nasıl sarılırsa yol bekleyenler
bütün özlemlerini göğsünde patlatarak
ki bütün yaprakları kanatlansın coşkudan
öyle bir sarıl ki
sarsılsın tüm kökleri
ve ört kirpiklerini
seni anımsa

saymayın beni dedi
zamanlarda kanayan o yorgun serüvenci
beni saymayın
dedi o yaralarında tarih yazılı olan
bombalardan kalan
ve işinden atılmış çaresiz emekçi
dağlarda kendini yitirmiş deli çoban
çok oldu sürüden ayrılmaya baş koydum
çok oldu ben öleli
ölmüşüm ki artık öldüremezler beni
isyanların ortasına doğmuşum
zindanları yurt bilmişim
varlıkla yokluk
açlık ve tokluk
fark etmez benim için
geldiğim - gittiğim bilinmesin
nasıl olsa silinmişim haritalardan
ama bir yerlerde var olduğum kesindir
ne apoletler umurum
ne kalbime doğrultulmuş namlular
yağlı ilmiklerle soyum kurumaz
varın zincirimle gömün her defasında
gayri beni tutsak edemezsiniz

bir yaprak savruldu dalından
uçtu bulutlara değdi
yurtsuzdu belki
belki asıl yurdunu aramaktaydı gayri
olur ya görürsün o yaprağı
olur ya maviliğe daldığın bir an
silme gökyüzünü doldur bakışlarına
seni anımsa

harelenir akşamlar kentin alın çatında
çiçek sağanağı savrulur kuşlar
guruba yasladığı kimin yürek yarası
ufku kızıla boyamakta
geçip giden kaçıncı göçmen ki o
heybesi silme isyan
isyanı som ateşle yazılmış şiir
gider
gelir
belki saçlarına dokunur o sırada bulutlar
olur ya akşam yine sana hazırlanmakta
bulutlara bak
ak sonsuzlara
karışarak
dalga dalga
gözlerinle yıldızların kandilini yak
ve seni anımsa

değilse ben yolumu bulamam karanlıkta

2010-2012
Adnan Durmaz

Başa Dön