Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
İnsanlık tarihi boyunca gücü elinde bulunduran iktidar sahipleri veya sözcüleri, günün ve dönemin şartları açısından, kendilerini gerek toplumsal yasalar ve gerekse ulusal yasaların, kanun ve kuralların belirleyicileri olduklarına dair kitleleri kutsallık afyonu ile ikna ederler. Süreç ilerledikce, kitleler arasında farklı düşünce ve dünya görüşleri şekillenmeye başlayıpta olgunlaşınca, toplumsal değişimlerin kaçınılmaz olduğunu gören sözkonusu güç sahipleri, daha önce kutsal ve dokunulmaz kıldıkları yasaları kendilerinde gördükleri ‘‘insan üstü yetkiler‘‘le yeniden dizayna koyulurlar. Öyle ki bu dizayn sürecinde gerekirse, Allah‘ın muhterem kıldığı yüzmilyonlarca canı bile heba edilebilirler. Elbette bunlar yapılırken, halk adına, halkın çıkarları adına, Demokrasi ve evrensel insan hakları gibi etiketlerle süslemeyi de ihmal etmezler… İslam dünyasının savaşları, dinin Dünya‘ya hakimiyeti kisvesi altında yapılmaları, bu savaşların asıl gayelerinin, iktidarı ele geçirmek, ganimet ve Fey toplamak veya başka çıkarlar için araçsallaştırıldığı tarihle sabittir… Uluslararası literatür‘da ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi‘‘ diye adlandırılan oysa İslam dünyası açısından Büyük İsrail Projesi olarak adlandırılamsı gereken Küresel Emperyalizm teorisinin, pratikte uygulanması. Temmuz 2006’da başlayan ve 33 gün savaşı olarak tarihe geçen, Siyonist İsrail ile Hizbullah savaşı. Yine 22/23 gün süren 2009 Gazze ‘‘Dökme kurşun‘‘ savaşında İsarilin yenilgisi ile sonuçlandığından, bir süreliğine engellenmişti… Akabinde Tunus‘ta başlayan halk hareketi(!?) İslam dünyasında evrimlerin sancılı süreci ve Batı’nın şu anda Temmuz 33 ve Gazze 2009 savaşının rövanşını almak niteliğindeki olan Suriye sorunu senrayosu ile zirve yapmış bir kaos süreci..! Biz, değişimin yarattığı etkilerden, bölgenin tarihsel perspektifine, Kuzey Akdeniz sahillerindeki siyasal İslam fay hatlarının yeniden harekete geçmesine ve iktidardaki dikta rejimlere, Sosyo-ekonomik ve Stratejik sair etkenlere değinmeyi artık gereksiz görüyoruz… ABD-İsrail ve Batılılar tarafından Türkiyeye biçilen rol ve islam dünyasını ikinci elden yönetme hevesleri. Verilmek istenen görevin daha kusursuz ifa edilebilmesi için bu bölgeye açılan kapıyı Suriyeyi edilgen kılmaktan geçer. Malum; Amr bin As, Mısır‘a vali olabilmek için ne entrikalar çevirmişti. Öyleki Muaviye’nin, Ali’ye karşı giriştiği haksız savaşta, Muhammed bin Ebu Bekr’i, öldürtüp, Muaviye bin Hudeyc’inde yardımı ile Ölü bir eşeğin karnına koyarak yakması..! ‘‘Stratejik Derinlik!‘‘ Gereğiydi. Öte yandan Her fırsatta fikir Hürriyetinden dolayı ceza aldığını övünerek anlatanlar. Osman‘ın kanlı gömleğini Aliye karşı bayrak yapan Muaviye durumuna düştüler. Değerleri uğrunda bedel ödeyenler, herkesten daha iyi bilir ve anlar ki değerlerine sadık insanları sözle değersizleştirmek, sözün mümessilini değersizleştirir. Övünerek; ''Biz BOP'un eşbaşkanız'' demekten çekinmeyenler NATO veya BM’in bir parcası olan ülke adına piyasaya süren batı dünyasının Küresel emperyalizmi safında pekala yeralabilirler. Ne var ki Suriye ateşine, batının maşası olarak gitmemesi gerketiğini söyleyen, bu milletin sorumlu ve vicdanlı onurunu korumuş batıya ve batıla satılmamış, bazı aydınlarına karşı adeta vatan hainliği muamelesi gösterilmesi, tarihe az-çok vakıf olanlar bilir ki Arabın Muaviyesi takdiğidir. Aliye karşı Osmanın kanlı gömleğini bayraklaştırdığında kendine destek olarak ilk iş, Doğu Roma impratoru ile anlaşması olmuştu! Muaviye, amacına hizmet edebilecek her türlü aracı mübah bilmişti. Öyle ki Askerlerine emir veripte İmam Ali‘nin mahiyetinde bulunan Suriye, Pardon! El-Ambar Kasabasına saldırıp yağmalamayı, böylece Ali ve tarftarlarını yıpratma ve yıldırma taktiğince nice masumun canına kıymıştı! Zaman tuneline giripte, geçmişe doğru yol alındığında görülecektir ki ''İmam Ali'nin, hiçbir savaşta, gerek ferdi ve gerekse himayasindeki güçlere, önce kendisinin saldırıyı başlatan taraf olmadığını ve amma başlatılan savaşta asla sırtını düşmana dönmediğini, hatta düşman güçlü ise onun göğsüne doğru sokulmayı öğütleyen bir kahraman olduğunu'' Muaviye de bilmiyor değildi. Oysa Ali: ‘‘Beni rahat bırakın, şu yanı başınızda akıp giden Fırat’ın suyundan, size; kışın ısınacağınız, yazın ise serinleyeceğiniz birşeyler yapayım!?‘‘ Nasihatinde hedefinin ne kadar ulvi olduğunu anlatmak istiyordu. Muaviye‘nin Ali’ye karşı giriştiği savaşlar dan ötürü müslümanların onlarca yıl daha bilim fen ilim ve irfanla ilgilenememesi demekti. Bugünde aynı senaryolar tekrarlanmakta değil mi? İslam dünyasında anlaşılmakta zorlanılan esaslı sorun, hakkı temsil eden tarafın kriterlerinin ne ile belirleneceğidir. Bundan dolayı imam Ali'nin; ''Sen önce hakkı tanı, sonra hak üzere olanları tanırsın. Önce batılı tanı, sonra batıl üzere olanları tanırsın'' sözünü, gerek hakkı ve gerekse batılı tanımak açısından, tahlil edilmesini insan türüne salıkvermiştir. Türkiye‘nin uluslararası politik tavrı ve ‘‘ABD'nin Stratejik ortaklığı‘‘nın yüklediği misyon açısından, Dünya‘ya tekil egemen olmak isteyen bu gücün temsilcisi olmak istediği bir noktaya kadar anlaşılabilir! Anlaşılması mümkün olmayan; Milletin milli servetini, Türk-İslam sentezcilerin ulufesi gören, bu serveti sermayesiymiş gibi harcayanlar, bu milletin evlatlarını batı dünyasının oluşturmak istediği Küresel Emperyalizm taşeronluğu adına kutsallığa büründürülerek, savaş tapınaklarında kurban etmek. Milletin evlatlarını Dış giderlerde harcamak isteyenler, Muaviye siyaseti değil de Ali adaleti uyguluyor da, biz mi yanılıyoruz? Muaviye‘ye vezir konumunda olan ve Arabın tilkisi lakabını hak eden Amr bin As’ında yardımı ile yürüttüğü propagandalarla, Muaviye cahil halkı etkilemeyi başarıyordu. Aliye karşı yaptığı Kara-Propaganda savaşında başarısız kaldığı veya şüpheleri giderilmeyen kimi konu ve kişiler hakkında, kiralık ravi‘ler vasıtası ile hadis üretmeyi de Kara-Propanda da araç olarak kullanmayı çok iyi biliyordu. Bunlara rağmen etkisi altına alamadıklarına, aba altından sopa göstermeyi, hatta tehdit etmeyi de ihmal etmezdi! Kendi milletinin sorumlu ve vicdanlı aydınlarını, sırf kendi siyasetini onaylamıyor diye ihanet ve satılmışlıkla suçlamak, alttan su almış bir saman yığının üstünde oturarak, okyanusa doğru hareket eden bir ekolde kolay olsa gerek… Unutulmamalıdır ki: Suriye, Pardon! Gordiyon düğümünü çözen Büyük İskander, elde ettiği gücün zaferine yenildi. Hastalığa değil!.. Tarih; Kefen giyilerek belki yazılır amma tarihin ‘‘yazılması‘‘ ile ‘‘değiştirilmesi‘‘ arasında fark vardır. Tarih; çoğu zaman Bir milletin içinden bütün hile ve desiselere rağmen tasmaya alınamamış! ‘‘Bir avuç kefensizler‘‘ tarafından değiştirilmiştir. Wesselam.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |