2 Yazı
(CENGİZ MAÇOĞLU) 20 Ocak 2009 |
Türkiye |
| |
Faşist çoğunluğa karşı derin bir vadide mahsur kalmış insanların kardeşlik çığlıkları yankılanıyordu o gece Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’nde…
Rakel Dink, senin güvercin yüreğinin derinliklerinden titreyerek çıkan sesine kulak veriyorum, o sesi bir başkasına naklediyorum, o başkası yok mu, bir diğerine derken sesin dilden dile…
|
|
Zayıf Tel Kompleksi ve Fatih Altaylı Gazeteciliği
(CENGİZ MAÇOĞLU) 29 Aralık 2008 |
Politik Olaylar ve Görüşler |
| |
Savaşın; işgali, öldürmeyi-öldürülmeyi, ganimeti, tecavüzü, hırsızlığı, vurgunu doğal kıldığı göz önüne alınırsa Fatih Altaylı’ya düşen görev sanırım Joseph Gobbels’in görevidir. Gobbelslik Fatih Altaylı’ya düşer mi bilinmez ama olası bir iç savaşta muhtemelen Fatih Altaylı kendisi için savaşçılardan güzel, alımlı insan hakları derneği üyesi kadınları; Ermeni ve Kürt kızlarından ganimet sarayı kuracağı hayali yapmaktadır ki orduların durumdan görev çıkarma ilkesine bu derece sadakat göstermektedir. |
|
Diyarbakır Mızıkacıları
(CENGİZ MAÇOĞLU) 20 Kasım 2008 |
Politika |
| |
DTP’nin kürt bölgelerinde iktidar olma hedefi ve bu hedefin ideolojik değerler bağlamında politika üreterek meydanlara çıkması, var olan bir sorun üzerinden kendini tanımlaması ve toplumsal sorunlara karşı çözüm araması kadar doğal bir olay ya da olgu yoktur. |
|
Sosyal İlişkilerde Akıl Tutulması ve "Jeanne" Eyre...
(CENGİZ MAÇOĞLU) 21 Ağustos 2008 |
Yazarlar Üzerine |
| |
Zaten Bay Rochester sağlıklı bir erkekken ona sadece tanrısal bir saflıkla aşık olmuştur. Bedeninin hiç bir bölgesi ıslanmamıştır. Oysa burjuva aşkların feodal aşkları sollaması ıslaklıkla ilgildir. Yani burjuva bir erkek bir kadının bakışını sanırım sütbeyaz kalçalarını ovmak için beğenecektir. Kadının üremeye katkısı artık önemini yitirmiştir. |
|
Dostoyevski'nin Sosyal Gerçekçiliği
(CENGİZ MAÇOĞLU) 13 Mayıs 2008 |
Yazarlar ve Yapıtlar |
| |
Dostoyevski, devrin bir çok ilerici genci gibi büyük toprak ağalarını koruyan kölelik kanunlarının yarattığı sosyal ve siyasal yapıdan rahatsızlığını Belinski’nin toplantılarına katılarak belirtir. |
|
Gebze'de Bedava Bir Gün
(CENGİZ MAÇOĞLU) 13 Kasım 2007 |
Modern |
| |
Bir ağustos gününün sabahında, Eminönü rıhtımında sekiz yıl sonra iki arkadaş buluştu. Sabahın ilk saatlerinde görüşüp ayaküstü ikişer balık ve birer bardak şalgam içip Kadıköy vapuruna bindiler. Biri Gebze’nin ünlü şoförlerinden Fehmi Taşyürek’ti. Diğeri yaşadığı memlekette adı sanı pek duyulmayan sıradan bir Türkçe öğretmeniydi. |
|
Samatya'da Ay Işığı Cinayeti
(CENGİZ MAÇOĞLU) 1 Ekim 2007 |
Modern |
| |
Tanrı niye yarattı geceyi? Tüm pisliklerimizi gizlemek için. Aramızda günahlarımızı öbür dünyada ispiyonlayacak olan varsa hemen, şu anda bu masayı terk etsin. |
|
Çiğ Gözlünün Yanında
(CENGİZ MAÇOĞLU) 19 Eylül 2007 |
Modern |
| |
Karanlık, güneşin batmasını nasıl evecenlikle beklerse, biz de onun gelmesini aynı sabırsızlıkla beklerdik. Yalnız o aralar bu denizin kıyıları, şimdiki gibi utanmaz değildi. Bu sahillerde Tanrı’yı gücendirecek hiç bir şey olmazdı. Sabah yürüyüşü için çıktığınızda geceden kalma sevimsizlikleriyle kondomların denizin yüzeyinde içlerine su alarak şiştiklerine rastlamazdınız. Bunu hatırladığımdan mıdır ne? Bugün bu insan seline pek bozguncu halimle bakıyorum. |
|
Kertenkele ve Ben
(CENGİZ MAÇOĞLU) 17 Eylül 2007 |
İronik |
| |
Nezihe’nin elindeki çay ile ön dişlerine tutunmuş, iyi piştiği kızarıklığından anlaşılan poğaça dikkatimi çekerdi. Her keresinde alaylı halimin işbirlikçisi hınzır gülüşümle:
—Bakınız, derdim. Böyle giderse öbür dünyaya götüreceğiniz tek sermayenizin, kalçalarınız ve göbeğiniz olacağına dair bahse girerim. Ama siz yine de unutmamam için bana miras olarak, hep böyle gülümseyen gözlerinizi bırakın.
|
|
Aj (L) Anın Karmaşası
(CENGİZ MAÇOĞLU) 10 Eylül 2007 |
Modern |
| |
Kendisinden beklenmeyen bir çabuklukla, çantasına davrandığı an, Ulaş’ın tam ensesine 7,65’lik bir namlu dayandı. Ulaş kayıtsızca:
—Sen zaten beni öldürdün, dedi. Tetiği çeksen ne fayda, demesine fırsat kalmadan Ajlan kızımız, tiz bir çığlıkla uyandı. Başucu arkadaşları da ordaydılar. Yine ağlamaklı biçimde:
—Ulaş, dedi. Bu kentten hemen gitmelisin… Hakkında her şey artık biliniyor.
|
|
Tanrının Huzurunda
(CENGİZ MAÇOĞLU) 10 Eylül 2007 |
Modern |
| |
“Bu solcuların da ayrıcalıklı liderleri, dokunulmaz generalleri, söz söylenmez tanrıları yok mu? Polis örgütleriniz, hapishaneleriniz olacaksa, neden yaşamı kendime zehir edeyim ki?” Aynen böyle söylenmişti. “Sevgili Tuna’cığım” derken, Rus romanlarının o kibar, kadın karakterleri gibi içini dökmüştü. Bu konuşmalara kadar Nilüfer, benim için gülünç, sefih, ancak bir öyküde eğlenceyle okuyabileceğim fahişe karakterli biriyken, ansızın ona haksızlık ettiğimi düşünerek, duygularımın paha biçilmez elamanı oldu. Hayır! Hayır! Beni yanlış anladınız, ona tutkun falan değildim. Tüm arkadaşlıklarımın duygusal değeri bende ağır basar. Bu düşünce değişikliğini, kendi açımdan erdem olarak yorumluyordum. O akşam, inanılmaz bir şey oldu ve Nilüfer gelmedi. Gelemeyeceğinin haberini de bana iletmemişti |
|
|
O zamanlar, artık yaşamımın ilk dönemecini geride bırakmıştım. İlk duyduğunda herkesin beni bir çırpıda boğacağı nedenlerden dolayı fakülte eğitimimi yarıda kesmiştim. Uzun yıllar sonra, büyük bir hevese kapılarak tekrar sınava girip, çokça sevdiğim edebiyat bölümüne geri döndüm. Aslında Samsun’da olmanın zevkiydi beni buralara getiren. Bir zaman sonra, bu şehrin bir eksikliğini fark ettim. Romanlara ve öykülere çok az girmiş bu kentin bence Sait Faik gibi sahipleri olmalıydı.
|
|