Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
AKP ile hiçbir hayat tarzı yakınlığı olmayan yazar arkadaşlarımızdan birkaç örnek: Güneri Cıvaoğlu: Diyarbakır'ı AKP kazanmalı. Çünkü DTP'nin dışında o yörede sadece AKP var. (Milliyet, 23 Ekim) Serdar Turgut: AKP'nin yerel seçimlerde başta Diyarbakır olmak üzere başlıca belediyeleri kazanması için devlet elinden gelen bütün imkânları kullanmalı. (Akşam, 23 Ekim) Doğan Heper: Güneydoğu'da iki parti var, AKP ve DTP. Onun için, orada hepimiz AKP'liyiz! (Milliyet, 30 Ekim) Ertuğrul Özkök: DTP, Başbakan'a 'buraya gelme' diye meydan okuyor, Başbakan'ın terör örgütüne meydan okurcasına meydana çıkmasını destekliyorum, bu bir vatandaşlık refleksidir. (Hürriyet, 4 Kasım) Hepsine katılıyorum... Bu tablodan pek çok hayati soru ortaya çıkıyor: Seksen yıldır niye çözülemedi? Bugün tek birleştirici bağ neden muhafazakâr değerlerdir de mesela resmi ideoloji niye bu kadar birleştirici olamıyor? AKP'ye "İrtica odağı" damgasını vuran resmi ideoloji Türkiye'nin siyasal katılma düzeyindeki birliğini nasıl sağlayacak? Ve, AKP, bu "entegrasyon" misyonunu uzun süre taşıyabilecek mi? Doğudaki vatandaşlarımızı daha fazla kazanıp batıdaki vatandaşlarımızın kaygılarını giderebilecek mi? Bu sorular, sosyolojik olarak "uluslaşma" dediğimiz uzun, sancılı ve hayati sürecin günümüzdeki dışavurumlarıdır! Yarın devam edeceğim. Taha AKYOL , 6/11/2008 “DİYARBAKIR MIZIKACILARI!” Hikaye bilindik, Jacobs ve Wilhelm Grim kardeşlerin en ünlü fabllarından biri. Sahiplerinin kendilerine kötü ve dışlayıcı davranmalarından dolayı evden kaçan bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir horozun Bremen'e gidip orada müzisyenlik yapma düşleri ana temadır. Yolda bu dört hayvan arasında iyi bir dostluk gelişir. Hırsızların girdiği bir evin önünde dururken bir canavar siluetini andırmaları(eşek üstünde köpek, onun üstünde kedi, onun üstünde de horoz) ve hepsinin bağırması sonucu ortaya çıkan kakofoni hırsızları korkutur.Bu canavar siluetinden korkan hırsızlar bir daha asla geri dönmezler. Dört enfes dost hırsızlardan korudukları evde yaşamaya başlarlar. Hikayemizdeki karakterlerin ortak teması Bremen’de şarkıcılık hayalleri… Bizim dört ağır köşe topumuz da Diyarbakır’da müzisyenlik yapmak üzere köşelerinden harekete başladılar. Diyarbakır’a demokrasi götürme niyetleri olduğu için bir an gazeteci olduklarını unutup sahiplerine yaranma ve “işe yaramaz” olmadıklarını kanıtlamak için DTP’nin bölgedeki etkinliklerini “canavarca” görme ya da gösterme telaşına girdiler. Modern dünya siyaset yolunda araçsallaştırılan medyanın olumsuzluklarını tartışırken, bizde yukarıdaki şekilde görüleceği üzere demokrasiyi araçsallaştırmak fikri toplumun sözde aydınları! tarafından içselleştirilmiş. İşin tuhafı buna kimsenin sesinin çıkmaması. Daha da tuhaf olan beslendikleri medya grubunun hükümetin saldırısına maruz kaldığı dönemlerde bu dördü yine kakofoni gürültüyle ortalığı velveleye vermişlerdi. Siyaset Arapça kökenli bir sözcük olarak “at eğitimi” ve “at terbiyesi” anlamındayken anlam iyileşmesine uğrayarak günümüzde “yönetme ve yönetilme biliminin icrası” olarak yeni anlamlar kazanmıştır. Siyasetin çalışma alanları da günümüzde çeşitlik ve zenginlik kazanmıştır. Eskiden ceza, devlet ve polis etkinlikleri siyasetin çalışma alanlarıyken günümüzde “politik kurumlar, uluslararası ilişkiler, ekonomi, sosyal olgular” gibi alanlarda yapılan etkinliklerin tümü olarak yaygınlaşmıştır. Devletin ve dolayısıyla hükümetin icratlarını yönlendirme de değiştirme işinin de siyasetin çalışma alanı olduğu kanıksanmıştır. Siyasetin temel araçlarının başında parti ve örgüt gelir, bunların beslendiği temel unsur da insandır. Nihayetinde lafı hangi açıdan ele alırsak alalım siyaset insan için yapılır ve insan aracılığıyla yürütülür. Bir fikrin, bir doktrinin siyasi argüman kazanması için uygulanabilir devlet planlarının karakterize edilmesi lazım. İnsanoğlu öteden beri siyaset aygıtlarına ihtiyaç duyduysa genellikle barbarlığı yenip kabul edilebilir düzeyde uygulamalarla insanı yönetme anlayışını benimsediğindendir. Devlet de parti de bu siyasetin en ivedi araçları ve kurumlarıdır. Yukarıda sözünü ettiğim dört “Diyarbakır Mızıkacısının” bilinen siyasi yelpazedeki kimlikleri daha çok kamuoyunda “burjuva ya da liberal burjuva “ olarak bilinir. Bu mızıkacılar da bilir ki siyasetin temel aracı partidir. Yani bir grup insan bir araya gelir “ideoloji-politika ve örgüt” zemininde kendilerini ifade ederler ve iktidar olup yüksek düzeyde ki devletin planlarını icra etmek isteyeceklerdir. DTP’nin kürt bölgelerinde iktidar olma hedefi ve bu hedefin ideolojik değerler bağlamında politika üreterek meydanlara çıkması, var olan bir sorun üzerinden kendini tanımlaması ve toplumsal sorunlara karşı çözüm araması kadar doğal bir olay ya da olgu yoktur. Bu dört mızıkacı da bunu bilir. Ve çok iyi bilirler çünkü zaman zaman buna kendileri ihtiyaç duymuştur. Büyük ihtimalle meydanlara çıkmak, haykırmak -slogan atmak, yüksek sesle devletin suç saydığı düşüncelere özgürlük istemenin de doğal olduğunu bunu siyasetin normal seyri olarak gördüklerinden eminiz. Ama köşe jandarmalıkları yaparken bu gerçeği dillendirmek yerine “brifinglenerek” ısmarlama yazılarla bireyin ya da bireylerin toplamlarının hak arama, eşitlik isteme, bir arada yaşama ya da ayrı yaşama iradelerine gazeteci ve aydın kimliğiyle saldırmak da neyin nesi oluyor? Siyaset, parti, örgüt zaten bunun için yok mu sayın mızıkacılar? O halde anayasa, ceza kanunları ya da yürütme, yargı yasama erkleri ne diye var? Madem bir siyasi partinin en doğal siyaset araçlarıyla siyaset yapma imkanını elinden gazetecilik adına alacaksınız alternatif olarak sizi “işe yaramaz mızıkacılar” olarak gören bir partinin tüm devlet imkanlarını kullanarak “devlet terörü de dahil “ orda DTP ye karşı örgütlenmesini ne diye meşru görüyorsunuz? Bunun için sanırım vicdanlarınızı cüzdanlarınıza ya da patronalarınızın beş yıldızlı otel ve tatil köylerine mi gömdünüz? Aslında sizin gazetecilik etiğinizi sorgulama yerine vicdanlarınızı nereye gömdüğünüzü sorgulamak gerekmez mi? Sözgelimi “kolu kırdırılan çocuklar, yüzyıldır devletin her türlü asimilasyoncu uygulaması ve eğitimiyle hizaya getiremediği çocukların hapislere tıkılmasını mı etik görüyorsunuz yoksa onların aslında övülmesi gereken sokak direnişlerini mi etik görüyorsunuz? Evet, ben sokağa çıkmaya korkuyorum ama polisten, uçaktan, tanktan ve en önemlisi sizin tehditlerinizden korkmayan çocuklara saygı duyuyorum. Varlık nedenlerini çocukça akıllarıyla olsa bile sokakta bulan birinin hak arama bilinci sizin köşelerinizde gelişecekse sanırım “kayıp gençlik” filmleri serisine başlamak lazım. Yine biliyoruz ki devlet ilk sınıflı insanın var oluşundan beri ihtiyaçlar çerçevesinde yine insanlar tarafından oluşturulmuş bir kurumdur. Adam Smith’in Özgürlükçülüğünü köşelerinizde hem dillendireceksiniz hem de bireyin kendi argümanıyla siyaset yapmasını devletin çıkarlarına aykırı görüp çocuklar öldürüldüğü ya da sakat bırakıldığı için devlet ve hükümeti değil, çocuklara hak arama yönteminin “tüm seçenekler tükenmişse sokak da bir hak arama alanıdır.”gibi telkinlerle hareket eden partiyi hain ve hizaya getirilmesi gereken bir aygıt olarak göreceksiniz. Sevsinler sizin siyasetten anladığınızı!!! Yine sosyal hukuk devletinin en temel gereği bireyin somut olarak hissedilir derecede ve şiddette yaşamsal, sosyal, ekonomik, ulusal ve siyasal haklarını yaş farkı gözetmeksizin garantiye almaktır. Bu tanımı ölçüt aldığımızda “bizim mızıkacıların” tespitlerini nereye koyacağımı bilemediğim için bu paragrafı pas geçiyorum. DTP’nin ideolojik politik duruşu eleştirilebilir, yasadışı bir örgütle organik bağları deşifre edilip yargılanabilir, ama bunun dışında inorganik bağları(politik amaç benzerliği, yöntemlerde benzerlik, kitle tabanı olarak benzerlik vb) gösterip Kürt Sorununun sonuçları olan gelişmeleri ve ideolojik değerleri görmemek de olsa olsa siyasal körlüktür. DTP’yi kendi kokuşmuş devlet kültürünüzün ve Kemalist elitçiliğinizin yöntemleriyle hizaya getirme yerine DTP’ye saygı duymayı bunun da demokrasi ve siyaset olgusu çerçevesinde kendinize yedirmiş olsaydınız Kürt sorununun çözümü ve dolaysıyla Türkiye’deki demokratik gelişmelerin önünü açacağınızın farkındasınız ama işinize gelmiyor. Çünkü demokratik bilincin bireylerde gelişmesi ve giderek kurumlaşması haliyle sizi okunmaz kılacaktır. Köşelerinizi ancak komedi dükkanından alınmış birkaç ifade diye zırvalarla dolduracaksınız. Sizi gülünç bulan bir toplumla yüzleşeceksiniz. Bugüne kadar beslendiğiniz tüm zeminler size yüz çevireceklerdir. Düşünsenize demokratik geleneklere bağlı bir genelkurmay ve onun alt birimleri nezdinde yerinizi hesaplayabiliyor musunuz? Bir general düşünün, siyasetin ve toplumsal uzlaşının eşit şartlarında sizi bir sabah talimatlandırmak için çağırır mı makamına? Sanmıyorum. Uzun lafın kısası Diyarbakır ve Kürt illerinde velev ki AKP tüm bu devlet terörü, devlet imkanları ve sizin duyarlılığınız sayesinde belediye başkanlıkları kazandı, oraya heykelinizin dikileceğini düşünüyor musunuz? Dikilse bile orda yaşayan vatandaşların gözünde 4ünüzün kakofonisini hatırlamazlar mı? Çünkü bu ülkede işçiler nezdinde birer kakofonisiniz, öğrencilerin gözünde yine öyle, başörtülü kızların gözünde üstelik mızıkacılıktan öte itibarınız var sayın Akyol… Bireyin giyim özgürlüğü sizin liberal! Gazeteciliğinizin çooook ötesinde, ve siz en alttaki üye olarak tarihteki yerinizi alacaksınız fedakar, çalışkan Akyol… diğer üyeleri saymıyorum bile, zaten akıl veren de ilk üyeymiş Bremen yolcularına… Voltair’in o ünlü sözüyle bitirelim” Bir fikir eğer kışkırtıcı hatta yıkıcı değilse fikir bile değildir.” Yine Einstein’in “Sadece talimatlarla yürüyen kimsenin sadece bir omuriliği vardır, beyni yoktur.”sözü de siz çok bilmişlere kapak olsun. Cengiz MAÇOĞLU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © CENGİZ MAÇOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |