Sistemin Ruhu - 1
(Nilüfer Aydur) 17 Aralık 2010 |
Toplum |
| |
Başlayalı uzun zaman oldu. Geleneği işaret edemeyeceğim bir tarihten gelen, algılarımızın sınırlarıyla kavrayabileceğimiz kadarıyla, ‘’gerçeklik’’ zeminimize uygun teorisi, dünya savaşlarının hemen sonrasında şekillenen, hemen her beynin içine senaryoya uygun platoların kurulduğu, devasa gibi görünmesine karşılık, birey ölçekli olmasından dolayı kolay ilerleyen, neredeyse neslimizin büyümesiyle atbaşı ilerleyen bir kurgu bu. Öylesine aktifiz ki bu senaryoda, hem sahnenin kendisi, hem en önemli oyuncusu, hem seyircisiyiz aynı oyunun. Bu senaryonun şu an bize komplo teorisi gibi görünmesinin sebebi, birileri tarafından gerçekleştirilmesi imkansız derecede komplike bir senaryo olmasıdır. Ne kadar güçlü ve örgütlü olursa olsun, hiçbir insan grubunun tüm dünyayı önceden planlandığı şekilde biçimlendirmesi mümkün değil, bundan hiç kimsenin kuşkusu olamaz. Ama yine de bu, senaryoyu an be an oynayarak gerçekleştiriyor olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü bu senaryonun sahibi bir insan ya da insanlar kümesi değil, adı çağlara göre değişen ‘’sistem’’in kendisi. |
|
Sevgi ve Söz Üzerine
(Nilüfer Aydur) 19 Ağustos 2006 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Önce söz gelir, engel tanımaz bir akarsu hüneriyle sızar içimize, ardından sözün hakimi gelir, karşı konulamaz bir güçle sahip olur benliğimize. Sözün gücü en güçlü silahları bile gölgede bırakır. Çünkü silah insanları yok ederek etkisiz bırakırken, söz bunu insan hala yaşıyorken başarır. Ondaki gücü keşfeden herkes bilir, söz; nsanın iç dünyasına inen kapının tek anahtarıdır. Bütün mesele o dünyada ne yapmak istediğin, neyi hedeflediğindir...
|
|
Gelenek, İletişim ve Kültür - 1
(Nilüfer Aydur) 29 Ekim 2010 |
Toplum |
| |
Tarih boyunca iletişim teknolojilerinin iktidara sahip olan kesimlerce yönetildiği göz önüne alınarak, dehaların; neyi, nerede, nasıl, hangi koşullar altında, ne için, hangi araçlarla, neye hizmet ederek, hangi saikle keşifler yaptığı alsa göz önünden uzak tutulmamalıdır. Bu hususta düşüncem odur ki, çağları belirleyen ve eskiyi yadsıyarak gelişen her yeni iletişim teknolojisi dikkatle gözlenmeli, iktidarların -iktidarlarını sürdürme bağlamında, yetersiz kaldıklarına, yıprandıklarına inandıkları için- ortadan kaldırmaya çalıştıkları eski teknoloji-ler rafa kaldırılmadan, güncelliği korunarak yaşatılmalıdır. İnsan için önce söz mü vardı, yazı mı vardı? Tartışmaları bir yana, insan için önce ‘’gelenek’’ vardı, gerçeği görülmelidir. Yazıdan ve sözden önce oluşmaya başlamış bir ağın, insanlığın toplu bilincinin varlığı sahiplenilmelidir. Düşünce evrenimiz, farklı kültürlerin farklılığından beslenmiş bu ağın izdüşümüdür. Bu bağlamda evrensel geleneği korumak, farklı gelenekleri korumakla mümkündür.
|
|
Gelenek, İletişim ve Kültür - 2
(Nilüfer Aydur) 14 Kasım 2010 |
Toplum |
| |
Aynılıklar, insanın duyumsadığı şaşırtan farklılıklar nedeniyle kendisini araştırmaya iten sorularının tükenmesine; sonuç olarak, soru geleneğini kaybeden insanın, olanı-biteni sorgusuzca kabul etmeye alışmasına sebep olmaktadır. Görünen o ki, küresel anlamda farklılıklarla beslenen geleneğin yerini; bir tür yasa kabul edilen, üstelik sorgulanmaksızın uygulanmasını ve şekline riayet edilmesini bekleyen ritüelleri de içinde barındıran, KÜRESEL TÖRE almaktadır.
|
|
Gelenek, İletişim ve Kültür - 3
(Nilüfer Aydur) 5 Aralık 2010 |
Toplum |
| |
Önce Tanrı öldü, sonra söz; sıra insanda...
Post-modern algı yasaları, ‘Batı felsefesinin intiharı'nın katilleri tarafından bir tür silah olarak küreselleşen medya aracılığıyla bütün dünyanın alnına dayanmıştır. Oysa post-modern felsefenin önderleri sayılan düşünürler ve düşüncelerinin, insanın yok edilmesine dair bir silah üretmedikleri ortadadır. Onlar, sözün düşünceyi değil, düşüncenin sözü taşıdığının görünmesiyle, eylemi yönetenin söz olduğunu değil, sözün eylemde hayat bulduğunu göstermeye çalışmışlardır.
|
|
Sistemin Ruhu - 2
(Nilüfer Aydur) 23 Aralık 2010 |
Toplum |
| |
Düşünün ki; duvarındaki tuğlalardan biri olarak bulunduğunuz bina, hapishane olarak kullanılmaktadır. Siz, bir tuğladan ibaret varlığınızla hapishane değilsinizdir kuşkusuz ama oluşumundan ayrılamadığınız binanın bütünlüğündeki işlevinizle, o ruha, hapishanenin ruhuna aitsinizdir. Kölelik çağında sistem, insanın, toplumun hangi katmanından olursa olsun, ruhu köleliği içselleştirmiş birer sistem parçası olarak varlık bulmasını şart koşar. |
|
Sistemin Ruhu - 3
(Nilüfer Aydur) 29 Aralık 2010 |
Toplum |
| |
İlk adımı atmak nasıl bir duyguydu acaba? Ebeveynlerimizin bizi yürümeye ikna edebilmek için verdiği uğraşlar sonucu bir gün ayağa kalkıverdik ve o tarihi ilk adımı attık. Korku duymuş muyduk, düşünmüş müydük, hesaplar yapmış mıydık, bir yargıya sahip miydik ya da bir önyargıya? |
|
Sistemin Ruhu - 4
(Nilüfer Aydur) 5 Ocak 2011 |
Toplum |
| |
Felsefe aydınlıktır. Dönemi aydınlatır ve geleceğe ışık tutar. Fakat o bir kurtuluş manifestosu değildir. Din felsefesi, doğa felsefesi, bilim ya da siyaset felsefesi çağın önyargılarından tamamıyla soyutlanarak ele alınamaz. Yapmamız gereken, felsefenin aynasında yansıyan kendi gerçeğimizi görmek ve bu gerçekle ne yapabileceğimizi düşünmektir.
|
|
Sistemin Ruhu - 5
(Nilüfer Aydur) 9 Ocak 2011 |
Toplum |
| |
Tıpkı ana rahmindeki o uzun gün gibi; bir nedene bağımlı ama kendinde nedensiz, bir zamana bağımlı ama kendinde zamansız, bir mekâna bağımlı ama kendinde mekânsız. Oysa ertesi gün aniden bilinçle; bilinç dediğimiz ilk neden farkındalığıyla, ötekiyle karşılaşan kendimizle uyandık yeni bir güne. O andan itibaren bağlandık ilk neden köleliğimize. Farkında olmak özgürlüktü, özgürlükse ancak esaretin bedeli.
|
|
Sistemin Ruhu - 6
(Nilüfer Aydur) 14 Ocak 2011 |
Toplum |
| |
Bu sistem, ürettiğimiz araçlar ve o araçlar yoluyla oluşan ilişkiler ağı tarafından belirlenmiş olamaz. Çünkü bizler, dünyanın bu yakasında yaşayan Doğu toplumları olarak -Batı tarafından adlandırıldığı şekliyle- ilkel toplum birimlerimiz (çöllerde, dağlarda, mezralarda yaşayan halklarımız) sayesinde biliriz ki; üç beş çanakla mağaralarda ya da tezek yapımı evlerimizde, tüm dünyadan uzaktayken bile, bu sistemin içinde yaşarız. Hem de ne feodalizmden ne de kapitalizmden bahsedilebilecek hiçbir oluşumun içine yerleşemediği günlerden beri. İki ve daha fazla insanın iletişim kurduğu bir dille birlikte yaşadığı her yer ve durumda olduğu gibi...
|
|
Sistemin Ruhu - 7
(Nilüfer Aydur) 22 Ocak 2011 |
Toplum |
| |
Öyle görünüyor ki; özgür ve amaçlı üretici olarak kabul edilen insanın en büyük başarısı(zlığı) kendisi de dâhil olmak üzere doğayı araçsallaştırmasıdır. O, doğayı ve doğasını (kendine yabancılaşarak) nesneleştirme yoluyla dönüştürendir. Ve her şey bu önkabulle başlar; insan her şeyden önce kendine araçtır. Tuhaf bir biçimde yaşamını sürdürmek için tüm doğayı ve dolayısıyla kendini kullanır; ama akılcı ve bilimsel yöntemlerle. Öyleyse nedir bilimsellik, nasıl oluşur, neyle ölçülür? Şöyle söylemek yanlış olmaz sanırım: Bilimselliğin kendisi bir ölçüttür; hem ölçmeyi şart koşar hem de ölçeği belirler. Onun bu egemen yapısı kimseyi rahatsız etmez çünkü gerek kullandığı yöntemler, gerek hizmet ettiği amaç kutsanmıştır. O, tümdengelir ve tümün iyiliğine hizmet eder; savaş sanayinde ya da vahşi kapitalizmin dev tröstlerinde insan neslini kıyıcı ve bağımlılaştırıcı araçların üretiminde kullanılıyor olması, onu yanlışlayamaz. Bilimsel yöntem kendinde iyidir, onu kötü amaçlarına alet edenler kötülerdir. Bu çok ilginç değil mi; bilimsel akıl için metafiziksel bir önkabule ihtiyaç duymak? |
|
Sistemin Ruhu - 8
(Nilüfer Aydur) 3 Şubat 2011 |
Toplum |
| |
İnsanız evet ama insan kavramımızın içini dolduracak kadar yeterli değiliz. Lakin kafamızın içinde bir yerlerde her ne kadar öznel de olsa, tam bir insan tasviri varmış gibi değil mi? Tüm öznelliğine rağmen, hemen hepimizin paylaştığı üzere, kimsenin şudur diyemediği ama bir ideal insan tasviri... Tam olarak dile gelmeyen, sanki tam olarak hiç deneylenmeyecek gibi duran ama işte orada duran bir insan var. Düşünceyi fark ettiğimiz andan beri biriktirdiğimizi fark ettiğimiz ideal kavramlar var. |
|
Sistemin Ruhu - 9
(Nilüfer Aydur) 10 Şubat 2011 |
Toplum |
| |
Otomasyon sadece fabrikaların, işliklerin ve hizmet alanlarının makineleşerek, işini makinelerle paylaşan insanların da mekanikleşmesine sebep olan ekonomik bir durumdan ibaret değildir. Otomasyon, ölçeği gittikçe büyüyen oranlarda yaygınlaşan dünyasal düşünce, eylem, istek ve ihtiyaçlarda ortaklaşa bir yapının oluşması halidir aynı zamanda. Aynı haberleri alan, aynı renkleri gören, aynı sesleri duyan, aynı etkiye maruz kalan insanların, aynı düzlemde düşünmesi halidir. Hep beraber naklen bir savaşı izlemesi, dünyanın diğer köşesindeki devrimleri takip etmesi, sonuçları üzerinde fikir yürütüp, tartışması; olayları olgusallaştırmasıdır. Bu her bir insanın herkesleşmesi, bilginin daima verili olması, vasatlığın yol haline gelmesi ve hayatın doğumdan ölüme her alanıyla aleladeleşmesidir. |
|
Sistemin Ruhu - 10
(Nilüfer Aydur) 16 Şubat 2011 |
Toplum |
| |
Sistemin baskın unsurları ne denli akılcı-bilimsel, üretken, dünya ölçeğinde bütüncül ve teknolojikse, yönetilenlerin bunlara akılcı dirençleri de o denli imkânsızlaşmaktadır. Zira savaşmak zorunda oldukları akıl-dışı, bilim-dışı bir toplumsal yapı değil, tam tersine aklın ulaşmaya koşullandığı yararcı bir yapıdır. Bilimselliğe karşı-direnç ahmaklıktır. Tüm ihtiyaç kategorileriyle farklılaşan insanın özgürlüğü, sistemin insanı denetleme aracına dönüşmüştür artık. Özgürlüğün ne olduğu sistemin unsurlarınca belirlenir. Köleler ve efendiler arasındaki uzlaşmaz çelişkiler, ortak ihtiyaç ve özgürlük içerikleriyle çürümeye terk edilir. |
|
Bendeyişler - 1
(Nilüfer Aydur) 24 Şubat 2011 |
Toplum |
| |
Söz
13/10/2010
Konuştuklarımız nasıl ki yaşadıklarımızın ayak izleriyse, yaşayacaklarımız da konuştuklarımızın izlerini taşıyacaktır. Geleceğimiz konusunda belirleyen olmak için, neyi konuşacağımızı seçmeyi öğrenmek zorundayız.
|
|
Bendeyişler - 2
(Nilüfer Aydur) 24 Şubat 2011 |
Toplum |
| |
Adalet
25/10/2010
Kendine hakikati eksen almayan düşünce adalete ulaşamaz. Adaletin eşitliğe değil hakkaniyete ihtiyaç duyan doğası, neyi hak ettiğimizi anlamak-görmek için, bizi hakikati bilmeye zorlar.
|
|
Bendeyişler - 3
(Nilüfer Aydur) 24 Mart 2011 |
Toplum |
| |
Gürültü içinde sükûnet, tarihin en güzel saatleri bunlar. Bu saatlerde yazgının ve seçimin, iyiliğin ve kötülüğün bütün dereceleri gün yüzüne çıkar. Ayetler biter topraktan; ciltler, levhalar, yıldızlar dolusu bilgi iner tanıklardan. Sükûn et ve topla. |
|
Bendeyişler - 4
(Nilüfer Aydur) 17 Ağustos 2011 |
Toplum |
| |
Uğruna ölünebilecek tek kesinlik bilgidir ve o, kimse için kesin değildir. Birileri bilgisinin kesinliğini kabul etmen için seni zorluyor mu? İşte bunun için ölebilirsin.
Fakat öldürmek için hiçbir sebebin yok.
|
|
Çirkin Ördek Yavrusu İnsan Hayvan mı?
(Nilüfer Aydur) 15 Eylül 2011 |
Toplum |
| |
Ben insanın farklılaşmış bir hayvan türü mü yoksa yaradılış hikâyesinin kanıtı mı olduğu hususunda bir tartışmaya girmektense, insana, hayvandan farklılığının sonucu ve göstergesi olarak bulunduğu yerden bakmanın en doğrusu olduğunu, aynı zamanda onu bir alt seviyeden çağırmak yerine bir üst seviyeye davetten kazanç elde edebileceğimizi düşünüyorum.
|
|
Bendeyişler - 5
(Nilüfer Aydur) 25 Kasım 2011 |
Toplum |
| |
Zaman, acılarımızın aktığı nehirdir bir bakıma. Bu nehrin yanı başındaki bir ağacın altına oturup, Nirvana’ya ulaşmayı bekleyebilir insan; ama bu hissizlikten medet ummaktan başka nedir ki? Oysa insanı gerçek anlamda acılarının esaretinden kurtaracak olan, acılarından kaçmak değil, tersine onlarla savaşmaktır.
İnsan, acılarını yenmeyi, kazanarak bilmelidir.
Kazanmak, yengiyi hak etmektir, savaştığını yok etmek değil. Yok saymak hiç değil...
|
|
Bendeyişler - 6
(Nilüfer Aydur) 17 Ocak 2012 |
Toplum |
| |
Sezgi, hayat boyu helezonlar çizerek yürüdüğümüz yola bıraktığımız işaretlerin, gerek gördüğümüzde bulunduğumuz yerden bakarak okunmasıdır. Genellikle işaret olarak ekmek kırıntıları kullandığımızdan okuma güçlüğü yaşarız. Çünkü içimizdeki kuşlar, bıraktığımız bu kırıntılar sayesinde yaşar.
Bazılarımız en başından itibaren işaret olarak çakıl taşları kullanmıştır.
Onlar sezgileri güçlü ve fakat yalnızdırlar.
|
|
Kutsala İlişkin
(Nilüfer Aydur) 25 Ocak 2012 |
Toplum |
| |
Bugün yaşamakta olduklarımız ve yakın bir dönemde yaşayacak olduğumuzdan şüphe duymadığımız; insanın yıkımına, kıyımına yönelmiş genel gidişatımız bizi acil olarak bir zeminde buluşmaya zorunlu kılıyor. Özellikle yaşadığımız kültürel coğrafyanın görmezden gelinmesi imkânsız iradi teslimiyetçiliği; hızlı devrimlerin, aşağılamaların, yok farz etmelerin üstesinden gelemeyeceği ve bu sebeple her şeyden önce anlaşılmaya ve kabullenilmese bile, insanlık adına geleceğe yönelik daha iyiyi hedefleyenler için, en azından kendisini tanımaya mecbur bırakıyor bizi. |
|
Bendeyişler - 7
(Nilüfer Aydur) 10 Şubat 2012 |
Toplum |
| |
Hakikate bilgiyle gelemezsin, bu yüzden bilimle gelmelisin. Bilim bilmeye çalışmaktır ki; bilerek ermen -bilmen- mümkün olmasa da, bilmeye çalışarak hakikate yakınlaşabilirsin.
Yeter ki; bilimle bileceğin yanılgısına kapılıp kör olma, bilmeden bilime kör olabilirsin.
|
|
Bilgi Donanımımız ile Eylem Biçimimiz Arasındaki Uçurumun Yarattığı Gerginliğin Ortadan Kaldırılması Üzerine
(Nilüfer Aydur) 28 Mart 2012 |
Toplum |
| |
Unutmamak gerekir ki, hiçbir devletin varlığı halk tarafından yıkılmak suretiyle ortadan kalkmaz çünkü bir devleti yıkmaya çalışan ancak başka bir devlet olma iradesidir. Bir devletin varlık alanı halk tarafından ancak daraltılabilir ya da genişletilebilir. Bu da ancak o devlete mensup olanların devlete yüklediği anlam yoluyla mümkündür. Üzerimizde baskı kuran, iradelerimizi hiçe sayan bir devlet istemiyorsak bunu başarmanın tek yolu öncelikle kendi irademizi tanımak ve özgürlüğümüzü hemen yanıbaşımızdaki insanlara ilan etmek, kendimize kefil olmak ve davranışlarımızın sorumluluğunu üstlenmektir. Bunu biz yapamıyorsak yapacak bir erk her zaman bulunacaktır. |
|
|
Özgürlük en acımasız efendidir. Çünkü yasalarına uymakla uymamak arasında bir fark yoktur.
Onun olduğu yerde herkes köledir.
Nilüfer AYDUR
|
|