Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Önce Tanrı öldü, sonra söz; sıra insanda... Post-modern algı yasaları, ‘felsefenin intiharı'nın katilleri tarafından bir tür silah olarak küreselleşen medya aracılığıyla bütün dünyanın alnına dayanmıştır. Oysa post-modern felsefenin önderleri sayılan düşünürler ve düşüncelerinin, insanın yok edilmesine dair bir silah üretmedikleri ortadadır. Onlar, sözün düşünceyi değil, düşüncenin sözü taşıdığının görünmesiyle; eylemi yönetenin söz olduğunu değil, sözün eylemde hayat bulduğunu göstermeye çalışmışlardır. Kapitalizmin özünü koruyarak sadece biçimsel dönüşümleri sonucu geldiği noktada, sistemin ulusların varlığına olan ihtiyacı son bulmuş, sürdürülebilirliği küreselliğe bağımlı hale gelmiş ve bu ana kadar halklar tarafından kültürel farklılıkların koruyucu enstrümanı olarak algılanan ulus bilinci, sözde küresel insanlık fenomeni karşısında aşağılanan bir ‘değersiz’ olarak lanse edilmeye başlanmıştır. Dolayısı ile her kültürün iç dinamiklerinin farklılıkları sonucu oluşmuş çeşitlilik değersizleşmeye mahkûm edilmiştir. Şimdi insan olarak ne kadar küreselsen o kadar değerli, ne kadar aynıysan o kadar üstün olabilmekte ‘BİR’ olma kutsallığı ‘ben’ olma bilincinin yerine geçmektedir. Burada aslolan, iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduran azınlığın; tarihsel süreç içinde geldiği her yeni aşamada, kendini bir öncekinden daha yaygın ve hükümran kılabilmek için insana dair olan her şeyi araçsallaştırma kabiliyetini tam da bu güçten almasıdır. Azınlığın gücü kendini çoğunluğun gücüyle beslemekte, çoğunluk kendine dair olanların, kendi varlığına dönük bir silah haline gelerek, gücü elinde bulunduranların besleyeni olmaya direnememektedir. Bütün insanlığı sevmek, eşit görmek, ortak paylaşımda bulunmak, aynılığa ve birliğe vurgu yapmak birer erdem, bunun karşısında olmak doğal olarak bireyin kendini varlık bütünlüğünde yok ettiği erdemsizlik olarak nitelenmekte; bu önkoşullara dayanarak, küresel tektip ‘insanlık’ modeli itiraz edilemez bir değer olarak kabul görmektedir. Oysa insanlığın toplumsal DNA’sı olan gelenek, tüm bu erdemlerin ancak farklılıkların varolduğu koşullarda hayat bulduğu bir zemindir. Buradan anlaşılacak olan ‘farklılık’ adaletsizlik değil, erdemin sınanabilirlik zemini olan ‘öteki’nin varlığını bilmenin koşulu; yani kendilik ayrımını ‘öteki’nin varlık bilincine sahip eylemlilikle ortaya koyabilmektir. İşte tam bu noktada dil, kendilik ve öteki olmanın inşasını sağlayan veri olarak farklılığın özünü oluşturup koruyan kültür çevrenidir. Dili, dolayısıyla iletişimi kaybetmek kültürsüzleşmek yani erdemsizleşmek, değer yitimine uğramaktır. Ben’in yok edilip (insanın ölümüdür bu) ‘bir’ olmayı kutsallaştırma girişimleri, ben’den yola çıkarak ulaşılan her türlü keşfin son bulacağı; insanı, gelişimin tetikleyici gücü olan eleştirel düşüncenin zeminini kaybedeceği mekanik bir dünyada, bir daha açılmamak üzere, üzerine kapanacağı kapıların ardında köle makineler haline getirecektir. Günümüzde küresel medya aracılığıyla araçsallaştırılan dil, kültürleşme yoluyla değil, dillerin deformasyonuyla ulaşılan sözde bir ortak dil üretimine zemin olarak kullanılmakta, dünya bu araçsal dilin tektipliğinde iletişime koşulmaktadır. Küresel medya internet, televizyon ve hatta gazete (Wikileaks küresel gazetecilik örneğinde olduğu gibi) dünya insanının algısını asıl köklerinden koparıp simülasyon algılara terk etmekte, bu bağlamda dil, insanın yeni tür köleliğine açılan kapının anahtarı, yeni köleliğinin aracı olarak kullanılmaktadır. Şimdi bize düşen, düşüncelerimizi bu dilin aracı olmaktan kurtarmak, dili tekrar hak ettiği yere oturtmaktır. Bu, her ortaçağın sonunda yaşandığı üzere baştan başlamak, felsefeyi yeniden keşfetmek olacaktır. Velâkin, her seferinde olduğu gibi aynı zamanda bir önceki ortaçağdan bir adım ileriye gitmek olacaktır. Nilüfer Aydur
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilüfer Aydur, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |