Aşkın Tadı
(A.Latif İRVEN) 28 Nisan 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Aşk, tarifi imkansız sancıları yaşattığı zaman güzelleşir. Yalnızlığı iliklerde duyumsattığı; soluk alışı hissettirmediği; körleştirdiği, sağırlaştırdığı, şuursuzlaştırdığı zaman değer kazanır aşk! Aşk, acı damıtır! Ve acının büyüklüğü, aşkın büyüklüğünü |
|
Çabuk Gel
(A.Latif İRVEN) 28 Nisan 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Düşlerime dolan, düşlerimde tanrıçalaştırdığım, düşlerimde iltica ettiğim... Kelimelerimle öptüğüm bazen, yüreğimi de göndermeye çalışarak sarıldığım. Sen kadınımsın, sürekli anlamaya çalıştığım ve bir mısrandan bir destan yarattığım.
|
|
Kadının Şiarı
(A.Latif İRVEN) 28 Nisan 2003 |
İlişkiler |
| |
kadın, her anlamda kendisinden üstün meziyetler taşıdığı erkeğiyle karşılaştığında, mutlu bir evlilik
düşleyerek, ömür boyu sürecek birlikteliği amaç edinir. bunu gerçekleştirdiğinde ise;
|
|
Hepimiz Korkağız
(A.Latif İRVEN) 29 Nisan 2003 |
İtiraflar |
| |
...bize ait düşüncelerin belleğimize oturmasından, bizi cilveli bir kadın gibi kendisine esir edeceğinden korkuyoruz ve biz, düşüncelerimizin bize ait olduğunun bilinmesinden, sezilmesinden korkuyoruz.
|
|
Yarımınızı Buldunuz mu?
(A.Latif İRVEN) 29 Nisan 2003 |
İlişkiler |
| |
"sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?" değil elbet! unutulan birşey var burda: buradaki elmanın asla "tam" olmadığı... |
|
Kıvranış
(A.Latif İRVEN) 1 Mayıs 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
katedrallerde, kiliselerde sözü edilen, şeytanın asli görevini üstlenen, hiç tanınmamış ama kızgın yürek yangınlarının hayallerde yarattığı, tanrıçaları kıskandıran güzellerin neye benzediğini biliyorum artık... |
|
Kül Tablası
(A.Latif İRVEN) 7 Mayıs 2003 |
Yüzleşme |
| |
Oysa küllük, içimi yakan kendimleliğimi paylaşım amaçlı yaktığım sigaraların zifiri küllerini dökmek için sunulmuş. Ve sigaramdan her nefes çekişimde, ciğerlerimi dolduran nikotiniyle birlikte, ateşin bir kadının gözleri gibi parlaması silikleşmesini umdu |
|
Ne Fayda
(A.Latif İRVEN) 11 Mayıs 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Anla işte; bir yanımın kanamasını artık istemiyorum. |
|
Kadını Anlamak Mucizesi
(A.Latif İRVEN) 23 Mayıs 2003 |
İlişkiler |
| |
Kadın, her zaman kapalı kutu olarak görmek istemiş kendini ve öyle yansıtmaya çalışmış karşısındakine. |
|
İlahi Anlar
(A.Latif İRVEN) 25 Mayıs 2003 |
Düşler |
| |
Sen kutsal kitapların sözünü ettigi kadın.
Sen doyumsuz tatların kaynagına sahip kadın.
Sen, dudakları ölümcül öpüşlerin mahzeni kadın. |
|
Gece Sancıları 2
(A.Latif İRVEN) 21 Mayıs 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Şimdi, yokluğunun etimi dağlatan acısıyla başbaşayım. Tenim közde eriyor gibi ve yine de üşüyorum. |
|
Kelimeler
(A.Latif İRVEN) 24 Haziran 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Benim kelimelerimde sen varsın.. bendeki senin degisik yanlarından kesitler var.. gülmelerin, aglamaların, kızgınlıkların, daglardaki bakir çiçeklerin
renklerinin yansıttıgı sen..
|
|
Sevgiliye Mektup
(A.Latif İRVEN) 2 Temmuz 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
kaburgamın eksik yanı sensiz doldurulamaz bilirsin... elma sensiz ısırılamaz... Aspasya nın cazibesi sen olmadan yitemez..
|
|
Özlem
(A.Latif İRVEN) 5 Ekim 2003 |
Düşler |
| |
Yakındır;
yıldızları yakalamaya calısan salıncaklarda,
duslerimin cocuk gulusleri..
|
|
Ordasın
(A.Latif İRVEN) 1 Kasım 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Avuçlarıma değemiyorsun. Koyuluğuna kapanamıyorum sensizliğimin kekremsi, acı tadlı zamanlarımda. |
|
Zaman
(A.Latif İRVEN) 9 Aralık 2003 |
Yüzleşme |
| |
tükenmelerimiz, uzun bir soluktan sonra içimizde yankılanıyor.. |
|
Yokluğun, Bahar, Gelincik
(A.Latif İRVEN) 4 Nisan 2004 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Aşk da gelincik gibidir. Ayrılık hemen boyun büktürür. Acıyla canlı kalır aşk. Ve insanın görüntüsü, gelinciğin yapraklarını dökmesi gibi solgunlaşır, değişir. |
|
Yağmur
(A.Latif İRVEN) 25 Nisan 2004 |
Doğa ve Dünya |
| |
Ve yağmur, mezarları da ıslatacak… Ölüler ıslanırsa? De, yeşerir mi? |
|
Yeşil ve Mavi
(A.Latif İRVEN) 29 Mayıs 2010 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Madem ki durdurulamıyordu zaman, duygularının coşkun ırmağında akıp gitmesini sağlayacaktın. Bir ilki daha yaşayacak ve ilk defa aşkı tende öldürecektin…
|
|
|
yaşamın anlamsızlığı içinde, anlam kazanmaya zorlarız kendimizi. hiç yoktan çıkışı olmayan bir labirentte dolanıp dururuz. gideceğimiz yer de belli değil ya, nereye çıkarsa yolumuz. sonra yine başa dönüyoruz. onca çabadan sonra, hiçbir adım atmamış gibi. anlamsızlığımız en küçük bir aşama kaydetmez oysa. kendimizi yanıltmadığımız sürece, hiçliğimiz, bir zerrenin umursanmazlığı kadar bile değildir belki. daha, daha.. daha aşağı seviyelerde. bir canlı kadar ya da cansız bir nesnenin başkalaşımı kadardır yaşamı etkilememiz. buna rağmen, göremiyorsak gerçekleri, kapatıyorsak gözlerimizi ve kulaklarımızı, ardından dev aynalarında görüyorsak cüssemizi ve gelmiş geçmiş milyarlarca yaşam arasından, -birinden de olsa- farklı ve üstün buluyorsak varlığımızın nitelik ve niceliklerini, hiçliğimizin içinde kaybolduğumuza dair tüm malzemeyi karşımızdakine teslim ediyoruz demektir.
|
|