• İzEdebiyat > Öykü > Gerilim |
21
|
|
|
|
Kim bilir kaç yıldır giyiyordu ayağındaki kadife pantolonu. Çok sevmişti onu, komşuları bir bayram arifesinde modası geçtiği için annesine verdikleri zaman. Önce büyük ağabeyi atılmış, ne kadar zorlasa da bir türlü sığdıramamıştı bedenine. Sonra da onun bir küçüğü olan denemişti üzerinde. Olmuyordu işte. Ertesi gün ve bir sonraki gün, defalarca elden ele dolaşmış, yine de bir yolu bulunarak uydurulamamıştı irice kıyım vücutlara. Kızgın, öfkeli homurtular, odaların duvarlarında küfürle karışık bir uğultuyla dolaşmıştı. Nedense hiç kimsenin aklına evde küçük bir çocuğun daha bulunduğu gelmemişti. Büyük kardeşlerin kirli sokaklarda boğuştuğu bir sırada, küçük olan korkarak yaklaştı pantolona. Usulca eline aldı. Ne kadar da yumuşaktı kumaşı. Sonra bu yumuşaklığı, yüzünde dolaştırdı. Kokladı. Annesi içeri girdiğinde, panikle attı elindekini. Kadın öfkeyle; “ Ne o! Her şeyi tastamam yaptın da, sıra ağabeylerinin giysilerini karıştırmaya mı geldi?” dedi. O ara içeri girmiş olan kardeşler ; “ Elleme ana, zatı ayâmıza olmadıydı.” Dediler. |
|
22
|
|
|
|
Sanki bir kara büyü, belki de şu an vapurun arka koltuklarında hastalığımın etkisiyle uyuyorum ve bir karabasan görüyorum ve biri beni uyandırıyor geriliyorum sonra acıktığımı hissediyorum ve her ne olduysa da gülümsemek için yalvarıyorum |
|
23
|
|
|
|
Santral memurunu aradım, hayırdır diyerek sordum.
Efendim; bir ihbar aldık ve arkadaşlara çıkış verdim.
Nedir durum Ahmet çabuk söylesene diyerek çıkıştım. |
|
24
|
|
|
|
Kısa ve ucu açık bir polisiye öykü. |
|
25
|
|
|
|
Duvar kenarına adeta yaslanarak yavaş yavaş yürüyordu. Birkaç kez bazı sesler duyar gibi olmuştu, seslerden ürktüğü için hafifçe hızlanmaya karar verdi. Onu takip eden birileri olduğunu düşünüyordu, arkasına dönüp bakmaya cesaret edemedi, hızlı adımlarla yürümeyi sürdürdü. Arkasındaki şeyin nefes alış verişlerini duyuyordu. Sonra kendi nefesini tutmasıyla gelen sesin kaybolduğunu fark etti. Kendi soluğundan korkmuştu. |
|
26
|
|
|
|
"Ne kadar saçma! Kolumuz güçlü, bileğimiz bükülmez diyoruz ama ne denli cılızız aslında.
Kardeşlerimizi öldüre öldüre başa geçip, üç asırdır saltanat kayığını yürütüyoruz salına salına, kasıla kasıla... Neden böyle sürsün? Doğu'nun hazineleri zaten bizde. Ben kardeşimi ya da kardeşim beni niye katletsin? Ama dil, yüreğin ve usun itkisiyle konuşur durur benimki gibi..." |
|
27
|
|
|
|
Karanlıkta gözüne ilişen bir gölge dikkatini çekti. Sabitlediği bakışları gölgenin hareketlerini kaçırmamaya ve onu tanımlamaya çalışıyordu. Kararlılıkla adımlarını sıklaştırdı. Aniden gölgenin de durduğunu fark etti. Durdu ve siyah pelerinini savurdu. Gürkan hazırlıksız yakalanmanın vermiş olduğu afallamayı üzerinden atamadan kendini yerde buldu. Adam çoktan ortalıktan kaybolmuştu. Sakinliğini koruması gerektiğini biliyordu. Ayağa kalkıp üzerini silkeledi. Dizleri hep toz olmuştu. Dirseğini ovuşturarak arkasını döndüğünde göz göze geldiler. Daha ne olduğunu anlamadan etrafında dönen şey onu yere serdi. Karanlığı yaran zümrüt yeşili bakışlarda intikamın halesi dans ediyordu. Gürkan yolun sonuna geldiğini anladı.
|
|
28
|
|
|
|
Sinan, bıyıgı terlemiş genç yagız bir delikanlıdır. Köyde gece okullarına giderek okuma yazma ögrenmişti. Ailesinin maddi durumu iyi degildi. Sinan okula devam edemedi. Sinan evin en büyük ogludur. Babası gurbette çalışır,bayramlarda gelirdi. Evde görülen işleri yapar,işi olmayıncada keçı otlatırdı daglarda. Sinan sessiz pek konuşmayan biriydi.Akşam eve gelince annesinin yaptığı bazlamaları yer yatardı. Sinanın iki de kız kardeşi vardır. Onlarla aksamları süllenpe,lök, beş taş, celik oyunu oynarlardı. |
|
29
|
|
|
|
Sonbahar günleriydi,hava açık hafif bir rüzgar esiyordu. Torosların yamaçlarında kecı otlatan bir çoban... Elinde deyneği sırtında abası... Uzun boylu sert mizaclı biriydi. Ali okulundan yeni ayrılmıştı coban sinan. Köyde keçileri otlatan tek çobandı.Yılları keçi otlatacağı için üzülüyordu. Keçiler tek bir kişinin keçisi degildi belli bir ücret karşılığı tüm keçilere bakıyordu.
Yaşlı bir annesi ikide kız kardeşi vardı.. Onların geçimi küçük yaşta yıkılmıştı üstüne.. Babası küçük yaşta bırakıp başka biriyle evlenmişti bile..O kaderine isyan etmeden geçimini yapmaya çalışıyordu. |
|
30
|
|
|
|
Yalnız yaşayan bunalımlı yaşlı bir kadının hikayesi |
|
31
|
|
|
|
Hava kara dönmüştü. Üşümüş ve acıkmıştım. Beklemekten de sıkılınca çantayı açtım, sucuğu parmak kalınlığında kesip çubuğa sıraladım. Ucunu ateşe doğru yere batırmıştım. Ekmeği de o şekilde. Dilimlemeden ortasından bölerek. Dallar kırılıyordu o ara, sesini duymuştum. Önce boz renkli şu köpek sandım. Sonra gövdesi dışında vücudundan kalanları bir gün kara gömülmüş halde bulduğumu hatırladım. Çok olmamıştı öleli. Vücudu bile soğumamıştı. Kızarttığım dilimleri artık paylaşamayacaktım. O değilse dedim, kim ya da neydi dalları kıran şey.
|
|
32
|
|
|
|
Dayı konuşuyordu yeğeniyle ama ölüm onu da bulacaktı sessiz kelimelerin içinde... |
|
33
|
|
|
|
"Yaşam bizlerin eseriydi.onu bunaltımızdan sağan ışıklarımızın eseriydi." |
|
34
|
|
|
|
Acı çeken bir oğul ve onun umarsız babası.Şimdi de ise bu umarsızlığı yıkmanın acımasızlığıyla yanan bir oğulun babasını yok edişi... |
|
35
|
|
|
|
Adım Anna, Bir kaç aydır bu kasabada yalnız yaşamaktayım, demek istediğim aile üyelerimden hiç biri yanımda değiller.
Ben bir yazar olmak istiyorum ve bunuda sessizlikte ve huzurda bulacağıma inanıyorum. O yüzden işte bu kasabadayım şimdi. |
|
36
|
|
37
|
|
|
|
bazen var sandıklarımız aslında hiç olmamıştır, bazen de yok sandıklarımız aslında hep vardır.'var' ile 'yok' arasında ruhsal yolculuğa çıkmayı oldum olası isteyen saklı ruhlara... |
|
38
|
|
|
|
Kadın, yanındaki adamla birlikte olay yerinden hızla uzaklaşırken yüreğinin derinliklerinde yükselen o sese kulak kesilmiş, yakında evleneceği bu adamın o talihsiz kaza nedeniyle girdiği şokun etkisinden kendisini kurtarmak için yaptığı telkinleri artık duymaz olmuştu.
— Keşke o telefon kulübesine hiç girmeseydik diye sayıkladı kendi kendine.
Her şey o kadar ani gelişmişti ki, daha ne olup bittiğini anlamaya fırsat dahi kalmadan hayatın baharında, gencecik bir sokak çocuğu arabanın altında kalarak yitirmişti yaşamını. |
|
39
|
|
|
|
Hayat sadece diyalektiktir. |
|
40
|
|
|
|
Ekran son derece koyu kırmızı fon üstüne sepiştirilmiş, neredeyse belirsiz kılcal damarlarla dolu. Manadan yoksun bir şeyler fısıldayan elektronik insan sesleri birbirleri üzerine bine bine yükseliyor ve sonra aniden son derece derinden gelen bir kalp atışı tarafından kesiliyor. Psikozun eşiğini çoktan aşmış bir insanın beyninde zuhur etmekte olan bir karmaşa bu.
Koyu kırmızı arka-plânın altından çıkmaya çalışan kılcal damarların her kalp atışıyla birlikte daha da belirginleşen bir kalbin kılcal damarları olduğunu anlıyoruz. Sonra kalp atışlarının arkasından ritme uygun melodik sesler duyuyoruz. Bu sesler piyano, elektro-bas ve klârnetten oluşuyor (A Minör). Sesler müziğe dönüşüyor ve gittikçe artıyor. Sonra yavaş yavaşa azalıyor ve kalp atışı tekrar belirginleşmeye başlıyor.
Ekrana animasyonla yaratılmış tüneller yansıyor sonra bu tüneller beynin labirentlerine dönüşüyor. Bir kaç beyin diyagramının iç içe geçmesiyle ortaya bir binanın mimari taslağını andıran çizimler çıkmaya başlıyor. Bu çizimler gittikçe belirginleşerek Jeremy Bentham’ın çizdiği panoticon adlı hapishane modeline dönüşüyor.
Görüntü gittikçe yaklaşıyor ve seyirci tarafından, yani dışarıdan bakıldığında adeta ekrandan çıkacakmış gibi oluyor. Neticede ekran panopticon’u sığmıyor, panopticon ekrandan taşıyor ve seyirciyi içine alıyor. Seyirciye verilen mesaj, “işte şimdi içeridesin,” olurken, görüntünün arka-plânı çok koyu kırmızıdan siyaha doğru bir seyir izliyor, ses kesiliyor, ekran kararıyor, film başlıyor.
|
|