İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Yıllar boyu emek verdiği şiirlerini, öykülerini ve diğer yazılarını isteyene e-kitap halinde göndereceğini duyurmuştu. Bende büyük coşku ve heyecan yaratan bu özverili girişimi okur okumaz, her iki arkadaşımızdan da kitaplarını istemiştim. Sağolsunlar, yolladılar. Kitapları hemen okumama karşın, çeşitli sorunlar nedeniyle teşekkürlerimi, tanıtım, yorum ya da eleştiri yoluyla iletmekte geciktim. Umarım hoşgörürler. Okumak kolay da, bu değerli yapıtlar üstüne söz söylemek o kadar kolay değil sevgili okur. İnceleme, araştırma, düşünüp tartma gerektiriyor. Hulki Can’ın şiirlerini keyifle, kimilerinden yeni bilgiler öğrenerek okurum. “Şiirde bilgi mi?” demeyin. Elbette, şiir öncelikle duygudur. Ama Can’ın bazı şiirleri vardır ki...Yansıttığı duygu, kulağınıza dolan müzik, sözcüklerin dansı, görsellik sizi çeker; çeker ama aynı zamanda yığınla soruyla kuşatılırsınız. Kitaplara saldırırsınız, Google’a tıklar durursunuz, şiiri ancak öyle kavrarsınız. Çok emek mi? Çok emek tabi sevgili okur, çok emek. Ama bilgi, karı-koca bulma programı değil ki...Hem hangi güzellik, mutluluk emeksiz elde edilir? Eğer, benim gibi fazla meraklı biri değilseniz, okur geçersiniz. Bende merak etme, öğrenme hastalığı vardır, sevgili okur. Örneğin sıradan bir sinema seyircisi olduğum halde, Kieslowski’nin bir filminin tek sahnesinde, yemek masasının üstünde duran topuklu ayakkabıyı kafama takarım. Yönetmen bunu niye oraya koydu, ışığı ayakkabının şurasına değil de burasına niye verdi?..Öp babanın elini...Yanımda ya da telefonla ulaşacağım bir yerde, sinemadan anlayan biri varsa işim kolay, yoksa yandım. O da filmi seyretmişse tabi...Yoksa ara, bul, oku falan... Okumak çok zaman alıp da yetişemeyince işi biraz yüzsüzlüğe vurup, derhal bilenleri soru yağmuruna tutarım. Ne demişler? İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü kara.. Zor hastalık ama yaşamımda ne kadar bela ve ne kadar güzellik, mutluluk varsa bu meraklılıktan geldi diyorum. Sizce anlamadığı konulara merak salan biri, konu edebiyat olunca nasıl atlayıp geçer? Gelelim e-kitaplara... HULKİ CAN DURU’NUN E-KİTAPLARI: 1.Eski Kule Müziği (Şiir) 2.Havanın Fen Noktası (Şiir) 3.Saatlerin Gördüğü Rüyalar (Öykü) 4.Tartaros Paradigması (Teoloji) 5.Teslis Sendromu (Teoloji) 6.Kuşku Bilinci ve Özgür Eleştiri I.KİTAP: ESKİ KULE MÜZİĞİ Bu kitap, Eski Kule Müziği, Süre Duran Etki, Geometrik Aydınlık adlarını taşıyan, üç ayrı şiir kitabı oluşturacak bölümlerden oluşuyor. Toplam 112 şiir. SÜRE DURAN ETKİ : Bu bölümde genellikle, sosyal yaşamdaki yapaylıklar, riya, savaş, başkaldırı, direniş, yalnızlık, ölüm, çıkar amaçlı kullanılan Tanrı algısı ve inançlar şiirlerin temasını oluşturuyor. Bu temalar; teolojik, mitolojik bilgi ve öfke, özlem, umut, umutsuzluk gibi duygularla kucaklanıp harmanlanıyor. Yalnız bu bölümdeki şiirlerde değil; şairin, insanlığın gelişimine ket vurduğuna inandığı her duygu ve düşünceyi yansıtan şiirlerinde, öfke başlıbaşına bir kişiliktir karşımızda. Kükrer, fırtına olur, urağan olur, alçalır , yükselir...Neredeyse ete kemiğe bürünür. Ozan, bu duygularını bize iletirken, klasik müzik bilgisinden çok yararlanıyor sanırım. Öfke baskın şiirlerde, Wagner müziğinin gürleyen tınılarını duyumsarız sanki. H. Can şiiri, bence klasik müzik bilgisi derin eleştirmenlerce incelenmelidir. Benim gibi sıradan dinleyicilere fazla söz düşmez bu konuda. Bilgim, anlamamı, hissetmemi sağlayacak kadar ancak. H.Can’ın, bir de klasik müzik terimlerinden oluşmuş şiirleri var ki, bütün merakıma karşın ulaşamadığım şiirlerdir onlar. Birgün kendilerini bulursak belki merakımızı giderme olanağımız olur. İsterseniz, alkış tutalım "BİS" yapsın. Öğrenmeye kalksam, bu yaştan sonra konservatuara almazlar ki.. GEOMETRİK AYDINLIK: Bu bölümde; terkedilmişlik, hüzün, ayrılık acısı, toplumsal duyarsızlıklara yergi temaları işleniyor. Ayrıca, kimileriyle benim düşünsel olarak uyuşmadığım, tartışmaya açık, şaire ait özlü sözler, anektodlar yer alıyor. Elitizmle adaletsizlik arasında gidip gelmeler, adalet ve eşitliği elitizmle bağdaştırma çabaları, açmazlar...Hepimizde var olan açmaz çeşitlerinin belki ozana özgü sınıfsal yansımaları... ESKİ KULE MÜZİĞİ: Ayrılık, hüzün, yalnızlık, terkedilmişlik, geçmişe duyulan özlem, hep yarım kalmış, tüketilmemiş ama bir türlü de yaşatılamamış ya da hep küvezde saklananlar aşklar gibi temalar, yine akıcı, müzikal, güzel bir Türkçe’yle derinlerimize işliyor. Bu bölümdeki şiirlerde, çok değişik teknikler de denemiş ozan/şairimiz. Hermetizm, gerçeküstücülük, fantastik öğeler, yine müzik eşliğinde renkli bir görsellik... Senfoniler, konçertolar, fügler...Şiirle düzyazı, düzyazıyla şiir, köşekapmaca oynar gibi. SONUÇ : Ozan/şairimizin yayınlatamadığı birbirinden güzel ne çok şiiri varmış. İyi ki e-kitap kampanyası açtı da haberimiz oldu. Ne acı...Onca emek... Ruh, akıl, yoğun bilgi işbirliğinden süzülüp gelmiş olan, ruhumuzun ve aklımızın besin kaynağı onca güzellik sandıkta güvelenip gidecekti belki de...Herbiri ayrı ayrı incelenip yorumlanmaya değer yüzlerce şiir... Sağolasın, sonsuza dek var olasın ozan...Sesin sesimdir, soluğun soluğumdur. Böylesi bir emeği, dilim ve gücüm yettiğince sahiplenmek görevimdir. Sevgili okur, ruhunun derinliklerine inmek istersen eğer, şiir merdiven olur sana. Hulki Can şiiri, senin derinliklerindeki söz, müzik, dans ve görsel şölendir. Bak ozana kendini gör, ozan sana baksın çoğalsın, çoğalalım, çoğalalım.. Süre Duran Etki’de yer alan, daha önce yayınlanmış şiiri ve şiir altı kutusunda benim yaptığım yorumu da ekleyip yazıyı bitirelim. Yeni okurumuz H.Can şiiriyle tanışmış olur. Bilen okurumuz, bakar geçer. BÜYÜK BABİLİN YÜKÜ et sustulit unus angelus fortis lapidem quasi molarem magnum et misit in mare dicens hoc impetu mittetur Babylon magna illa civitas et ultra iam non invenietur quia in veneficiis tuis erraverunt omnes gentes et in ea sanguis omnium qui interfecti sunt in terra Apocalypsis 18: 21, 23, 24 Apeninlerdeki mermer tapınak Pontifex Maximus Deve tüyü renkli fellah Her iğrenç kuşun yuvası Çöllerdeki kara küp sunak Cinlerin meskeni Kanlı şehir Büyük Babil! Bir zamanlar sen büyüktün ve ismin her yerde anılırdı. Sana gelirdi hastalar şifa bulmaya. Senin egemenlerin dünyanın en büyükleriydiler. Senle büyüledi halkları Dünyanın bütün kralları! Vay koca şehir Büyük Babil, vay başına! Artık Yüzün solmakta Ve sevdiklerin seni terk ediyor. Dünyanın zenginleri seni unuttu. Ve kıymetli mallarını, ince keten ve ipekleri, altın, gümüş, safir, kırmızı akik, gök yakut, mür, pelesenk, baharat, süleymani taşı, mor yakut, lacivert ve erguvani ince kumaşları, koç derileri, buhur yağı ve şarabını, yedi kollu şamdan ve akasya ağacını, hamursuz pide ve antikalarını ve kurbanlıklarını kimse almıyor artık. Gelin ve damat sesi de artık sende yok! Çoktan gittiler kudüm ve ney çalanların, raks eden gılmanların ve musiki kızların! Kirli ellerin döndürüyor dua çarklarını ve tespihleri. şeytanın rahipleri ve cinli imamlar boşluğa dua ediyorlar ve karanlıkta yakarıyorlar bilmedikleri Tanrıya! Vay, vay, vay! vay sana! Vay sana büyük şehir, büyük fahişe! Senle sürükledi halkları Dünyanın tüm atamanları! Ve sende bulundu kanları Savaşlarda tüm ölenlerin! İşte bunun için avarızların Kıtlık, açlık, matem ve ölüm Bir günde üzerine gelecek Ve ateşte yakacaklar seni! Ve artık asla bulunmayacaksın! KAPILARDADIR YIKILIŞI, KAPILARDADIR YIKILIŞI BABİLİN, BÜYÜK BABİLİN! .................................................................................. I.BÖLÜM : Babil’in büyük Tanrısı Marduk, tek tanrılılığa geçişte, Aton ve Yehova’nın öncülüdür. Pontifex Maximus ise Romalıların tek tanrılığa geçişinde ara dönemi, sonra da papayı simgeler. Sunak, Vatikan, “Kara küp=Kabe”dir. Kabe İslamlık’tan önce Lat, Menat, Uzza adı verilen, Tanrı’nın kızları olarak tanınan putların eviydi. Baş ilah ise simgesi hilal olan Hubal (Baal) idi. Orada da sunak vardı, kurbanlar adanırdı. Oysa, ne Pagan dönemde, ne de sonrasında, gerçek Tanrı’nın bunlara gereksinimi yoktur. Sahte inançlarla, sembolik yapılarla, Tanrı için hareket ettiklerini savlayanlar (Papa, deve tüyü renkli fellah) gerçekte Tanrı’ya ihanet edenler, insanları kandıranlardır. (Günümüzde altları ticarethane olan ibadethaneleri anımsayalım) Babil... O ünlü yüksek kulesiyle, gücü ve görkeminden kaynaklanan ünüyle Tanrı’ya ulaşmayı hedefleyen büyük şehir!..Göksel bilgiye ulaşmaya çalışan saf ve salt inançken sen, ey Büyük Babil, hastalar sana gelirdi. Tanrısal El'e yakınken sen, şifa dağıtırdın onlara. Çıkar ve güç amaçlamayan, salt bilgiyi simgeleyen egemenlerin saygı görürdü o zaman. Onun yerine, önüne gelenle yatan nam salmış bir fahişe gibi, sonradan ortaya çıkan, inancı kullanan bu güçlerle ve bu güçleri kendi zenginlikleri için kullanan tacirlerle, krallarla birleşip kötülüklerin anası oldu o Büyük Babil. Tanrı’dan uzaklaştı. “Vay koca şehir Büyük Babil, vay başına!” diye, acıyla yazıklanırken ozan, bu acı değişimin sancısı bize de vurur. Geçmişte Tanrı’ya yakın, ona sadık bir eş gibi olduğu için “Büyük” olan Babil, şimdi, sahte dinler-para-iktidar bileşkenleriyle düşüp kalkan, cinsel gücü ve oyunlarıyla hepsini parmağında oynatan Büyük Fahişe’dir. Bu nedenle Tanrı’yı kızdırır. Tanrı’nın öfkesi; dinleri, dilleri karıştırıp karşı karşıya getirip insanların arasında düşmanlığın doğması biçiminde kendini gösterir. Sevgili okur, şiirin/ozanın öfkesi, saflığı arayan sesi, içerdiği alegoriler, bizi bilgiye doğru yönlendiriyor. Soruyoruz: Neden Büyük Babil, fahişe kim ve neden, krallar vb...Teolojiye, dinler mitolojisine doğru bir yolculuğa koyuluyoruz. Ozanımız, kılavuzumuzdur. Burada, Babil için kullanılan “fahişe” alegorisini/imgelemini (Yahuda’nın düşü/Apokaliypsis) ve diğer göndermeleri daha iyi kavramak için Hulki Can’ın “Tartaros Paradigması” adlı yapıtını okumanızı öneririm. II.BÖLÜM: Kadim Babil’den yola çıkıp günümüze doğru yürüyor ozan. Biz de peşine düşüyoruz. Yaa...İşte böyle olur, kadim bilgiye, yüce güce ihanetin sonu. Artık, etleri pörsümüş, dişleri, saçları dökülmüş bir fahişedir Babil. Kullanılıp atılıveren, sürünen...(Yahuda’nın düşünde, yani ta ozamanlardan beri, neden kadındır hep kötülüğün simgesi? Gerçekten kötü olduğu için mi?/Meraklı) Din-ticaret-erk işbirliği; insanları kandırarak, kan dökerek, can alarak yayılmıştır. Babil tüketilmiştir. Şimdi, yeni güç merkezleri oluşturmaktalar...Oraları tüketince aynı işbirliği ve aynı yöntemlerle yeni yerlere...Ve sonra...Nereye kadar?.. Hani nerede şimdi, binbir çeşit malın alınıp satıldığı görkemli günlerin Büyük Babil? Hani nerede, ayinlerin, ibadetlerin, ritüellerin salt Tanrı için, onunla bir olmak için düzenlendiği, sanatın, dansın, müziğin, en naif, en arı biçimiyle yaşamı zenginleştirdiği kadim günler? Şimdi tüm ibadetler, ayinler, dualar, şeytanın çoktan unutturduğu, gerçeği ile ilgisi olmayan bir Tanrı içindir... “Vay, vay, vay! Vay sana! Vay sana büyük şehir, büyük fahişe!” Yazıklanmadaki acılı müziği duyuyor musunuz? Ağıt... “ataman/kan/kıtlık,açlık,matem ve ölüm”...Dünyamızın dünkü ve bugünkü manzaraları gözümüzün önünde...Ve acının çığlığı kulaklarımızda...Duyuyor musunuz?.. Ama umut...İlle de umut...Ozan/şair, birikmiş öfkesiyle umudu haykırıyor ağız dolusu, gürlüyor Wagner’in müziği gibi... İhanet ettiğin gerçek Tanrı cezalandıracak seni...Ateşte yanacaksın, ateşte yaktıkların gibi...Yok olacaksın Büyük Babil... “Kapılardadır/kapılardadır”(Yakındadır/yakındadır)...Yıkılışı, yıkılışı... İşte şiir...İşte şiir...ŞİİR... Dün, bügün, acı, öfke, görsellik, resim, müzik, dans, sanatsal bilgi ve oyunun envaisi... Tarihsel bilgi, öykü, düş gücü, düşlem, bir garip coşku... Sonra güzelim Türkçem...Söz düşmesin ozanının diline.. O zaman ayrı bir aşktır benim dilim, ayrı bir aşk... Okumaya doyamam, konuşmaya doyamam, yazmaya, öğrenmeye, öğretmeye doyamam...Doyamam... Onunla doğarım, onunla çoğalırım, ozanımla birlikte...Ölür de yine doğarım, çoğalırım... İşte ŞİİR... NOT: Hulki Can Duru’nun, kısa bir özgeçmiş gödererek, ücretsiz e-kitaplarını isteme adresi: canhulki@yahoo.com 07.05.2011 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |