İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
İslamcı muhafazakâr iktidar, özellikle Alevilik konusunda gerçekten samimi olmadığı gibi üstelik bu dinsel, kültürel yapıyı Sünni İslam’a eklemleme düşüncesi içerisindedir. Aleviliği, İslam’ın sapkın bir yorumu olarak değerlendirdiği gibi özellikle ibadethane konusunda da tek geçerli adresi cami olarak gösterir. Cemevlerinin İslam’da yeri olmadığını, ibadethane olarak düşünülemeyeceğini ve dolayısıyla ortada kabul edilemeyecek bir durum olduğunu iddia eder. Alevilerin sadece Sünni İslam’ı anlatan din derslerinden muafiyet istemesini dinsizlikle eşdeğer bir duruş biçimi olarak değerlendirir. Bu düşünüş biçiminin, bu mantalitenin gerisinde ise homojen bir toplum hayali vardır. Etnik, dinsel ya da kültürel bileşenleri olduğu gibi kabul etmek yerine, kendi siyasi, dinsel ya da yaşam tarzları doğrultusunda biçimlendirme arzusu ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla siyasi iktidardan samimiyet beklemek ve Türkiye toplumunu farklıklarıyla bir arada yaşayan, farklılıkları dezavantaj değil zenginlik olarak değerlendiren bir zihniyet biçimine sahip olabileceğini düşünmek safdillik olur. Siyasi iktidarın eşitlik temelinde demokratik bir toplum tahayyülü olmadığını düşünmek için başka nedenler de ileri sürülebilir. Siyasal, kültürel, dinsel ayrılıkları kullanarak bunlar üzerinden beslenen ve toplumsal kutuplaşmayı sürdürebildiği ölçüde iktidarda kalabileceğini iyi bilen zihniyet zaten samimi olarak çözüm için adım atmamaktadır. Türkiye toplumunun sorunlarını çözüyormuş gibi yaparak siyasi gündemi meşgul etmekte ve dolayısıyla zaman kazanmaktadır. Seçim öncesi yapay gündem yaratarak, demokratik açılım teranesi altında toplumsal beklentiyi artırarak ve tabii ki beklentileri de sonuçsuz bırakarak siyaset sanatını çok iyi kullanmaktadır. Siyasi iktidar “açılım” adı altında kitleleri oyaladığı gibi aynı zamanda bir de insanların yaşam tarzlarına müdahalede bulunarak ya da bulunulmasına vesile olarak toplumsal kutuplaşmayı ayrıca artırmaktadır. İnsanları giyim tarzlarına bakarak ayırmakta, içki kullanan toplum kesimlerine kâh fiili müdahalelere zemin hazırlayarak kâh ekonomik yaptırım uygulayarak yıldırmaya çalışmaktadır. Muhafazakâr yaşam biçimini mutlak doğru olarak topluma dayatmakta, haricindeki yaşam biçimlerini tasvip etmediği gibi türlü vesilelerle eleştirmeyi ve hatta “cezalandırmayı” borç bilmektedir. Bu eleştirilere karşı iktidarın savunusu ise, geçmişte de muhafazakâr çevrelere yaşam ve giyim tarzı nedeniyle aynı baskıların çeşitli şekillerde uygulandığı şeklindedir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür: Siyasi iktidar geçmişte kendilerine uygulandığını iddia ettiği baskıların rövanşını alma peşindedir. Daha açık ifadeyle rövanşist bir tutum takınarak geçmişin hesabını sormaktadır. Takım tutar gibi rövanşı alma hırsı ve isteği ise, toplumu bir bütün olarak kucaklama iddiasını boşa çıkarmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, İslamcı muhafazakârların geçmişte yaşam tarzlarına yapılan müdahale toplumda onlar gibi düşünmeyen kesimlerden değil, asker-sivil bürokratik vesayetçi entelijensiya tarafından gerçekleştirilmiştir. Mevcut siyasi iktidarın ayrıca hegemonik bir güç haline gelme gibi bir amacı da vardır. Kendi dünya görüşlerinin ve sınıfsal çıkarlarının evrensel çıkarlar olarak temsil edilmesi mutlak hedefleridir. Çevreden merkeze gelerek belirli bir sınıfın iktidarını, muhafazakâr burjuva sınıfının iktidarını tesis ve idame ettirme gibi bir sınıfsal duruş da sergilemektedirler. Sınıfsal duruşun ve çıkarların sadece sermaye yoluyla mümkün olmadığını, bunun bir ayağının da Dünya görüşünün benimsetilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla mümkün olduğunu iyi bildiklerinden toplum üzerinde baskı kurmaya ve rızayı zorla imal etmeye çalışmaktadırlar. Ergenekon davasında, legal siyaset dışı, antidemokratik yöntem benimseyen odakları ve darbecileri yargı önüne çıkarmak yerine, hedef saptırarak muhalif basını sindirmeye ve susturmaya çalışmaları da rızanın zorla imal edilmesi tanımına tipik bir örnektir. İslamcı muhafazakârların tahayyül ettiği toplum biçimi, iddia ettikleri gibi çeşitli etnisitelerin, inanç biçimlerinin ve kültürel farklılıkların dostça, kardeşçe bir arada yaşadığı demokratik bir Türkiye değildir. Bilakis, adı geçen kesimler, İslamcı muhafazakâr yaşam biçimini içselleştirdikleri ve bu yaşam biçimine uygun olarak yaşadıkları ölçüde makbul vatandaş olabilirler. Onların tahayyülündeki toplum, cemiyetten ziyade cemaate benzeyen, homojen, türdeş insanlardan oluşan, muhalefet etmeyen, insanların bireyden ziyade kul olduğu ve çoğunlukla da Osmanlı’ya benzeyen bir organizmadır. Bu itibarla mevcut siyasi iktidarın mantalitesi çok iyi analiz edilmeli, demokrasi adına attıkları her adım iyi takip edilmeli ve nasıl bir toplum istedikleri toplumun her kesimine açık bir biçimde anlatılmalıdır. Ayrıca belirtilmesi, vurgulanması gereken çok önemli bir husus daha vardır. Mevcut siyasi iktidar, geçmişten gelen antidemokratik siyasi yapıyı olduğu gibi koruyarak ve hatta tahkim ederek bugünkü mecliste sayısal çoğunluğu elde tutmaktadır. Sürekli olarak dile getirilen ve antidemokratik olduğu her fırsatta vurgulanan yüzde onluk seçim barajını makul bir seviyeye çekmeye bir türlü yanaşmamaktadırlar. Zira böyle bir değişiklik yapıldığı zaman bugünkü sayısal çoğunluğu kesinlikle yakalayamayacaklarını çok iyi bilmektedir. Demokratik bir anayasa yapılması sürecinin önünün sürekli tıkanması, kapatılan DGM’lerin yerine özel yetkili mahkemelerin kurulması, düşünce özgürlüğünün teminat atlına alınmaması,12 Eylül rejimiyle hesaplaşma vaadinin arkasında durulmaması ve daha sayamayacağımız kadar çok bir sürü antidemokratik engeller yerli yerinde durmaktadır. Saydığımız hususlar göstermektedir ki, siyasi iktidarın demokratik bir Türkiye isteği yoktur. Sadece kendileri iktidar oldukları ve iktidarda kaldıkları sürece siyasetin, siyaset yapmanın bir anlamı vardır. Siyaset ikbal aracı olmaktan öte bir anlam taşımayan bir kurumdur. 4 Nisan 2011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Akakiy Akakiyeviç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |