"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Türbanın, gerçekten Türkiye'de İslami kesimin önemli bir simgesi, sembolü olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Simge olduğu da zaten açıkça dillendirilmiştir. Fakat türbana özgürlük konusu, gerçek bir özgürlük ideali olmaktan ziyade, İslami kesimin bir anlamda meşruiyetini ortaya koymak için kullandığı bir enstrüman haline gelmiştir. Özgürlüğün, gerçek anlamda hayatın her alanını kapsayan toplumsal bir ideal olarak algılanmayıp, sadece başörtüsüne serbestlik bağlamında değerlendirilmesi, bu siyasi akımın samimiyetsizliğini ve takiyyesini ortaya çıkarmaktadır. Türbanın, İslami kesimin toplum katında meşruiyetini ortaya koymak için kullandığı bir araç olması anlamlıdır. Zira toplumu ve ekonomiyi yönetmede, başka bir tabirle muktedir olma konusundaki başarısızlıkların üstü türban ile örtülmektedir. Üçte ikisi muhafazakâr olan toplumun, türban bahsi gündeme geldiğinde ortaya koyduğu duyarlılık çok iyi bilindiği için, toplumun gerçek gündemini(işsizlik, ekonomik durgunluk, demokrasi sorunu, AB ile gittikçe kötüye giden ilişkiler)değiştirmede çok başarılı bir biçimde kullanılmaktadır. Türkiye’de siyaset gerçek zemininde yapılmadığı için ya da siyasal partiler sınıf temelli bir temsiliyet yerine simgesel nesneler üzerinden toplumsal tabana hitap etmeyi tercih ettikleri için başarısızlıklarını gündem değiştirerek gizlemeye çalışmaktadırlar. Mağduriyet, İslami kesimin varoluşu ve bu varoluş koşullarının idamesi için kullandığı psikolojik durumu açıklamak için kullanılacak anahtar bir kavramdır. Kendince köklü bir geçmişten beslendiğini iddia eden bu kesimin, siyasal alanda temsiliyetini sağlayan partilerin malum nedenlerle kapatılması bu mağduriyetin nedenlerinden biridir. Uygulanabilirlik açısından en basit ve en masum gibi görünen türbana özgürlük konusunda bile önemli bir adım atılamaması, radikal söylemlere başvurulmasına ve artık sabrın kalmadığı yolunda ifadelerin beyanına neden olmaktadır. Üniversitede türbana serbestlik sağlandıktan sonra, sadece bununla kalmayıp bütün kamuyu da ihata edecek şekilde uygulama düşüncesinin açıkça dillendirilmesi sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün göstergesidir. Mağduriyetin nasıl tersine çevrilebileceğini ve karşı taraf üzerinde oluşabilecek baskının ne denli totaliter olabileceğini ise son zamanlarda meydana gelen olaylardan ve söylemlerden anlamak mümkündür. Türban konusundaki zıtlaşmaların ve genel olarak da laik anti-laik tartışmalarının Türkiye'nin göreli demokratik ortamına zarar vereceği ortadadır. İslami kesimin hassasiyetlerini kamuoyuna sunarak ve milli iradeyi temsil ettiği iddiasını pratik olarak kullanarak "kendince haklı" istemlerde bulunması gerilim ortamına zemin hazırlamaktadır. Yakın tarihte tanık olduğumuz gibi, vesayet ideolojisinin vasilerinin rejimin elden gittiğini iddia ederek müdahalede bulunması ihtimali, demokratik aktör iddiasında bulunan hiçbir oluşumun tasvip etmeyeceği sonuçlar doğurabilir. Kaçınılması gereken ve ihtimal dâhilinde olan durum budur. Bununla beraber İslami kesimin demokrasi idealini ne kadar içselleştirdiği ya da böyle bir kaygusunun olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Çoğulcu bir demokratik yapının koşullarının gerektirdiği adımların atılması yolunda ayak sürüyen siyasal hareketlerden birisi de İslamcılıktır. Seçimlerle oluşan siyasal yapıyı çoğunluğun azınlığa tahakkümü biçiminde algılayan ve asgari ortak paydada buluşmayı söz konusu bile etmeyen bu kesimin, Türkiye’de demokratik yapıyı güçlendirmekten ziyade kutuplaşmayı tetikleyeceği ortadadır. İslami kesimin karşı kutbunda yer alan vesayetçi entelijensiyanın demokrasi algısı da gelişkin olmadığına göre Türkiye'nin kısır laik anti-laik kutuplaşmasını aşması kısa vadede mümkün gözükmemektedir. İfade edilen bu siyasal konjonktürden gerçek anlamda çıkışı ve özgürlükçü bir açılıma imkân sağlamayı ise sol düşünce ve pratik gerçekleştirebilir. Bunun nasıl ve ne şekilde olacağı ise geçmiş tecrübelere bakılarak ve muazzam siyasal yazına müracaat edilerek yapılabilir. Özgürlüğü amaçlayan siyasal oluşumların kendi iç çekişmelerini bırakarak toplumsal sorunlar üzerine düşünce üretmeleri ve bunu pratiğe yansıtarak toplumu dönüştürmeyi amaçlamaları günümüz koşullarında elzemdir. 1 Mart 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Akakiy Akakiyeviç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |