İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
“Öleceksiniz.” dedi doktor. Neden, dedim. “Çirkinlikten,” dedi, “Çirkinlikten öleceksiniz.” Ne kadar duygusuzca söylemişti bu sözleri. Biliyordum doktorların duygularını işlerine bulaştırmadıklarını ama bu doktor farklıydı. Tiksinmişti benden. Sanki tek çirkin bendim. Yapabileceği pek bir şey olmadığını söyledi. “Kemoterapi deneyebiliriz belki.” dedi, duraksadı. Yine tiksinerek ve istemeyerek baktı yüzüme. “Ama” dedi, durdu. “Deneyelim” dedi sonra birdenbire. “Daha ne kadar çirkinleşebilirsiniz, onu da görmüş oluruz.” Hiçbir şey hissetmeden öylece baktım ona. Bir şey söyleyemedim. Sıkılan doktorum saatine baktı.Ben de çok pahalı iyi marka saatime bakıp yerimden doğruldum,yün paltomu koluma attım ve kalktım. Benim kaliteli takım elbisemin yanında doktorunki çok sönük kalıyordu. Bir süre ayakta durdum. Kaliteyle donatılmış bir çirkini iyice görsün diye. Düşüneceğimi söyleyip, ayrıldım yanından. Arabamın kapısını açtı şoförüm. Sür dedim, nereye istersen. Baktı dikiz aynasından, endişe ile. Bir şeyim yok dedim, daha tahlil falan yapılacakmış. Tüm duygularımı gizleyebilirdim. Kimse ne hissettiğimi bilemezdi. Öylesine çirkindim ki, çirkinlik kalın bir yorgan gibi örterdi duygularımı. Bana bakanlar ne hissettiğimi hep merak ederlermiş gibi gelirdi bana. Öyle ya bu kadar çirkin bir insan neler düşünür, neler hissederdi. Şimdi yüzümden bir şeyler mi hissetti şoförüm, yoksa doktordan çıkan herkese baktığı gibi mi bakmıştı bana, bilemedim. Duvarların arasındaydım ben. Sağım solum önüm arkam, duvar Sağım solum önüm arkam, çirkin. Belki de bu nedenle sobeleyemedim hayatı. Zengin olduğum zaman da kıramamıştım duvarı. Sadece daha kaliteli yapmıştım. Daha iyi tuğlalarla, daha sert bir çimentoyla kaplanmıştı duvarım. Bir alarm sesi duyuyordum, derinlerden. Nedir bu ses, dedim şoförüme, ama o ses falan olmadığını söyledi. Ertesi gün tekrar gittim doktora. Şaşırdı beni görünce. Tamam, öleceğim, ama ne olur başka bir sebepten olsun bu, dedim. “Hayır, çirkinlikten öleceksiniz” dedi doktor, kesin bir biçimde kafasını sallayarak. Beni nasıl da küçümsüyordu bakışları. Oysa koluma taktığım saatim, onun kapının önündeki güya iyi arabasına ödediği parayla bile satın alınamazdı. Bana başka bir sebep bul, tüm malvarlığımı sana bırakayım, dedim. Baktı yüzüme hayretle, ama hep tiksinerek.. Bu adam hep böyle mi bakardı? Gözleri tiksinmekten başka bir şey bilmez miydi? Çıktım odasından hızla. Hayır, bu sebepten ölemezdim. Yaşadığım her şeyin, şu zenginliğimin dahi tek sebebi çirkin olmamdı. Ama bu sebepten ölmeye dayanamazdım. Çirkin olduğum için annem beni terk etmişti. Okulda kimse yanıma yaklaşmazdı. Çok zeki bir öğrenciydim ama hiçbir öğretmen beni takdir etmezdi. Kimsenin çözemediği problemleri çözerdim. En iyi ödevleri ben hazırlardım ve öğretmenlerim benim gibi bir çirkinin böyle başarılı olmasından hoşlanmazlardı. Hep yalnızdım. Oysa aynaya baktığımda gördüğüm yüz diğerlerininki gibiydi. Ben bir gariplik bulamazdım. Her şey bana göre birbirine benzerdi. Güzel ve çirkinin ne olduğunu anlayamazdım. Bir sürü iş yaptım. Çok para kazandım. Herkes çirkin işler yaptığımı fısıldadı. Oysa yaptığım işler de benzerdi bana göre, güzeli çirkini yoktu. Hiçbir kadın benimle ikinci kez yatmadı. Verdiğim paralara karşın ancak bir gece kalabiliyorlardı yanımda. İki gün sonra tekrar gittim doktorun yanına.”Üzgünüm” dedi,”Çirkinlikten öleceksiniz”. Çok zengin olabilirsiniz, dedim. “Biliyorum, teklifiniz heyecan verici. Ama başka bir sebep bulamam. Bu sizin var oluşunuza aykırı olur. Bunu ben değiştiremem.”dedi. Öldürürüm seni, dedim. Hiç şüphen olmasın, öldürürüm seni. “Öldürsen de sonuç değişmeyecek, başka bir doktor da senin için bir şey yapamaz” dedi. Öldürdüm onu. Sıktım ince boynunu, sesini bile çıkaramadı. Alarm sesi yine çalıyordu. Kapıyı çekip çıktım. Ara sıra gittiğim bir yer var. Orada oturup bir şeyler içmek hoşuma gider. Önceleri çok tuhaf bakarlardı insanlar, beni gösterirlerdi birbirlerine. Tek çirkin bendim onlara göre. Bana bakan kendi çirkinliğini unutuyordu sanki. İyi bir garsonu var burasının. Utangaç, kimsenin yüzüne pek bakmayan. Garsonun başka müşterilerinin de yüzüne bakamaması iyi geliyordu bana. Çok bahşiş bırakıyordum ona.Bir de köpek var, buranın müdavimi. Uyur devamlı. İçkimden yudumlarken düşünüyordum. Burasını seviyordum. Burada çevremde en azından bir garson ve bir köpek olurdu. Benden kaçmayan tek canlılardı bunlar. “Bir süre sonra çok ağrıların olacak” demişti doktor. Çirkinlik bütün vücudumu sarıyor, gittikçe ağırlaşıyordu. Ama beni öldürebileceğini hiç düşünmemiştim. Yeni bir doktora gittim. Tekrardan muayene etti, tahliller yaptı. Uzun uzun düşündü. Ölecek miyim, dedim. “Evet, her insan gibi” dedi. Sebep, dedim.”Her canlı ölür .” dedi. Ama ben çirkinim, dedim. “Her şey karşıtı ile var olur.” dedi. Şimdi ne olacak dedim, “Gidin ve çirkinliklerinize devam edin” dedi. Sonra önündeki kâğıtlarla ilgilenmeye başladı. Çirkinlikten başka bir sebebim olmayacak mı, dedim. Duymazdan geldi. Onu da öldürdüm. Güzel bir kadındı. Alarm sesi gittikçe çoğalıyordu. Sanki biraz sonra bir yerler bombalanacaktı. Bir şeyler yapmalıydım. Çirkin olarak geldiğim bu dünyadan başka bir şey olarak gitmeliydim. Oysa çirkinlikten başka bir şey bilmiyordum. Günler geçti. Evden dışarı çıkmıyordum. Çirkinliğimin ağrıları dayanılmaz olduğunda, şoförüm beni aynı kafeye bırakıyordu. Kendime yeni bir doktor bulmalıydım. Bana başka bir ölüm sebebi bulabilecek bir doktor olmalıydı. Yeni bir doktora daha gittim. Doktor elimdeki raporlara baktı. Arkasındaki kitaplıktan kalın bir kitap aldı. Oradan bazı sayfalara bakıp, benim sonuç kâğıtlarımla karşılaştırıyordu. Sonra çekmeceden başka bir kitap çıkardı. Onu incelemeye başladı. Heyecanlanmaya başlamıştım. Bir umut sarmıştı içimi. İlk girişte çok yaşlı olduğunu düşündüğüm bu adam şimdi gözümde umut olmuştu. Devamlı kitaplarını karıştırıyor ve bana yeni bir sebep arıyordu. Nihayet gözlüğünü çıkardı ve bana baktı. Derin bir nefes aldı, “Sen de pek çirkinmişsin be oğlum.”dedi. Onun da boğazını sıkmaya başlamıştım. Oda kapkaranlık olmuştu ve alarm sesi artık iyice çoğalmıştı. Gözlerimi açtım. Tekrar kapattım. Sonra panikle fırladım yataktan. Susturdum alarmı. Ne biçim bir rüyaydı bu. Korkmuştum bilinçaltımdan. Öldürdüğüm doktorların pörtlemiş gözleri hala bana bakıyordu. Neyi simgeliyordu bunlar? Düşünecek vaktim yoktu. Hemen giyinmezsem servisi kaçıracaktım. Oysa hademeler erkenden açmalıydılar okulu. Sınıfları temizlemeli, tuvaletleri yıkamalı, çayı koymalıydılar. Demek ki her şey rüyaymış. Tek gerçek yatağımın yan duvarındaki dolabın aynasından yansıyordu: Çirkinliğim… Hilal FIRTINA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilal Fırtına, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |