Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Küçük kızı odasında oynuyordu komşunun kızıyla. Kocası işten gelmemiş henüz.Ne zaman geleceği hiç belli olmazdı. Soğanları ahşap sebze tahtasının üstünde ince ince kıyarken,bir yandan da gözlerini siliyordu koluyla.”Yemek yapmak değil ama şu soğan doğramak mahvediyor beni”diye söyleniyordu kendi kendine. Soğanları zeytinyağında kavurmaya başladığında gözünün yaşı yeni dinmişti.Şu yemek işi kadınların yaşamında ne kadar çok zaman alıyordu. “Ah şu boşa giden saatlerim” diye hayıflanarak yemek pişiren kadınlar işte bu nedenle ağlayarak pişirirlerdi yemeklerini.Aslında gözleri yaşartan,şıpır şıpır göz yaşı dökmelerini sağlayan soğan değil bu gerçekliktir diye düşünüyordu Seyran Hanım. “Bugün günlerden neydi?” diye geliverdi aklına birden.Sonra çarşamba olduğunu hatırladı.”Eee ne olmuş bugün Çarşamba ise ya da Perşembe olsa ne değişir?”dedi yine kendi kendine.Her gün aynı değil miydi günleri? İşten gel,üstündekileri çıkar,biraz dinlen,belki bir kahve iç ve doğru mutfağa.Evin en çok mutfağında zaman geçiriyordu.Nasıl ağlamasındı ki? İçi sıkıldı. Soğuk bir bira açtı.Radyoyu kapatıp,teybi açtı.Çok hoşlandığı eskilerden bir kaseti dinlemeye başladı.Alelacele tamamladı yemeği.Mantarlı tavuk,pilav ve salata o akşamın menüsüydü.Domatesin kabuklarını da soymamıştı.Hiç yapmazdı oysa böyle bir şeyi. Son günlerde hep sıkıldığını hissediyordu.Ters giden bir şey yoktu aslında.Her şey bildik sırasıyla alışılageldiği gibi olup bitiyordu.İşyerindeki düzeni ve yaptığı işten genelde memnundu.İşsizliğin alıp başını gittiği şu günlerde kimsenin işinden sıkılmaması gerektiğini düşünüyordu.En sıkıcı iş bile işsizlikten iyiydi ona göre.Arkadaşlarıyla yaptığı keyifli sohbetler ya da evinde zevkle ağırladığı konuklar ona hala keyif veriyordu.Aile ziyaretleri,küçük kızıyla oynadıkları oyunlar,yazın kocasıyla beraber birkaç günlüğüne gidebildikleri tatiller, arada gidebildiği sinema ya da tiyatro.Daha ne istesin ki görünüşte her şey iyi kötü giderken,sağlığı sıhhati yerindeyken?Hem zaten kimin hayatı dört dörtlüktü?İnsan istedikten sonra şikayet edebilecek o kadar çok şey bulabilirdi ki.Seyran Hanım hep hayatın güzel yönlerini görür,bardağın dolu tarafıyla ilgilendiği için övünürdü kendisiyle. Bir yudum daha aldı birasından.Raftaki ahşap kapaklı kavanozdan bir kaseye tuzlu fıstık koydu.İşlerini çabucak tamamladı.Önlüğünü çıkarıp yerine astı.Mutfak balkonunun kapısını açtı.Tören bitmişti bu günlük.Birasını ve çerezini alarak salona doğru gitti. Kanepeye otururken kızının odasına gidip bakmayı düşündü ama hemen vazgeçti.Odadan çocukların neşeli sesleri geliyordu. Sırtını iyice yaslayıp,ayaklarını sehpanın üzerine uzattı.Kocası yaptığı zaman çok kızar,ayaklarını derhal sehpadan çekmesini isterdi.Oysa çok rahattı böyle oturmak,niye kızıp dururdu ki adamcağıza?Sanki bu da bir törendi.Kocası ayaklarını uzatırken Seyran Hanım’ın yarı şaka yarı ciddi kızmasını beklerdi.Seyran Hanım kızınca çeker,kısa bir süre sonra tekrar koyardı ayaklarını..Ta ki Seyran hanım tekrar fark edene dek. Hala canı sıkılıyordu Seyran Hanım’ın. Bir şeyler oluyordu Seyran Hanım’a.Üstelik daha birasını bitirmemişti bile.Ne olduğunu anlamak için zamana ihtiyacı vardı. İnsan böyle rahat bir kanepeye iyice yaslanmışken,elinde soğuk bira,üstelik ayaklarını da sehpaya uzatmışken biraz zordu kendisine neler olduğunu anlaması.İçindeki huzursuzluk oturup keyifle birasını yudumlamasına engel oldu.Kalkıp sofrayı hazırlamaya koyuldu.En iyisi törenlerine devam etmekti. Sofraya tabakları koyarken kızına seslendi. Oyunları daha bitmemişti.Bu gibi durumlarda her anne kız arasında ne gibi konuşmalar geçiyorsa, Seyran Hanım ve kızı arasında da geçti.Komşu kızı yemeğe kalmak istemedi.Zaten akşam olmuştu ve annesi neredeyse seslenirdi.Sanki çok az görüşebiliyorlarmış ve bir daha kim bilir ne zaman görüşebilecekleri belli olmazmış gibi üzüntülü bir şekilde vedalaştılar kızlar bir birleriyle. “Yemeğimizi yedikten sonra seninle resim yapalım mı anne?” “Olur tabii,yaparız güzel bir resim daha.”dedi Seyran hanım.Çok severdi kızıyla zaman geçirmeyi.Kocası olduğu zamanlar da üçü birlikte hoşça vakit geçirirlerdi.Hele baba kız onları oynarken izlemeye bayılırdı.Küçük kızı ve kocaman kocası koşturup dururlardı bir odadan diğerine.Kendi çocukluğu doya doya oyun oynamakla geçmişti ama babasıyla oyun oynamazlardı pek. Hayal meyal hatırlıyordu,çocukluk evlerinin çiçeklerle dolu bahçesinde babası ve kardeşleriyle oynadıkları beş taş oyununu.Babasının gözleri dolu,az sonra ağladı ağlayacak bir halde neden eve geri girdiğini o zaman anlayamamıştı. “İşe gitmekten beş taş oynamaya fırsatımız mı oldu ki bizim ”demişti babası,taşları hep düşürdüğü için “Oynamayı bilmiyorsun” diyen çocuklarına.Küçük yaştan itibaren fırında çalışmak zorunda kaldığından beş taş oynamayı öğrenememişti babası. ”Gece fırında uyuklardım, babam kızardı.Ertesi gün okulda sırada uyuyakalırdım,bu kez öğretmenim kızardı.Beşinci sınıfı bitiremeden bıraktım okulu.Hem okulda hem fırında azarlanıp dayak yemektense,birini tercih ettim.”demişti bir gün. Babasının siyah önlüklü beyaz yakalı fotoğrafına bakıp ağlamıştı bir çok kez Seyran Hanım.Çok isterdi bu dik başlı,asi,sevgi görmeyen ve hiç anlaşılmayan haylaz oğlan çocuğuna sarılıp,ona kendisini çok ama çok sevdiğini söylemeyi.Bu on on bir yaşlarındaki çocuk,sanki her gün sokakta gördüğü okul çocuklarından biri gibiydi.Oysa çok olmuştu babası büyüyeli ve öleli. Nihayet oturdular sofraya ana kız.Seyran hanım çok az yedi.Bir tuhaftı bugün. Kanepeye geçip kalan birasını yudumlarken,kocasına bir mesaj yollamak istedi.Kendini birden keyifli,coşkulu hissetmişti.Çok sıkıldığında kendisini keyifli hale getirebiliyordu Seyran Hanım.Çözemediğinde,baş edemediğinde “Keyifli ol Seyran,bak her şey çok güzel”diyerek kendini bir güzel avutur,devam ederdi törenlerine. Şimdi de öyle olmuştu.Akşamüzerinden beri hissettiği o garip sıkıntıyla baş edememiş,elinde birası,ardı ardına ağzına attığı tuzlu fıstıklarla keyif buluvermişti.Bu keyfi kocasıyla paylaşmazsa olmazdı. Severdi her şeyi kocasıyla paylaşmayı.Memnuniyetsiz ifadeli,ekşi bir şey yemiş gibi yüzünü buruşturup,kısık gözlerle bakan kocasıyla ille de paylaşırdı.Gerçi on üç yıldır bu koca onu hiç anlamamıştı.Anlar gibi yapardı ama o kadar kötü bir oyuncuydu ki,anlamadığı hep sırıtırdı.”Anlar gibi yapmayıp,direkt anlamadan baksan daha mutlu olurum” derdi Seyran Hanım kocasına espriyle.Gülerdi kocası yüzünde hafifi ekşimsi bir ifadeyle. Evlilikleri boyunca anlaşılamamak hep sırıtmıştı aralarından.Ama uslanmazdı Seyran Hanım.Her defasında heyecanla yeni baştan anlatırdı kocasına kendisini.On üç yıl da geçse zordur kabullenmesi insanın anlaşılamayacağı ve anlayamayacağı bir adamla evli olduğunu.Bunu biliyordu. Yıllar boyunca kendisine çok az zaman ayıran,hep “İşim var,ne yapayım” diyen,evde olduğu zamanlarda ekşi bir suratla televizyon seyreden,hep halinden çok memnun olduğunu söyleyip de çoğunluk hoşnutsuz bir suratla dolaşan,hiçbir sürprizi olmayan,işi dışında kendinden isteneni unutan ve bunu normal sayan bir adamın kendisini hala sevdiğine inanan bir kadın,bu inancı neye dayanarak korurdu acaba? Kendini uzun zamandır kandırdığını görmek,yıllardır görmezden gelmek için çabalamaktan daha zordu herhalde.Seyran Hanım da çabalamayı seçenlerdendi,görmeyi değil. Yazar yine hem sevgi dolu,hem keyifli,azıcık sitem biraz da hasret kokan bir mesaj kocasına.Yıllardır dokunulmayan yerlerinden,duyulmayan hikayelerinden,keşfedilmeyen ruhundan bir yerlerden gönderilmiştir bu mesaj.Diğer mesajlarından biraz farklıydı sanki.Zaten Seyran Hanım da bugün dünden ve önceki günlerden farklıydı. Her gün yapa geldiklerini bugün farklı duygularla yapıyordu.Sahne aynıydı ama belki renkler farklıydı .Başrolde oynayan aynı kadındı ve aynı giysiler içindeydi.Saçını aynı şekilde toplamıştı ama saçından bir tutam düşmüştü sanki bugün alnına. Sahnede sergilenen oyunun her gün aynı olduğu sanılabilir.Ama aynı oyunu aynı oyuncular hep aynı şekilde mi oynarlar? Seyran Hanım sahnede farklıydı işte bugün. Kocası az sonra eve gelmiştir.Yüzünde az önce karısından sevgi dolu bir mesaj almış ifadesi yoktur.Mesaj bugün de büyüyü bozmamış,hoşnutsuz ekşi surat değişmemiştir. “Mesajımı almadın mı Hayatım?”der Seyran Hanım yenilen pehlivanın güreşe doymazlığıyla. “Aldım mesajını,aldım.” der kocası.Kalakalır Seyran Hanım.Eee nasıl tepkisiz kalır bir insan böyle bir mesaja?Yine anlamamıştır. Seyran Hanım,yıllardır her sözüne tepkisiz kalan bu adamın,alt tarafı bir telefon mesajına neden tepkisiz kaldığına hala şaşırabilmektedir. Gerçekler çok can yaktığında şaşırmaya devam edebiliyordur belki insanlar. “Niye yanıtlamadın o zaman?” “Eve yaklaşmıştım zaten,gerek görmedim.” Durdu Seyran Hanım.Galiba anlamıştı. İzledi kocasını.Adam banyoya girdi,elini yüzünü yıkadı.Kızı koştu,sarıldı.Kucağına aldı adam onu gülümseyerek.Öptü,gıdıkladı,güldürdü.Kızıyla beraberken tatlı yemiş gibi olurdu yüzü. Seyran Hanım oturdu kanepeye,birası bitmişti,kalan fıstıkları yedi.Bekliyordu hala mesajına bir yanıt,bir tepki,güzel bir söz. Adam mutfaktan bir tabak alıp,yemek masasına yöneldi. Seyran Hanım pek beğenmişti yazdığı mesajı.Şiir gibiydi.Aynı mesajı bir iki yakın arkadaşına yolladı.Hemen geldi yanıtlar.Dedi ki bir arkadaşı “Coşmuşsun yine”.Diğeri dedi “Anlat hikayelerini dinleyeyim.”Bir diğeri “Ne güzelsin sen.” Ne güzeldi Seyran Hanım.Siyah gözlü,meraklı bakışlı.Duyarlı,duygulu.Bol köpüklü kahve tiryakisi.Gün batımlarının uslanmaz bira tutkunu. Becerikli.Dostlarıyla mutlu.Bir dibe dalıp,bir suyun yüzüne çıkan balıklar gibi yaşardı hayatı.Telaşlı. Sabırsızdı Seyran Hanım,hemen hallolmalıydı işler. Ama kocasına yolladığı mesajların yanıtlarını yıllarca bekleyecek kadar da sabırlıydı. “Arkadaşlarıma da yolladım sana yazdığım mesajı.Ne güzel şeyler yazmışlar,çok beğenmişler.” “Hı hı”dedi kocası. Aradan epeyce bir zaman geçti.Sahne aynıydı,oyuncular aynıydı,diyaloglar aynıydı.Ama başrol oyuncusunun alnını saçından düşen bir tutam süslüyordu.Ve galiba renkler de farklıydı. Küçük kızları uyumuştu. “Yarın ki maçı yalnız izlemeyelim.Derbi maç bu.Bir kaç arkadaş çağıralım,olur mu?”dedi kocası. “Tamam”dedi Seyran Hanım. Kocası yemeğini yedikten sonra gazetesini aldı eline.Televizyonu da açmayı ihmal etmedi.Zaman usul usul ilerledi. Seyran Hanım,biraz televizyon izledi,biraz kocasını…Sonra döndü ve kendisine baktı. İlk kez anlamıştı mesajlarının yanıtsız kalmadığını.Bu adam yıllardır aslında vermişti tüm mesajlarının yanıtlarını. O günden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.Sahne aynıydı,oyun aynıydı ama oyuncular bu oyunu artık farklı yorumluyorlardı. Yine eskisi gibi içti bol köpüklü kahvelerini,pişirdi mutfakta ağlayarak yemeklerini.Ama kocasına bir daha hiç mesaj yollamadı. Şaşırmıştı kocası. Artık ne mesaj geliyordu ne de sitem eden vardı.İşten geldiğinde hoşnutsuz durmuyordu,yüzünü ekşitmiyordu ama, artık mesaj yoktu.Çok yalvardı,“Ne olur son bir mesaj yaz,söz yanıtlayacağım”dedi. Ama Seyran Hanım’ın düşmüştü bir kere alnına bir tutam saçı.O bir daha kocasına hiç mesaj yollamadı. 22.Ekim.2008,Çarşamba İzmir
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilal fırtına, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |