Bir masa... Masada anlık fotoğraflar... Bir kadın ve üç adam... Devrilen ince belli bardak mı yoksa kadın yüreği mi anlamak zor. Masada ağır bir travma... Kadın çayın deminde bir silüete dönüşmekte. Kadın ince belli bir bardak mı koyu demlenmiş bir çay mı kimse bilmemekte. Ortalık bir duygu hali. Duygular ise şaşkın ve üzüntülü. Bir ressam yüreğinde, adam portresi açık arttırmada. Kadın duygularının rengini adamın utancına katmakta. Adam utancından kırmızı olmak üzereyken, kadın o renkten adama karanfiller sunmakta. Kadın tıpkı bir metropol. Herkese imkanlarını sunmakta. Adam metropolün sanat galerisine sığınmakta. Kadın, adamın utancını sergilemekten korkmakta. Onu sanatçı kanatlarının altına almakta. Bir masa, devrimin adı çay ve bardak. Çay bir imge olarak bardaktan taşmakta. Bir sıcaklık ortalığı kavurmakta. Kimse kavrulmamakta. İnsanlık bir bardağı ince belinden kavrayarak dans etmekte. Dans bir yudum bardakta. Sözcükler ahenk içinde dudaklardan çıkmakta. Kırılan bardağın ardından çay dökülmekte; ama kan akmamakta. Bir masa... Masada dostluk, insancıllık ve güzellik oturmakta. Sandalye bir vazo, demet demet bir kadın sandalyede oturmakta. Her yerde kelebek nefesi. Masa gayet mülayim, insanlığı masaya yatırmakta. Masa örtüsünde kadın... Masanın orta yerinde kadın... Kadın şiir tadında masada. Yürekler tok. Duygular masanın kenarından şelale gibi akmakta. Islanan yün, kağıt, çanta bir hegemonyanın içinde. Bu masada nesneler değil, bilgi, zeka, akıl insana yön vermekte. Zeka, akıl, bilgi masaya yumruğunu vurmakta. Kadın nokta, adamlar virgül, yeni bir insanlık tarihi yazılmakta. Gözler birbirine kenetli, bakışlar karanfil renginde... Karanfil ilk defa ağlamamakta. Gözyaşına dokunan dostluk eli, bir defa daha kazanmakta. Kazanan yüreklere bozuk para gibi akmakta. En büyük zenginlik, duygu zenginliğidir dercesine, bütün nabızlarda aynı ses. Yürek gümbür gümbür yaşama ve dostluğa açılmakta.
BU YAZIYI ARKADAŞIM ESRA AL HANIMEFENDİYE ARMAĞAN EDİYORUM.