Yüzümde düşüp kalkmanın kan izleri. Yüzümde adını bile bilmediğim insanların hayatıma girip çıkarken bıraktığı ayak izleri. Ben bu şehrin halkını yüzümdeki ayak numaralarından tanımaktayım. Ben bu şehrin insanını bir tükürük gibi yüzüme fırlatılmasından, bir tekme gibi, bir tokat gibi yüzüme vurulmasından tanımaktayım. Biri seni üzüyorsa başkasını mutlu ediyordur sözüne istinaden ben bu şehrin insanlarını başkalarının yüzüne gülerken tanımaktayım. Bu şehrin insanları yabancı bir melodi gibidir kulaklarımda. Bu şehrin insanları kuru bir dal görüntüsüdür gözlerimde. Bu şehrin insanları acı bir tattır dudaklarımda. Bu şehrin insanları yüzüme vurulan bir tekmedir aslında. Ben bu şehrin yollarında kırık cam şişesiyim. Yerlere dökülen kadehlerin köpüklerindeyim. Uzaktan duyulan hüzünlü bir şarkı gibi bu şehrin duvarlarına çarpıp durmaktayım. Sarhoşum şehrin karanlık sokaklarında. “Ey aşk! Ne olur bükme boynunu, gafiller seni ayaklar altına alsa da cevherliğinden bir şey kaybetmezsin... Oysa neye talipsin, nerelerde tüketilmektesin... Elmas çamura düşse de elmastır iyi bilirsin! Olsun, o kadar insan içinde biri dahi seni yaşasa yeter bilmez misin?” diyerek bağırmaktayım. Tüm şehir tekme tokat üstüme varmakta. Bir insan bile yardımıma koşmamakta. Bir sevgilim bile bu şehirde bulunmamakta. Bu şehirde bir kişi dahi olsa beni anlamamakta. Aşığı sevgili tartar. Ben bu şehirde çok değersizim. Bir elmas olsam da, benim ayarımda kimse yok bu şehirde. Bu şehrin evlerinin balkonlarında tenekeden saksılar… Saksılarda hüzünlü sardunyalar… Bu şehrin bacalarında Leyla’nın evinden tüten duman yok. Bu şehirde herkes aşk ateşiyle tutuştuğunu söylerken, bu şehrin sokaklarında Leyla’dan ve Mecnun’dan iz yok. Bu şehrin insanları bir tekmedir böğrüme inen. Coptur, kelepçedir bu şehrin insanları. Bu şehir bir zindandır bana. Bu şehrin zindanlarında Yusuf’tan iz yok. Ah! Bu şehirde aşktan anlayan yok. Bu şehir bir çöplüktür denize dökülmüş. Bu şehirde aşkın mavi rengi yok. Her yerde kedi, köpek çok. Bu kadar acıya kim dayanır? Bir şehir halkı bile olsa bu kadar acıya baş kaldırır. Gel gör ki acı, bu kadar acıya dayanamayacak insanlardan bana yaşatılır. Ben bu şehrin sokaklarına uzak iklimlerden gelen bir kum fırtınasıyım. Kimle göz göze gelsem bir daha göz kapaklarını açmamakta bana. Oysa merhametli bakışlara açım. Şehir tüm kepenklerini kapatmakta bana. Yüreğimde aç bir bebeğin duyguları… Ah! Bu şehirde anne diye bağıracağım kimse dahi yok. Bu şehir başlı başına babamın mezarlığı… Hem yetimim hem öksüz bu şehirde. Kimseden ne alacağım var ne vereceğim var. Faturamı kesmiş bu şehir. Bu şehirde yaşamak sadece bana pahalıya mal olmuş. Bu şehirde kanım donmakta. Oysa gökyüzü alabildiğine aydınlık ve sıcak. Yaşamak bana kar yağdırırken, kimsede bembeyaz gülüş yok. Ben bu şehirde dudaklardan sarkan buz kalıplarıyla donmaktayım.