Gerçek bir sevgide diğer insanın iyiliğini istersin. Romantik sevgide diğer insanı istersin. -Margaret Anderson |
|
||||||||||
|
Yusuf emmi, altı kardeşin okur yazar olan tek ferdidir. Biz amca çocukları, onu hep “Yüsü’emmi” bildik. Yeğenlerin dışındakiler ise, Yusuf Ağa. O tavırlarıyla, bakışıyla, yürüyüşüyle, konuşmasıyla gerçekten bir ağa idi. Esasında Karadeniz’de herkes “ağa”dır. Zengin fakir, eğitimli eğitimsiz herkes başına buyruktur. Yaşam itaat üzerine kurulu değildir. Oysa, doğu bölgelerinde yörenin en ileri gelenine ‘Ağa’ denir. Ağaya biat ederler. Ağa ne derse o olur. Amcamıza lakap olarak, Liflo/Lifloğlu derlerdi. Bu lakap neden verildiğini bilmiyorum, mutlaka bir nedeni vardır. Yörede çok kimsenin bir lakabı vardır. Çocukluk anılarıma, göz attığımda Karamanlı köyünde dört kardeşin birlikte oturduğu bir ahşap eve (örtmealtı) uzanıyorum. Bir odada Yusuf, diğer odada Ali Osman emmimler otururdu. Evin iki odası bize aitti. Babam, evimizin bir odasını rahmetli İbrahim emmimin oğlu geçen yıl o da rahmetli olan Ethem Ağbiye oturması için vermişti. Ethem Ağbi ve eşi Dilber abla daha sonraları Almanya’ya gitmişti. İki amcamın ayrı evleri vardı. Evin alt katı tam dı. Ben o evin ayvanından kayaların üzerine düşmüş, kan revan içinde kalmıştım. O halimle, kafamdaki babama ait kasketi aşağıda bırakmayıp, eve getirdiğimi gören evdekiler bu halime bakıp, hem gülmüş hem de canları sıkılmıştı. Karamanlı’nın hemen hemen her yeri de taşlık kayalıktı. Tarlalardan sanki taş biterdi, topla topla bitmez. Oturduğumuz evin arkasında, komşu ev ile bizim evin arasında boş bir alan vardı. Büyüklerimiz, buraya “Evliya “ derlerdi. Çevre de çok miktarda akasya ağaçları vardı. Evimizin yakınında ahşap bir cami vardı. O camide, duaları ve ilk dini bilgileri öğrendik. Tekrar, Yusuf emmime gelirsek, kardeşlerin en büyüğü, en akıllısı, en sağduyulusu, en zekisi o idi. Zaman zaman bunun tersi davranışları da sergilediği olurdu: Bafra’da bizim evde Televizyonu izledikten sonra evine gittiğinde; “Kadir’in evini gavurlar basmış.” diye söylediği hala dillerdedir. Bana’da birkaç defa, “Dün akşam Ecevit’le konuştum, ona dedim ki;…. “ şeklinde konuşurdu. Ne zaman? Nerede gördün konuştun? diyerek sorduğumda: “Televizyondan konuşuyoruz da.” derdi. Nasıl konuştuğunu sorduğumda cevabı şu olurdu; “İşte… televizyondan basbayağı konuşuyoruz!” Elinde hep kağıt kalem olurdu. Hesap kitap adamıydı. O esasında kardeşlerine bir babanın sorumluluğunu da taşımış bir zattır. Altı kardeş doğru düzgün bir baba görmemişler. Yaşları çok küçükken, babaları Düzce’ye gitmiş, orada evlenmiş ve orada kalmış. Muhtemelen, “Düz” soyadı, Düzce ilçesinden esinlenerek almışlar. Bu altı kardeş, bir gün bir güzel haber alırlar; uzun yıllardır, görmedikleri babalarının geleceğini öğrenirler. Çok sevinirler. Babaları bir akşam üzeri, yağız bir atın üstünde gelir. Çok mutlu olurlar. Babalarına kavuşurlar. Fakat bu sevinç uzun sürmez. Aynı günün akşamı bir haber gelir. Gece olunca babalarının üzerindeki takım elbisenin, birileri tarafından alınacağını söylentini duyarlar. Babalarının üzerinde yeni ve zamanına göre gösterişli bir takım elbise vardır. Bu elbise o zamanın beylerinden birinin dikkatini çeker ve o elbiseyi almak istediğini yakınlarına söyler, işte bunu duyarlar. O gece hiç uyumazlar, Dedemiz o gecenin sabahında, Düzce’ye dönmeye karar verir bizimkiler. Babalarını Fatsa’ya kadar yolcu ederler. Ağbi Yusuf, o evin en büyüğü olarak büyük sıkıntılar çeker. Bunlar davar sürüleriyle dolaşırlar, yaylacılık yaparlar. Otoriter bir anneleri vardır. Yıllarca, yaz aylarında Çarşamba’ya göç ederler. En yakın arkadaşı sıgarasıydı. Birinci sıgarası içerdi. Ağzında genellikle bir sıgara olurdu. Sıgara kanser yapıyor şeklinde bir haber veya söz duysam Yusuf emmim aklıma gelir. Rahmetli ömrünün son anına kadar sıgarayı bırakmadı. Gayet dinç ve çevikti. Askerlik anılarını anlatmayı çok severdi. Şeyh Sait isyanın bastırılmasında bizzat görev almıştı. Askerde Topçu çavuşu olduğunu, eski yazıyı orada öğrendiğini söylerdi. Askerlik yaptığı, 1925’li yıllarda Doğudaki ayaklanmaların bastırılmasında görev almıştı. Fatsa Askerlik Şubesine defalarca onun adına dilekçe yazmıştım, ancak bir kayıta rastlanmadığını belirten bir yazı almıştık. Oysa o bizzat isyanın bastırılmasında görev almıştı. Hiç olmazsa bir miktar gazi maaşı alır diye umut ediyorduk. Olmadı. Hiçbir sosyal güvencesi yoktu. Yazları Perşembe yaylasına kışları da Bafra’ya taşınıyordu. 1990 veya 1991 idi; Perşembe yaylasındaki evi yıkıldı. Ben bu evin yıkılışını gördüm. Kendisi ortalıkta yoktu. Aybastı Belediyesi’ne ait Ecevit’in partisinden seçilen Belediye Reis’inin olduğu bir dönemdi. Halkçı Belediye greyderi, altı ahır üstü ev biçimindeki ahşap evini acımazsızca yıktı. Ev, odun yığını haline aldı. Kendisinin bu olaydan haberi bile yoktu. Sonra kendisi geldi, kızdı, ağladı. Daha sonraki yıllar kendisi gelemedi. Sonra kızı-damadı bir ev yaptırdı fakat o evde hiç oturmasına ömrü yetmedi. 1994 yılında Bafra’da vefat etti. Ben kendisinin konuşmalarını uzun uzun kamerayla çekmiştim. Şimdi o kaseti koyup da o görüntüleri izleyemiyorum. Yüreğim elvermiyor, üzülüyorum. Seyredemiyorum. Yayla’ya gittiğimde, ben kendisini kahvede çoğunlukla kağıt oynarken görürdüm. Düz sülalesi eskiden konar göçer bir yaşam sürermiş. Hayvan sürüleri önlerinde; atlar, eşekler, koyunlar kuzular yayla kışlak dolaşırlar. Bir yerde kalmaktan hazetmezler. Sıkılırlar. Ekip biçmezler. Bu yüzden Bafra’da tarla bağ bostan işlerinde bir yere gelememişlerdir. Mülkiyet kavramı gelişmemiştir. Yerleşik kültüre geçeli 100 yıl bile olmamıştır. Aralarında ki geçimsizlik kavgalar hep bu yüzden olmuştur. Onlar paylaşımcı, ortak yaşamın içinden gelmişlerdir. Bölmeyi, sınır koymayı becerememişlerdir. Bizim sülale kavgayı gürültüyü çok sever, normal bir konuşma biçimi yoktur, hep bağırarak, sanki kavga ediyormuşcasına konuşurlar. Öyle sessiz sakin, şöyle ağız tadıyla sohbet etmezler. Zaten hep gerek kendi içlerinde gerekse başkalarıyla da hep kavga ederek geçmiştir ömürleri. Bu durum bizlere, çocuklarımıza da yansımıştır. 1970 veya 71 yılı olmalı, bir haziran ayının bir akşamı, Durmuş agam bize gelmişti, hoşbeşten sonra Babama şöyle dedi; “Gadir ağa, sen şu 60 lirayı veremicen herhalde, Cemil Bizim mallara baksın da ödensin bari.” Babam bir bana bir Durmuş ağaya baktı. Hiç konuşmadı. Ben hemen; tamam, ben mallarına bakarım dedim. Bu bir nevi çobanlık için teklif idi ve ben bunu kabul ettim. O yazın Durmuş Agamlar da iki ay kaldım, mallarına baktım. Böylece borcumuz ödenmiş oldu. Yusuf Amcamın tek kızı, nur içinde yatsın Durmuş Erdem İle evliydi. Durmuş Ağbi İyi bir insandı. Bafra-Doğanca köyü Camii’sinin yapımında büyük emeği ve katkısı vardır. Hayırsever kalp kırmayan bir insandı. Zaman zaman hayvan alım satımı yapardı. Cuma günleri kasaplık yaptığı da olurdu. Yazımı yaşanmış bir hikaye ile bitireyim. 1965 yılında Bafra ovasında çok iyi buğday olur. Esen yel buğday başaklarını bir sağ bir sola savurur. Bostan tarlaları bereketlidir. İşte böyle bir dönemde. Düz sülalesi ve Erdem sülalesindeki yeğenleriyle ovaya giderler. Satın alacakları tarlaları dolaşırlar. Kendileri gitmeden namları gitmiştir Bafra’ya. Bir evin önünde kadınlar oturmuş laflıyorlarmış. Ekin tarlaları arasından bizimkileri görmüşler. Kadının birisi; ‘bir kel” demiş, diğeri ‘iki kel’ demiş, bir diğeri ‘üç kel’ demiş bir başkası ‘dört kel’ demiş, bir başka kadın da, saymayın ‘bunların hepsi kel’ demiş... Ben kel sülalesinden olmakla, hep gurur duydum. İyi ki varlar. Kemal Düz 13 Ocak 2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |