"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Güzel ülkemin onurlu ve çileli halkı! Yine bir Tarih Bize Ne Anlatıyor köşesinde beraberiz. Bu hafta son günlerin en popüler konusu ile ilgili bir şeyler yazayım istedim. Malum hiç gereği yokken oldukça gergin günler geçiriyoruz. Kısır tartışmalarla vakit kaybediyoruz Türban mı Başörtüsü mü diye. Bu konuyla ilgili birçok şey yazıldı çizildi bakalım tarih ne diyor? Kulak verelim belki cevap basittir yeter ki uzlaşmak isteyelim değil mi? TÜRK TARİHİNDE TÜRBAN VAR MI? Orta Asya da kurduğumuz Hun, Göktürk, Uygur ve diğerleri türban yok! Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu yok, beyliklerde yok. Birçok konuda Siyasal İslamcıların referans aldığı Osmanlıda yok. (son Osmanlı padişahı ve Allahın yeryüzündeki temsilcisi kabul edilen halife ailesinin fotoğrafları aşağıda )Yani resmi olarak yaklaşık 3 bin yıllık gayrı resmi 10 bin yıllık Büyük Türk tarihinde türban var mı? Cevabı siz verin. Peki Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim de var mı? yok! Örtünme ile ilgili şu hükümler var : Ahzâp Suresi 59. ayet şöyledir: “Ey Peygamber hanımlarına, kızlarına, müminlerin kadınlarına söyle, dış esvapların üzerlerini sıkıca örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır.” Nisa suresi: Başörtüsü olarak kullanılan kelime Arapçada “h-m-r” kökünden gelen “humur” kelimesidir. Humur örtü demektir. “Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar” ibaresinden büst bölümü örtülürken, belki rüzgardan ve soğuktan korunmak için başın üzerinden omuzlara ve büste atılan bir örtü olarak düşünülse de bu tasvirden hiçbir şekilde baş örtüsü anlamı çıkmayacaktır. Çünkü ayet, saçları değil doğruca göğüs yırtmaçlarının üstünü işaret etmektedir. Zira erkek tarafından çekici bulunan, cinsel bir uyarı olarak algılanan, kadının saçı değil, kadının yarısı elbise tarafından gizlenmiş göğüs yuvarlağı ve göğüs çatalıdır. Zaten cinsel uyarı unsuru kadının saçı olsaydı, kanımca Yaratan, kadının saçını değil, erkeğin gözünü örterdi, herhalde bir göz örtüsü veya yarım at gözlüğü ile. Bu ayette dikkatleri çeken ikinci kelime Arapça “ziinet” Türkçe “ziynet” kelimesidir. Ziynet kelimesi, kadına mahsus kıymetli unsurlardır. İyice düşünüldüğünde, ziinet kelimesi süs ve takı manasına gelirken, kadına mahsus kıymetli unsurlar babından, kadının yüzü, saçları, göbeği, sırtı, bacakları, göğüsleri ve kalçaları manasına da kullanılmaktadır. Bu ayette ise kadınların bedenleri ve cinsellik mevzu bahis olduğundan, burada ziynet, “göğüsler ve kalçalar” manasında kullanılmış olmalıdır. Halbuki, başörtüsünü dinsel bir kapanma emrinin sonucu olarak kullanıldığını savunan kesim “humur” sözcüğünü “başörtüsü” olarak algılayıp, “ziinet” sözcüğünü de “saç” olarak yorumladığında, ki birçok tefsirde “saç” manasına kullanılmıştır, ayetin o kısmının tercümesi de şu şekle dönüşmektedir: ……..Görünen kısımlar müstesna, ziinet yani saçlarını açmasınlar. Humur yani başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. ………Kuran ayetinde ’başörtüsü’ diye bir kelime geçmemektedir. Buna rağmen tüm Kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde Kuran ayeti ’başörtüsü’ olarak çevrilmiştir. Halbuki ayette geçen "HIMAR’ kelimesi ’Baş örtmek’ anlamında değil, sadece ’örtmek’ anlamına gelmektedir. Eğer, herhangi bir şey örtülecek ise. O şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin masa örtüsü derken, örtmek kelimesinin yanına masa kelimesinin gelmesi gibi, başörtüsü dendiği zaman da "örtmek" ("hımar") kelimesinin yanına "baş" ("re’s") kelimesinin ’hımarü-re’s’ şeklinde gelmesi gerekir. Ayetteki ’hımar’ (’örtü’) kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime ’cuyub’ kelimesidir ki, ’yaka’ veya ’göğüs’ anlamına gelir. Çünkü, aynı kelime ’cuyub’ bir başka ayette (28:32) Hz. Musa’nın ’göğsüne/koynuna elini soktuğu’ şeklinde geçer. Yani, ’cuyub’ kelimesi, ’hımar’ örtmek kelimesi ile kullanıldığı zaman ’bihumûrihinne ala cuyubihinne’ başını örtmek değil, ’göğsünün üzerini örtmek’ anlamına gelmektedir. Geleneksel tüm yorumcular, Kur’an ayetini bilimsel bakışla değil de, birbirlerini taklit edip, ’Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’ diyerek ’Felyedribne’ fiilini de ’örtsünler’ diye tercüme etmişlerdir. Bu geleneksel yorumcular ’DaRaBe’ kökünden gelen bu kelimeyi burada, ’Başörtülerini örtsünler’ derken, bir başka yerde aynı ’DaRaBe’ kelimesini ’Kadınları DÖVÜN’ (Bak. 4:34) diye çevirmişlerdir. Özetle, Kuran’ın orijinal ayeti tüm açıklığı ile ortadayken, elverişli bir siyasal kullanım malzemesi olarak, sürekli gündemde tutulan başörtüsü, Kuran’ın değil, geleneklerin, kişisel görüşlerin dinleşmesinden kaynaklanmaktadır." (S. Evet görüldüğü üzere Kuran-ı Kerimin açıklaması da bu. Peki tarihte ve kutsal kitapta bile olmayan türban ne zaman ortaya çıktı. Neden siyasal simge haline geldi. Neden ülkenin yığınla derdi varken sürekli gündemde tutuluyor ve neden çözülemiyor? Anlatalım. Birçok değerli yazar yazdı, anlattı; bir defada biz tekrar edelim iyice anlaşılsın. Yıl 1965 Şule Yüksel ŞENLER adında bir Türk kızı Saidi Kürdi talebesi olan ağabeyinin son arzusunu yerine getirmek için örtünmeye karar veriyor. Ancak çarşafı fazla gerici bulduğundan olacak elinden terzilikte geldiği için bu modeli icat ediyor. Başlıyor vakit kaybetmeden il, ilçe kapı kapı dolaşıp kadınları türban takmaya davet etmeye. (Bu arada Emine ERDOĞAN ile Başbakan R.Tayyip ERDOĞAN’ da onun sayesinde tanışmışlardır) buraya kadar sorun yok gibi görünüyor ancak zaman içersinde Türban başörtüsü gibi değil de siyasal İslamcıların bayrağı gibi algılanmaya başlıyor hem dinci çevrelerde hem de toplumun geri kalanında. (Zaten Başbakan 2008 de İspanya’ da siyasal simge olduğunu açıkladı ) insanların örtünmelerine kim ne diyebilir ki gibi liberal bir kolaycılığa kaçmayalım. Kimse kimsenin örtünmesine karışmıyor zaten herkes ibadetini yapmakta özgür. Ancak dinimin gereği diyerek tabansız bir iddia ile ortaya çıkıp Atatürk devrimlerini yıkmaya çalışılması bir Amerikan emperyalizmi projesidir. Bu ülkenin gerçek dindarları da ses vermeli artık. Bize dayatılan emperyalist isteklere hep birlikte karşı koymalıyız. Şuan herkes farkında ki ekonomik anlamda, sosyal anlamda, siyasal anlamda ve kültürel anlamda boyunduruk altındayız (işgal demeye dilim varmıyor ) aşağıda Büyük Önder Atatürk’ün Balıkesir Zağanos Paşa camisindeki nutkunu okuyacaksınız. Ona dil uzatan ve dinsiz demeye kadar varanlara kendi sözleriyle nasıl cevap veriyor yorum sizin! Ayrıca türban ile ilgili birkaç resim var kararı herkes vicdanında verecektir. Biz tarihten örnekler verdik yerimizin yettiği dilimizin döndüğü kadar. Okuyucularımdan ricam şu İslam’ın evrenselliğine ve Yüce Türk milletinin sağduyusuna olan inancınızı kaybetmeyin biz defalarca neler yapabileceğimizi kanıtlamış bir milletiz… Ve Yüce Allah bizleri uyarıyor; (MÂİDE suresi 77. ayet) De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın” Aşağıda birde kronoloji bulacaksınız Saygılarımla! Kronoloji 1- Osmanlı da ilk yasak 1725'te çıkarıldı. "Günlük kıyafetlerinin şeriata uygun olması devlet namusu gereğindedir. Fakat savaşlar yüzünden çok önemli işlerle uğraşılırken bu husus ihmal edilmiştir. Bazı yaramaz kadınlar bunu fırsat bilip sokaklarda halkı baştan çıkarmak için aşırı süslenmeye başlamışlardır. Yeni biçimlerde çeşitli esvaplar yaptırmışlardır. Hıristiyan kadınlarını taklit ederek başlarına acayip serpuşlar geçirmişlerdir. Bundan böyle kadınlar bir karıştan ziyade büyük yakalı ferace ve üç değirmiden fazla baş yemenisi ile sokağa çıkamayacaklardır. Feracelerde süs olarak bir parmaktan enli şerit kullanılmayacaktır. Bu yasakları dinlemeyecek olan kadınların sokakta yakaları kesileceği ve esvaplarının yırtılacağı ilan olunsun. Dinlememekte ısrar edenler yakalanıp başka şehirlere sürüleceklerdir." 2- 19. yüzyılın ortalarında kadınlar İstanbul'da çarşaf giymeye başladı. 1850'lerde Suriye valiliğinden dönen Suphi Paşa'nın karısı, İstanbul'da ilk çarşaf giyen kadın oldu. 3- Kamusal alanda başını örten ilk kadın olarak 1950’li yıllarda Dr. Hümeyra Ökten karşımıza çıktı. 4- İlk öğrenci ise İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini 1964 yılında birincilikle bitirmesine rağmen kürsüye çıkmayan Gülsen Ataseven’dir. 5- 1965 Şule Yüksel ŞENLER türbanı icat etti. 6- 1967 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinden Hatice Babacan(Ali BABACAN’ın halası) derse türban takarak girdi. 7- 16 şubat 1969 Amerikan 6.filosunu taşlamaya giden solcu gençler gerici güçler tarafından bıçaklandı. 8- 1971 müdahalesi sonrası İmam Hatipler açılmaya başlandı 9- 1982 darbesi sonrası din dersleri zorunlu hale getirildi 10- 1990 İlahiyat fakültesi hocalarından Bahriye ÜÇOK İslam da modernliği savunan fikirleri yüzünden bombalı suikast e uğradı 11- 2 Mayıs 1999 şimdiler babasıyla birlikte Yahudi kuruluşlarında yazılar yazan ABD vatandaşı Merve Kavakçı Meclise Türbanla geldi 12- Devamını biliyorsunuz 2010 Askerler 29 ekim Cumhuriyet Bayramında Cumhurbaşkanlığı resepsiyonuna katılmadı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Öner KARADAĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |