Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
TARİH BİZE NE ANLATIYOR? Merhaba değerli okurlar. Bu hafta sizlere yaşadıkları dönemin en önemli ozanlarından üç ayrı NESİMİ’yi tanıtmak istedim. Zaman zaman birbirine karıştırılan bu ozanların hayatlarının ve öldürülme nedenlerinin tarihin ibret alınacak sayfalarından biri olduğunu düşünüyorum. Anlatalım; SEYYID NESIMI (13… – 1417) Kalbim defter,dilim kalem yazarım Hakikat emrini duyaldan beri Yitirdim Leyla mı gurbet gezerim Mecnun gibi aşka uyaldan beri Bize dört kitaptan haber verildi Kamil olduk akıl başa derildi Kafir Şeytan merdut oldu sürüldü Hakkın dergahından sürelden beri Çıkınca Mihraca Hazret-i mam Diledi Mevladan ümmetin tamam Nur ile sarıldı bu cümle alem Saadet tacını giyelden beri Mahlasım NESİMİ, ismim Ali’dir Bu çarh dönmektedir,sanman halidir Şükür kalbim iman ile doludur Cürm-ü isyanımız bil-elden beri Öncelikle Alevi-Bektaşi kültürünün yedi ulu ozanından birisi olarak bilinir. 14. yüzyılın sonları ile 15. yüzyılın başlarında yaşamış Anadolulu Türk ozanıdır. Seyyit Nesimi’nin yaşamıyla ilgili birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar Nesimi’yi çeşitli yerlerde göstermektedirler. Latifi Tezkiresi onu “Bağdat’ta Nesim nahivesi’nde tevellüd etmiştir.” diye vermektedir. Yine bir başka kaynak ise ‘Irak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir, Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle Nesimi’nin nerede doğduğu kesin olmadığı gibi, doğum tarihi konusunda da net bir kayıt yoktur. Seyyid Nesimi’nin hayatı hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte doğum tarihinin 1339-1344 yılları arasında olduğu, idamının da 1417 yılında olduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerinde Hallac-ı Mansur’u andıran ifadeler kullanmasıyla idarecilerin tepkilerini üzerine çekmiştir. Nesimi’nin yaşadığı dönemde Azerbaycan’da Fazlullah Naimi’nin (1340-1394) kurucusu olduğu Hurufilik hareketi geniş ölçüde yaygınlaşmıştı. Nesimi Naimi’den öğrendiği Hurufiliği kabul etmiş ve bu tarikat uğrunda mücadele etmiştir. Bağdat’ın Nesim Kasabası’nda yetişmiş, Diyarbakır bölgesine yerleşen Türkmenlerdendir. Halep’te Hallac-i Mansur’un düşüncelerinin iz sürücüsü olduğu için kafir sayılıp derisi yüzülerek öldürülmüştür. Nesimi, Hurufi’dir. Fazlullah Hurifi’ nin görüşlerini benimsemiştir. Varlık birliği görüsünü savunan, kişi ile tanrı arasında bir nitelik yükleyen inanç arasında bağlantı kurar. Tanrının yetkin (Kamil) insanda görüldüğü tasavvufi görüsünü benimser. Baslıca eserleri Türkçe ve Farsça divanlardır. Azeri asilli Türkmenlerdendir. Katledilme sırasında rivayete göre derisi eline verilip giderken, Halep’in 12 kapısından ayni anda çıktığı görülmüştür. Yolda birisine “Gerçek Kabe’nin yolcusuyuz.” Elinde yüzülmüş derisini göstererek “İhramımız budur” dediği beyti meşhurdur. İmadeddin Nesimi veya Türkiye’de bilinen yaygın adıyla Seyyid Nesimi Sûfi, Halk Şairi. Şiirlerinde “Seyyid”, “Hüseyin” ve “Nesimi” mahlaslarını kullanmıştır. Türk Alevi nefeslerinde iki ad her zaman birlikte anılır. Ozanlar, araştırmacılar o iki kişiyi birlikte anmadan yapamazlar. Bektaşi tekkelerinde yine bunlarla ilgili anılar anlatılmadan, örnekleme yapmadan ne cem sürdürülür, ne de toplumsal bir olay öne çıkartılır. “Mansur gibi asılmak, Nesimi gibi derisi yüzülmek.” Tarih böylesine olaylara alışıktır. Bütün ozanlar şiirlerinde böyle büyük bir özveriden kaçacak kadar “Dar” kaçkını olamamışlardır. İşte Anadolu Alevi-Bektaşi felsefesinin oluşumu böyle başlamıştır. Direnci de bu ilkedir. Dokuz yüzlü yıllarda Bağdat-Horasan cephesinde oluşan tasavvuf okullarında aydın din adamı, reformist felsefeciler, tasavvufçular ortaya çıkınca, bunlar yaşamlarını her koşul altında koltuklarının altına alarak gezdiklerinin bilincinde ve direncinde yaşadılar. Gerçeği daha çok yüksek sesle haykıran Hallacı Mansur diğerlerinden daha cesur davranarak serini vermiştir. Onun fikirlerine katılan arkadaşlarının birçoğu hocaları, öğrenciler bu özveriden kaçındılar. Her ne kadar fikirlerine katılmış olsalar bile bunu açıktan savunamadılar. Eğer Hallacı’nın fikirleri savunucular tarafından destek görmüş olsaydı, aydın insan felsefesinin gelişimi, yayılımı, insanlığa getireceği faydalar hiçbir değerle ölçülemezdi. Bir daha Seyyit Nesimi’lerin derisi yüzülemez, Pir Sultanlar darağacında sallandırılamazdı. İşte tarihin “Tekerrüründe” dirençsizliğin, ikiyüzlülüğün ve dönekliğin acıları böylesine çektirilmiştir. Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır. Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, oranın insanıyla kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir. Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekânda kendisi için birçok şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte yaşamıştır. Örneğin Hacı Bektaşi Velâyetnamesi’nde de adından söz edilen Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücaeddinin tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri verilmektedir. Sultan Sucaeddin Veli Velâyetnamesi’nde Seyit Nesimi adı da böylece geçmektedir. Tebrizli, İranlı, Bağdatlı, Azerbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan Hurufilik koluna mensup olduğudur. 0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Eski kaynaklar Nesimi için şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek dereceli Seyyitlerdendir. iyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerinin gizemlerine iyi aşinalığı vardır.” derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip ve acaip bir as, ama kâmil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir diye tanımlamaktadır. Nesimi Fazullah Hurufi’nin halifesi olduktan sonra, onun fikirleri ışığında büyük ve uzun geziler yapmış, Hurufilik düşüncelerini yaymağa çalışmıştır. Hurufılik kural dışı kuran yorumu, şeriat ilkelerine açıkça karşı çıkan, kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir. Nesimi Hurufi düşüncesini üstadının ölümünden sonra geliştirmiş, Anadolu topraklarında yaymıştır. Fazlullah Hurufi’nin yüksek sesle söyleyemediği düşüncelerini Nesimi şairliğinin verdiği gücü de katarak en etkili şekilde dile getirıiıiştir. Kısa sürede Anadolu ve Asya topraklarında Nesimi İsmi yükselmiştir. Hurufihiğin kurucusu Fazlullah Hurufi’nin adı gölgede kalmış, kısa süre içerisinde unutulur olmuştu. Nesimi’nin ünü duygularının etkisi ile kölayca halk tarafından anlaşılır olmuştu. Nesimi büyüleyici etkisiyle herkesi kolayca etkiliyordu. Seyyit Nesimi sıradan bir ozan olmayıp, kendisini yetiştirmiş, hatta kendisinden önce gelen bütün ozan ve bilginleri incelemiştir. Hurufi düşüncesini Alevilik düşüncesini içerisinde eriterek, bu felsefeye çok şeyler kazandırmıştır. Nesimi hem Mevlana’yı, Yunus’u okumuş hem de onların şiirlerinde geçen Hallacı Mansur’a büyük bir hayranlık duymuştur. Hallac’ı gibi “Enel Hak” demekten çekinmemiştir. Yunus ve Mevlana’da var olan bilinci belleğine kazımış, bu fikirleri şiirlerinin derinliklerinde eritmesini bilmiştir. Dilde Türkçeyi kullanmış olmasına karşın Fars Edebiyatı tarzını da sürdürmüş, çoğu kez bu edebiyatın etkisinde kalmaktan kendisini kurtaramamıştır. Nesimi tüm edebi yapıtları okuyup inceler, yorumlarken kuranı yorumlayıp, reformist bir görüş ortaya atmıştır. 0 yüzden de kendisini “zındık” ilan etmekten çekinmeyenler onun aleyhinde propagandalar yaymış sultana şikâyet etmişlerdir. Bu yüzden Nesimi zaman, zaman halkın arasında saklanma gereksinimi duymuştur. Nesimi, diğer üstatlar gibi tanrının insanın içinde olduğunu, insanın tanrıyla bütünlük gösterdiğini kuran ayetlerine dayanarak ispatlamıştır. Kuranı körlemesine yorumlamanın, körlemesine okumanın yararı olamayacağını, onun bilinçli ve yorumsal bir tavırla okunması gerektiğini sık, sık söylemiştir. Nesimi’nin korkusuzca savunduğu fikirleri yüzünden her yerde aranmış, bulunduğu yerde şeriat hükümleri gereği ortadan kaldırılacağı sıralarda Anadolu topraklarında on yıldan fazla saklanarak fikirlerini ödünsüz biçimde Anadolu insanına, Türklere Türkmenlere ve diğer kavimlere anlatmıştır. Ankara Savaşı öncesi Anadolu Alevi Türkmenleri onu bağrına basmış, kendi görüşlerinden birisi olduğunu, Nesimi’nin de bir Alevi büyüğü ve öncüsü olduğunu çabuk benimsemişlerdir. Bazı kaynaklar Ankara Savaşı öncesinde Hacı Bayram Veli ‘nin kendisi ile görüşmek istemediğini söylerlerse de bu pek ispatlanmış bir şey değildir. Timur’un Anadolu topraklarına saldırısı sonucu birçok Hurufi halifesi de bu topraklardan Balkanlar tarafına kaçarken, Nesimi ne yazık ki Halep’e gitmiş, Halep topraklarında ölümün kucağına düşmüştür. Halep’te de düşüncelerinden taviz vermemiştir. Nesimi, hep zındıklıkla, sapkınlıkla suçlanmış, ancak onun görüşlerine kimse yanıt vermemiş, bu bilinçsiz, tavır Halep Müftüsü’nün caniane fetvasıyla derisi yüzülerek, canilerin ödüllendirilmesi yolu seçilmiştir. Halkın gözü önünde derisi yüzülerek ortalığa bırakılan Nesimi yine de düşüncelerinden ödün vermemiş, yüzülen derisini sırtına örtünerek Halep sokaklarında insanların korkunç bakışları arasında yürümeye devam etmiştir. Hatta şöyle bir söylenti kulaktan kulağa yayılarak bugünlere ulaşmıştır. Nesimi yüzülürken hıncını alamayan fetva müftüsü şöyle demiş “Bunun kanı pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir. Tam bu sırada Nesimi’nin bir parça kanı katil müftünün şahadet parmağının üstüne sıçramış. Meydanda bulunan halk, “Müftü Efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi gerekir.” Bunu duyan Katil Müftü Nesne gerekmez diyerek parmağındaki kanı yıkayarak ortadan kaldırmıştır. Bunun üzerine Nesimi şöyle seslenmiş Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz İşte inançları uğruna öldürülen insanların görüşleri, işte inançsızlıkları ve menfaatleri yüzünden yüreklerini başka zalimlere kiralamış insanlar. Bu insan manzaralarını tarih çok yaşadı. Nesimi’nin ölüm tarihi olarak 1417 kayda alınmıştır. Nesimi’ nin ölümü ardından Türkmen Alevileri “mehdi, Gayip Erenleri, tanrıya çekildi, gökyüzüne süzüldü, kendisine geldi, kendisiyle bütünleşti derken Halep’in on iki kapısından on ikisinde de aynı anda çıktığını söylemişlerdir. Bu kanlı ölüm onu ölümsüzleştirdi. Tekkesi ve türbesi derisinin yüzüldüğü yerdedir. Ölüm sonrası sevenleri onu öğretileriyle yaşattılar. Tekkesinde binlerce Nesimi yetişti. Derdim ondur, çün dokuz diyemem ağyare men Sekizinde kaldı aklım, yedisinde avare men Altısı mende var iken, beşten çekemem elimi Dörtte Hüda lütfederse, üçte buldum çare men KUL NESİMİ Ey Nesimi çün iki gönül hali değildir Anın için yalvarırım gece gündüz bire men Asıl adı Ali olan Kul Nesimi'nin yaşamı pek bilinmiyor. Cahit Öztelli'nin yaptığı son araştırmaya göre, "XVII. yüzyılın ünlü Bektaşî ve Hurufî şairidir. Soyu XIV. yüzyılın ünlü şairlerinden ve Yunus Emre izleyicilerinden Sait Emre'ye dayanır, iran Safavi şahlarının Anadolu üzerindeki egemenliğini sağlamak yolunda sürdürülen siyasal çabalara katılmış, bu yüzden Alioğlu ve Dedemoğlu'yla birlikte kovuşturmalara uğramıştır. Sonunun nasıl bittiğini gösterecek belge yoktur." Kul Nesimi'nin doğum yeri ve yılı gibi ölüm yeri ve yılı da bilinmiyor. Ancak şiirlerinden 1668'de sağ olduğu, Bektaşiliğe bağlandığı, sağlam bir öğrenim gördüğü, tasavvuf ve din konularını iyi bildiği anlaşılıyor. Aşağıdaki dizeler Bektaşiliğinin kanıtıdır: Meşrebidir herkese yâran dur Bektaşiler Kimse bilmez sırlarını seyran olur Bektaşiler Biz târık-ı Bektaşiyiz zikrederiz Hakkı biz Kul Nesimi'nin hem hece, hem de aruzla şiirleri vardır. İki ölçüyü de beceriyle kullandığı, inancıyla sanatını atbaşı götürdüğü görülmektedir. Aşk konusuna da değinmekle birlikte, daha çok din ve tasavvuf inancını yansıtan lirik nefesleriyle ün kazanmıştır. Bunlardan bazıları bestelenmiştir. BEN YİTİRDİM BEN ARARIM Ben yitirdim ben ararım Yâr benimdir kime ne Gah giderim öz bağıma Gül dererim kime ne Gâh giderim medreseye Ders okurum Hak için Gâh giderim meyhaneye Dem çekerim kime ne Sofular haram demişler Bu aşkın şarabına Ben doldurur ben içerim Günah benim kime ne Ben melâmet Hırkasını Kendim giydim eğnime Ar ü namus şişesini Taşa çaldım kime ne Sofular secde ederler Mescidin mihrabına Yâr eşiği secdegâhım Yüz sürerim kime ne Gâh çıkarım gökyüzüne Hükmederim kaftan kafa Gâh inerim yeryüzüne Yâr severim kime ne Kelp rakip böyle diyormuş Güzel sevmek pek günah Ben severim sevdiğimi Günah benim kime ne Nesimî'ye sordular ki Yârin ile hoş musun Hoş olayım olmayayım O yâr benim kime ne KUL NESİMİ NESİMİ ÇİMEN Nesimi Çimen (d. 1931 - ö. 2 Temmuz 1993),Alevi Bektaşi halk ozanı. 1931 yılında Adana'nın Saimbeyli ilçesinde doğdu. Daha sonra tüm ailesiyle birlikte Kayseri'nin Sarız ilçesine yerleşti ve bir köy ağasının yanında maraba olarak çalışmaya başladı. Ağanın kızı Dilber'e aşık olunca, birlikte Kayseri'den kaçıp Elbistan'ın Sevdili Köyü'ne yerleştiler.[1] Anadolu Aleviliği'nin yoğun yaşandığı bu bölgede uzun süre kaldıktan sonra İstanbul'a taşındı. İşçi olarak Almanya'ya gitmek için çabaladı, fakat nefes darlığı olduğu için başaramadı ve ailesiyle beraber Osmaniye'nin Kadirli ilçesine göç etti. Bu dönemde yazar Yaşar Kemal ile tanıştı ve onun da yardımıyla bir fabrikada işe başladı.[1] Greve çıkan işçilerin başına geçince işten altıldı ve ailesinin geçimini sağlamak için ozanlığa başladı. 1967 yılında Tunceli'de sergilenen bir Pir Sultan Abdal oyununda oynayan ve deyişler söyleyen Nesimi, salonda olay çıkınca gözaltına alındı ve bıyığının yarısı tek tek yolunmuş bir vaziyette serbest bırakıldı.[1] Ailesiyle birlikte Zeytinburnu'nda bir gecekonduya yerleşti. Evinde konaklayanlar arasında Yaşar Kemal, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Harun Karadeniz, Yılmaz Güney, Mahzuni Şerif, Aşık İhsani, Emekçi ve Ali Özgentürk gibi isimler vardı.[1] Küçük yaşta türkü derlemeleri yapan Nesimi, topladığı folklor değerlerini radyo arşivlerine kazandırdı. Hatayi, Pir Sultan Abdal ve diğer usta ozanların nefeslerini söyleyerek kendisini tanıttı. Nefeslerini, türkülerini bağlama ile değil, göğsünde taşıdığı cura eşliğinde söyledi ve cura çalmada ün kazandı. Kendi yazdığı deyişlerini de okuyup söylemiştir. 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta, Madımak Oteli'nin yakıldığı ve 35 kişinin öldürüldüğü Sivas Katliamı'nda hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. Balet ve müzisyen Mazlum Çimen'in babasıdır. BARIŞ GÜVERCİNİ Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Barış güvercini uçsun Dünya da Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin Dünya cennet olsun yaşasın insan Gelin barışalım dökülmesin kan Son bulsun savaşlar kesilsin figan Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin İnsancıl insanlar barıştan yana Ancak zalim olan kıyar insana Barış aşkı yayılmalı cihana Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin Nesimi der ki ey füze yapanlar Acımasız zalim cana kıyanlar Bırak ey yaşasın bütün insanlar Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin Son söz : değerli okurlar inandığı değerler uğruna ölen insanlar anlamak isteyen herkese yol gösteriyor. Artık ders alalım ve bitsin bu yağlı kuyruk savaşı bitsin bu bezirgan saltanatı! Saygılarımla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Öner KARADAĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |