..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tanrı insanı yarattı, insan da sanat yapıtını. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Arzu Kulaç Sevimli




24 Kasım 2010
Dert Yok Hem Dert Çoooook  
Arzu Kulaç Sevimli
ÖrtmNim sEn Bize oKuMA YzMa ÖretTİN. S.s by XD” “Hay öğretmez olaydım. Kiiim ben mi! İyi de yavrum ben senin okuyup yazdığın dili bilmiyorum ki! Sonra parmak kaldırmadan ulu orta feyzbOkıma niye yazıyorsun çocuğum? Velilerinize söyleyin beni arkadaş listelerine eklesinler. Tüm “Gayret ederse başarabilir”lerimle, “Aslında çok zeki ama çalışmıyor”larımı geri alacağım. Ayrıca öğretmenler gününü kaldırdım takvimimden zira ben artık “örtmen” değilim. Evet… Hem klasik hem de zincirleme bir trafik kazasında meslek aşkımı kaybettik… Cenazede öğrenci, öğretmen, idareci, eş dost, müfettiş olmadığından imamın; “Merhumu nasıl bilirdiniz” sorusunu tek bir ağızdan cılız bir sesle“ İyi bilir idik” diye cevaplayarak gömdük müteveffayı. Dilek, şikâyet, kırpık kelime, solmuş çiçek masrafı yapmayın çünkü hak etmiyor. Zaten son nefesinde o da“hakkım varsa helal hoş etmediğimi söyle” dedi ve cümle sonuna gülümseme işareti eklemedi.


:BEIB:
Son yıllarda içimde ilkel ve çocuksu bir şiddetin büyüdüğünü hissediyorum. Daha az önce balkondan bakarken ilerde yeni yapılan sahil duvarı artıklarıyla, aynı sahil duvarını yıkmaya çalışan dört genci evire çevire pataklarken yakaladım kendimi. Düşümde. Çocukken ısırdığım bir düzine akrabam ve birkaç deste arkadaşım hala taşıdıkları diş izlerimi her karşılaşmamızda gözüme sokmasa süpürgeme atladığım gibi... Hayır! Hayır, on dört yaşımda bıraktım ben insan yani et yemeyi! Yoksa sadece hayvan yemeyi mi bırakmıştım? Hatırlayamıyorum ki… Galiba ne söylese güzel söyleyen atalar haklı yine. Ne doğru demişler “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur ” diye.

Çocukken ebat olarak yaşıtlarımdan hayli küçüktüm. Yani şimdi nasıl ki onlar kırklı yaşlarında, ben yirmili yaşlarımda görünüyorum işte o günlerde de yaşıtlarım on yaşında görünürken, ben beş yaşımda görünüyordum! (Kaşınan ve coşan yazganı arkadaşları topuğundan vururlar)Neyse… Bu sebeple hiç arka sırada oturup hayale dalma ya da haylazlık yapma şansı vermedi bana hayat! Yani öğretmenlerim. O kadar ki orta üçte bile yani yaş itibariyle eşek kadarken; matematik öğretmenim tarafından kucaklanıp öğretmenler odasına götürülmüşlüğüm “şu şirinliği bakın” denilerek diğer öğretmenlere gösterilmişliğim, kedi yavrusu misali sevilerek utandırılmışlığım, sirk maymunu gibi seyredilerek sıkındırılmışlığım vardır. Hayatımın en öğretici dayağı da; lisede ilk ve son kopya teşebbüsümde, kâğıdın değiştirilirken çıkardığı hışırtıya dönüp, onu havada yakalayan İngilizce öğretmenimizce pay edilen; ben deyim üçer, siz deyin beşer tokattan hisseme düşen dayaktır. Canımın ve gururumun acısını hatırlamıyorum bile ancak ne zaman samimiyetle seven ve güvenen birini hayal kırıklığına uğratmaya kalksam, ne zaman dürüstlükten sapsam, öğretmenimin sesi yankılanır vicdanımın duvarlarında hala. “Hem de en sevdiğim, en güvendiğim öğrencilerim”

Bu olaydan sonra bana; “Hem suçlu hem güçlü olmak” öğretilmediğinden olmalı, eve gider gitmez ayılıp bayılarak öğretmenimi aileme şikâyet etmedim. Babam müdürü ya da öğretmenimi arayıp benim yanımda onlara hakaret etmedi. Sabah ailecek okulun kapısında bitmedik. Okuldan çıkıp müdürlüğe gitmedik. Bakanlığa isimsiz mailler atmadık. Zaten o zamanlar şimdide olması gerektiği gibi; anne, baba, çocuk, yedi sülale hep bir ağızdan, haklı haksız demeden, uluorta öğretmenin arkasından veya yüzüne karşı çemkiremeyecek kadar cahildik. Çünkü eskinin ebeveynleri çocuklarının saygı duymadıkları bir öğretmenden hiçbir şey öğrenemeyeceklerini sezecek kadar hisliydi. Hemen hepsi, öğretmene yapılan saygısızlığın bedelini ilerde hem kendilerinin, hem içinde yaşadıkları toplumun fakat en çok da çocuklarının ödeyeceği gibi boş ve batıl inançlara sahipti. Çünkü o zamanlar insanlar ya keldiler, ya fodul. Yani eğitimsizleri vicdanlı, vicdansızları eğitimliydi. Yani demem o ki insanlar şimdiki gibi hem kel, hem fodul değildi.

Tabi o zamanın öğretmenlerini de bir bakışta tanırdınız. Öyle şimdiki gibi Bakkal Hasan amcayla, Trikocu Selime teyzeyle, reklam yıldızı Ahu ablayla karıştırmazdınız. Sonra cüzdanı yine böyle yükte hafif olmasına rağmen, onurunun paha biçilmez bir ağırlığı vardı öğretmenin. O günlerde kimse öğretmenden elma pazarlar gibi kendini pazarlamasını beklemezdi. O okul senin bu okul benim gezip müdüre, diğer öğretmenlere, veliye, hizmetliye, öğrenciye kendini övmesini, beğendirmesini de. “Vay efendim öğretmen kimmiş, toz yutturacağım, asacağım, keseceğim” dedi mi biri, öğretmenden önce yüzlerce ses “Saygılı ol. O bizim kıymetlilerimizin harcıdır” derdi. Öğretmenin gözünü vara yoğa yırttırmak yürek isterdi. O göz bir kez yırtıldığında da kaçılacak delik aranırdı.Öğretmen doğrudan dönmez, bedeni ölür ruhu ölmezdi.

Ama bizde öğrenciydik canım. Şimdiki çocuklar gibi zeki değildik. Salak mıydık neydik, bunalım nedir bilmezdik! Anasınıfında obsesif, ilkokulda nevroz, lisede psikopat olmazdık. Büyüklerimiz bizle birlikte aynı yolda yürümekten, aynı asansöre binmekten korkmazdı. Saygısızlığımızı sevgisizliğimizi, çarpık, bozuk, eksik özelliklerimizi şeref gibi taşımazdık. Gereksiz bir utanma sıkılma duygumuz vardı. Zaten o zamanlar bize doğru şeyler öğretmiyorlardı ki. Demek ki toplum bu kadar bilgili, geniş ve hazır değildi. Hırsız, arsız, ahlaksız alkışlanmazdı. Hak, suçluda olsa yalnız güçlünün tekelinde olmazdı.

Aman canım bizimkilerde anne babamıydı! Mesela biz düştüğümüzde annelerimiz ağlamazdı. Babalarımız çantalarımızı taşımaz, bütün gün okulun bahçesinde bekleyip, bizi döven pis çocuklarla ya da onların babalarıyla kavga etmezdi.

Bırakın canım idare de idaremiydi o zamanlar. Bırakmazlardı ki sülalecek okulun bahçesine doluşalım. Çok merak ederim bizim müdürler ne sanıyorlardı acaba kendilerini. Ne okul yönetmeyi bilirlerdi ne işlerini. Her şeyi bakanlıktan beklemeyeyim; bari hizmetlinin, tamircinin, güvenlikçinin parasını yardımseverlerden karşılamaya çalışayım demezlerdi. Daha bir müdürümüzün bir öğretmenimizi şöyle ağız tadıyla tören alanında azarladığını, bir soruşturmada öğretmeninin arkasını bıraktığını görmedim. Hep de öğretmenin tarafı tutulmaz ki canım. Biraz eğilin öğretmenlerinizde eğilsin. Ne olacak yani, beliniz mi kopacak, değil mi?
Oysa şimdikiler öyle mi? Okulu mu zimmetlediler bunlara? Yok. “Okul sizin, bütçe sizin.Ya başınızın çaresine bakın ya bırakın” mı dediler? Sanmam. “Maaş alıyorsunuz. Devlet daha ne yapsın” mı dediler. Hiç değil. Sırf düşünceli olduklarından okulun giderlerini karşılamak için okullara langırt masası bile kurmuşlar. Bir yetkili de çıkıp " Nereye harcıyorlar" diye meraklanan masum çocuğa;" Aile birliği panosuna bakaydın ya çocuğum. Her gün kırıp döktüğünüz cam çerçeveye, bilgisayar parçasına para mı dayanıyor canım oğlum, biz veremiyoruz ama Allah cezanızı verecek yavrum. " diyemiyor. Tabi tasarruf için. Yoksa okulların kasası ağzına kadar dolu, her yerden yağıyor okullara. Zaten okul dediğinin ne gideri olur canım üç - beş yangın tüpü, iki cam, bir çerçeve, iğne, iplik, zımpara, kağıt dediğin kaç para? Ne de olsa çağ atladık biz eğitim zorunlu, üstelik bedava.

Çok şey kaybettirdi köhne anlayışlarçoook bizim kuşağa. Eğitim camiası bağış verenlere şirinlik yapsa, veliler şimdiki gibi her an, derslerde bile okulda bulunsa, anne baba nöbetleşe sınıfa dalıp terimizi silse, ağzımıza tost-cola-cips tıksa, elbet bizim aklımızda şeytanın bile aklının ermediği şeylere ererdi. Elbet bizim velimizde okula beş lira verip; öğretmene de müdüre de haddini on liralık bildirmeyi becerirdi. Acaba... Yani belki... Doğrusu pek de emin değilim...Ahir zaman öğretmenlerinin en başta kendilerine saygıları vardı. Onlara işini öğretmeye kalkmak en cahil cüretlisinin bile boyunu aşardı. Sonra ne haddimizeydi öğretmenle feyz arkadaşı olmak, elalemin kültürüyle ne güzel ziftlendiğimizi öğretmenin gözüne sokmak. Öğretmenin gölgesinde büyüyen dostluk ve güven başımızdan ziyadeydi. Işığı hepimize yeter, artardı. O zaman da her öğretmen kutsal değildi belki ancak öğretmenlik gerçekten kutsaldı.


DİP NOT
Takdir edersiniz ki eskiyle şimdi arasındaki “gel git” de "gerçek" yazganca parlatılmış, hem olumlu hem olumsuz özelliklere, eğitimin etkileştiği birey, unsur ve kimliklere olanaklar ölçüsünde makyaj yapılmıştır. Yazganın da yaşadıklarından öğrendiği bir şey var; "dünya gerçekle, gerçek hafif bir makyajla güzeldir."
Belki bende öğretmen olduğumdan; on yıllar sonrasında bile öğretmenlerimi çok sık anarım. Her birinin adları, yüzleri, sesleri capcanlı duruyor artık es vermeye başlayan belleğimde ve öğretmenlerimin hayatımda bıraktıkları izlerin birini bile kaybetmek istemediğim tümüyle gerçektir. Bu sebeple bu gün ben, ilk olarak başta İngilizce öğretmenim olmak üzere olmak üzere kendi öğretmenlerimin gününü kutluyor annem şahsında tüm emekli öğretmenlerin sevgili ellerinden saygıyla öpüyorum.
Ve tabii ki çağdaşlarım; birine hele de bana, bu çağda, bu olanaklar ve bu malzemeyle, bir harf öğretmeyi başaran deneyimli veya genç meslektaşlarım; ben sizin bir bu gününüzü değil, her gününüzü samimiyetle kutlarım…
Arzu KULAÇ SEVİMLİ
İzmir- 2010

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Kulakların Yürekleri Sağır !
Gönderen: Hulki Can Duru / , Türkiye
1 Aralık 2010
Doğruyu yazmışsınız.... Lisede çok değerli bir iki hocamız vardı. Ama çok kötü hocalarımız da vardı.... Ben bu vesileyle başka bir konuya değinmek istiyorum. Bulunduğum ilçede bir öğretmen evi var. Orada sabahtan akşama kadar oyun, iskambil tavla vs oynanıyor. Okuma ve kütüphane odası bomboş. Yani emekli öğretmenlerin bu haline üzülüyorum gerçekten. Bir şey yapmalı diye düşünüyorum. Esenlik :))

:: ...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
25 Kasım 2010
Tam anlamıyla ironik bir yazı olmuş. Yeri geldi kahkaha ile, yeri geldi acı acı güldüm.Bazı yerlerde ağlamam gerekiyor galiba diye düşündüm, ama gözümden yaş akıtamadım. Katılaştığım için kendime kızdım. Ancak bu yazıyı okurken çok haz aldım. İzninizle facebook'taki sayfamda paylaşacağım. Gerçi benim dostlardan pek fazla okumayı seven yok, ama belki birkaç kişi yakalarım umudundayım. İnsanlarımız okumayı değil galiba OKUNMAYI daha çok amaçlıyorlar? Selam ve saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Gram San_at Kadar

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Küfür Kii!
Bayram Gelir Neyime!
Taş Oldum Baş Yarayım

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İlk Roman [Öykü]
Bir Anlık Her Şeyin Olur [Deneme]
Seni Kayıramam [Deneme]
Ben Sen Mecnun Arasında [Deneme]
Kelimelerin Bittiği Yer [Deneme]
Yüreğinin Ayarına Su Katma Kayra [Deneme]
Kim Tutar Seni Be! [Deneme]
Yadırgama [Deneme]


Arzu Kulaç Sevimli kimdir?

Yedi kat kuştüyü yatağın altında olsa da bezelye tanesi ,bütün gece uyuyamayan prensesim hala.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Kulaç Sevimli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.