En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Uzun bir yolculuğun yolcusuyum. En gönüllüsünden. Didaktik bir misyon üstlendiğim/ her yıl biraz daha öğrendiğim, öğretirken. Eğitim ve öğretim denildi mi dayanamam, konuşurum. Ne varsa bugüne kadar topladığım hepsini dağıtırım. Sevgili Osman Tatlı’ nın bir kitap eleştirisi düşündürür kaç gündür beni. Nasıl bir yazma aşkı? Zaman bulup yazamadığım. Her gün belleğime kazıdığım. Haklı Değerli Osman Tatlı, o güzel biçemiyle olması gerekenle, olanı birbirine karıştırmamamız gerektiğini çok güzel vurgulamış. Eğitim-öğretim camiasının içinde içinde bir nefer olmak nesnelliği yakalamak için yeterli bir neden.Dün de böyleydi/ bugün de böyle dediğimiz ortak serzenişlerin yanında gittikçe değişen ve başkalaşanları görmek bence en önemlisi. Ben, kendine güven ve itibardan söz edeceğim. İnsanın kendine güven duymasında insanların değer verdiği –para, kariyer vb. – özelliklere sahip olmak sorunun başlangıcı.’Hiç olmazsa bir öğretmen olsun!’ anlayışı bu mesleğe verilen değeri yansıtır mı? Bu meslekteki insanların tavrı mı hazırlar bu değeri ya da değersizliği?.. Yumurta –tavuk meselesi….. Toplum olarak elbette ortak güvensizliklerimiz var, kendimize dair. Medeniyet merkezi (!) olana dek de sürecek görünüyor. Çocukluktan itibaren bastırılmış anne-babaların çocuklarıyken ; büyüdükçe bastırılmış büyükler olmamız için öyle çok nedenimiz var ki…Neden mi? Biz genel anlamda kendini sevmeyi öğrenememiş/ öğretilememiş insanlar topluluğu olarak gücü yetenin gücü yetene egemen olmaya çalıştığı kollektif bir yapıyız. İtibarın bir de bireysel kazanımı olduğunu; bunun da parayla pulla ilgisi olmadığını anlatmaz bize kimse. Doğru ve haklı olmak için kariyerin değil kendimizi yetiştirmemizin çok daha önemli olduğundan söz etmez. Oysa insanlara bir misyon yüklediniz mi ona uygun davranmaya çalışır. Kısacası ‘Balık baştan kokar.’ Çünkü öğrenmenin en büyük dayanağı paylaşımdır. İnsana sunulmayan hiçbir şey önemli olmaz, değer kazanmaz. Bazı mesleklerde kendini geliştirmesi için bir nedeni yoktur bireyin. Para her türlü ayıbı örter. Pek çok boşluğu doldurur. Bayan öğretmenlerin pek çoğu eşinin mesleğiyle var olur/ itibar kazanır/ özel ilgi görür. Anne– baba öğretmenler kendi olamadıkları bu meslekleri çocuklara görev olarak daha doğmadan belirler. Şu an pek çok üniversitenin öğretmenlikle ilgili bölümlerinin bu mesleklerden daha yüksek puanlarla öğrenci almaları, öğretmenliğe duyulan itibarı iade edemez. Ne çok şey var söylenecek. Lafın özü her zaman olduğu gibi biz öğretmenlere -hangi koşullarda olursa olsun- özveri/ duyarlılık ve sabır düşer. Yirmi sekiz yıl devlet okullarından dershanelere, dershanelerden özel okullara kadar eğitim ve öğretimin her alanını tanıyan biri olarak bağırıyorum: İMDAAAAATTT!…..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |