..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Münevver Saral




27 Mayıs 2010
Can Aldatmacası  
Münevver Saral
Korktum. Gözlerinin içinde, eski günlerimizin pırıl pırıl neşesine duyduğu özlemi görmekten korktum. Geç saatlere kadar oturup lafladığımız gecelere, “ yatalım artık, ” diyerek onu zorla odasına gönderişlerime, tam uykuya dalacağım sırada kapımı açıp “uyudun mu, bak aklıma ne geldi, “ deyip, yeniden başlattığı bitmek bilmeyen konuşmalarımıza, kahkahalarımıza ve ardından neşemize galip gelen yorgunluğumuzla birbirimize sarılıp, o daracık yatakta uykuya dalışlarımıza duyduğu özlemi… Sonra… Sonra birlikte uyandığımız cıvıl cıvıl sabahların keyifli kahvaltılarına, gün boyu durup dinlenmeksizin gezip tozmalarımıza, akşamları yorgunluğumuza iyi gelir bahanesiyle pişirdiğimiz iki fincan kahveye, kahve sonrası giriştiğimiz o koyu fal muhabbetlerinde üç vakte kadar sözünün arkasına sıraladığımız hayallerimize duyduğu özlemi…


:AIDC:
Gece oteldeki odamda uyku tutmuyordu. Bütün bir günü gerginlik içinde geçirdikten sonra, geç saatte odama dönmüştüm. Bir süre televizyon kanallarında oyalandım, ışığı söndürdüm, perdeyi açtım, yatağa girdim. Gecenin bu saatinde kent uyuyordu. Kentin yanına uzanıp deliksiz bir uyku çekmek için kıvranıyordum. İstediğim tek şey uyumak, öylece uyumaktı, ama uyuyamayacak kadar huzursuzdum. Sabah ilk uçakla buradan ayrılacaktım. Sıcaktı, terliyordum, içimi sıkıntı basıyordu. Neyin var senin, sorusuyla ürperdim önce. Sonra gayriihtiyarî gülümsedim. Öyle uzun zaman olmuştu ki bu soruyu kendime sormayalı, varlığını bile unutmuştum bu sorunun. Yastığımı dikleştirip, yatağın içinde bağdaş kurdum. Uyuyamayacak kadar dert edeceğim neyim vardı, gerçekten? O’ nu hasta yatağında görmek! Ne yani, bu mu bütün sorun? İyi ama ziyaretine gelmeden önce de bilmiyor muydum hastalığının derecesini? Tıpkı anlattıkları gibiydi işte. Oturduğu yerden kalkamıyor, yürüyemiyor, eline tutuşturulan bardağı ağzına getirip su içemiyor, yemek yiyemiyor konuşamıyordu da artık.

Zayıflığı da anlattıkları kadar vardı. O, enine boyuna dolgun can arkadaşım, suyunu çeken ağaç misali kurumuş, bitmişti adeta. Hele yüzü kaşık kadar kalmıştı. Gözleri… O, kaşık kadar yüzünde gözleri hala eskisi kadar iriydi ama. İriliğinden bir şey kaybetmesede nasıl da sönüktü gözleri bugün. Bakışları kırılgan hatta küs, konuşmaya çabaladıkça daha bir küs. Canımı yakan tuhaf bir küslük sanki bu. Konuşmaya başlayınca bakışlarımı gözlerinden çekip, ağzına çevirdim ister istemez. Ağzına bakıp söylediklerini anlamaya çalıştım ama ne mümkün. Tek kelime dahi seçemedim, ona özgü o söz diziminden. Sonra söylediklerini anlamış gibi başımı sallayınca, o da gözlerini yere indirip sustu birden. Densizliğin en büyüğümüymüş meğer başımı sallayışım. Susunca öyle utandım ki o an çenesinden tutup, yüzünü yüzüme yaklaştırıp, gözlerinin taaa içine bakıp, özür dilemek istedim ama… Ama yapamadım bunu. Korktum. Gözlerinin içinde, eski günlerimizin pırıl pırıl neşesine duyduğu özlemi görmekten korktum. Geç saatlere kadar oturup lafladığımız gecelere, “ yatalım artık, ” diyerek onu zorla odasına gönderişlerime, tam uykuya dalacağım sırada kapımı açıp “uyudun mu, bak aklıma ne geldi, “ deyip, yeniden başlattığı bitmek bilmeyen konuşmalarımıza, kahkahalarımıza ve ardından neşemize galip gelen yorgunluğumuzla birbirimize sarılıp, o daracık yatakta uykuya dalışlarımıza duyduğu özlemi… Sonra… Sonra birlikte uyandığımız cıvıl cıvıl sabahların keyifli kahvaltılarına, gün boyu durup dinlenmeksizin gezip tozmalarımıza, akşamları yorgunluğumuza iyi gelir bahanesiyle pişirdiğimiz iki fincan kahveye, kahve sonrası giriştiğimiz o koyu fal muhabbetlerinde üç vakte kadar sözünün arkasına sıraladığımız hayallerimize duyduğu özlemi… Gözlerinde görmekten korktuğum, bu özlemler miydi sahi? Sanki… Geçmişimize dair bu sıraladıklarımla kendimi kandırıyorum sanki. Bundan öte, daha farklı bir şey olmalı görmekten korktuğum. Öyleyse, o tuhaf küslük! Gözlerine ilk baktığımda nedensiz sandığım, canımı yakan o küslük. Ben… Ben galiba, kaybettiklerine sahip olmama duyduğu küslüğü görmeye korktum gözlerinde. Tutmayan ellerine karşılık ellerimin tutuyor olmasına, yürüyemiyor olmasına karşılık yürüyor olmama ama en çok da konuşamıyor olmasına karşılık konuşabilmeme duyduğu küslüğü… Ne tuhaf! İnsan, can diye adlandırdığı arkadaşının ellerinin tutmasına, yürüyebilmesine, konuşabilmesine küsebilir mi hiç? Ya onun yerinde ben olsaydım? Ben de küsebilir miydim can arkadaşıma? Cevaplaması ne kadar zor bir soru bu. Ve gerek var mı, yaşamadan bilemeyeceğim bir gerçek için kendimi bu kadar huzursuz etmeme? Uyumalıyım artık, uyumalıyım. Onu bu kente, o can aldatmacasının içine küslüğüyle hapsedip uyumalıyım.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sonbaharda Gölcük
Bir Masal, Şu Uzungöl!
Zaman İçinde Bir Çamlıca!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İmgelemden Gerçeğe [Şiir]
Maslow` Un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Kuramının Perspektifinden Ekonomik Açılıma Kısa Bir Bakış [Deneme]
Deniz Mavisi Özlemin Şimdi Bir Düş Oldu Anılarda, Ey Güzel İstanbul! [Deneme]
"Kelimelerin İçinin Boşaltılması" Deyimine Öznel Bir Yaklaşım [Deneme]
Ziraat Çay Bahçesi / Rize [Deneme]
Yüzü Denize Dönük Yaşamak [Deneme]
Ben ve Ötekiye Dair... [Deneme]
Bir Kente ve Denize Tepeden Bakmak [Deneme]
Taraf Olmak Ya da Bitaraf Kalmak [Deneme]
Yaşama Verilmiş Kısa Bir Molada, Geçişlerin Önemini Kavramak [Deneme]


Münevver Saral kimdir?

Kendime yaptığım yolculuklarımı görüntülediğim bir fotoğraf makinesi gibidir yazı. Kimi zaman gerçekleri hayali bir netlikte, kimi zamansa hayalleri gerçek bir netlikte fotoğraflayan bir makine.

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Münevver Saral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.