..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Şenol Durmuş




7 Nisan 2010
Ayı Yazar  
Şenol Durmuş
"Yorum yapılmış mıdır?... Mutlaka yapılmıştır.Eğer yapmamışlarsa, arkamdan birde mevzu yapmışlarsa bende alayına yorum yapmazsam, bana da Kazım demesinler. Hepsi de müptezellik peşinde, Lan hesabını sorarım, vallahi billahi sorarım.Anam avradım olsun sorarım"


:AGHJ:
Korkunç bir gazın isyanı ile kan ter içerisinde haykırarak adeta boğulurcasına gördüğü rüyadan
sıyrıldı. Gözlerini zorlukla da olsa açabildi. Yerde halının üzerinde yatarken tavada asılı duran kırk voltluk ampul ile yüz yüz geldi. Aman Allahım o korkunç şey neydi?.. Ona doğru gelen ucu adeta bir kazık gibi yontulmuş nesne neydi?..

Bir kaleme benziyordu ama böylesine devasa bir kalemi hayatı boyunca sinema filmlerinde bile görmemişti. Düşündü...Az da olsa anımsıyordu. Galiba "Kazıklı Voyvoda" filminin bazı sahnelerinde bu tip kaleme benzeyen bazı kazıklar görmüştü. Eh rüyalarda insanoğlunun seyrettiği üstelik ücretini bile ödemediği bedavadan izlediği filmler değil miydi?.. Biraz daha rahatlamıştı. Biraz da geğirmesi ile vücudunu daha da rahatlattı.

Gözlerini tavana sabitlerken, iki elini ensesinde birleştirmiş düşünüyordu. Geceyarısı mide ağrısından yatağından zorlukla da olsa çıkıp bazı internet sitelerinde ki yazılarını gözden geçirmişti. Ortalık sakindi. İnsanların bir çoğu horul horul uyurken, o sayısız yazıyı gözden geçirmişti. Homurdanırcasına mırıldanıyordu...

"Yorum yapılmış mıdır?.. Mutlaka yapılmıştır. Eğer yapmamışlarsa, birde arkamdan mevzu yapmışlarsa bende alayına yorum yapmazsam, bana da Kazım demesinler. Hepsi de müptezellik peşinde, Lan hesabını sorarım, vallahi billahi sorarım.Anam avradım olsun sorarım"

Güçlükle de olsa ayağa kalktığında koca kıllı vücudu ile sanki kış uykusundan kalkan bir ayı gibi sarsıldı. Merak ve heyecan içerisinde, her sabah yaptığı gibi, bilgisayarı açtı. Genelde böyle davranırdı. Elini yüzünü yıkamadan, pijamayla, bazen don, gömlek, atlet mevsime göre kazak, hırka ile hiç vakit kaybetmeden hemen o sandalyeye konardı. Koca gövdesi, normal ölçülerdeki sandalyeye sığmıyordu. Göbeğini, kafasını, kıçını kaşırken, yazısına yapılan yorumları okumaya başladı.

"Kazım bey, yazınız gerçekten müthişti, eski anılarım canlandı, yüreğinize sağlık."

"Muhteşem kalem, okurken zevkten dört köşe oluyorum, lütfen sık yaz. Saygımla, selamlar."

Çıtkırıldım rumuzlu bir genç bayanın yaptığı yorum ise yazar Kazım'ı daha çok heyecana sürükledi.

"Ay ne güzel yazıyorsunuz, kaleminizden okumak ve inşallah bir gün onu görmek büyük bir zevk olacaktır Kazım bey. Sevgilerimi sunuyorum."

Son yorum adeta bu koca gövdenin titremesine neden oldu. Kıllı vücudu bir kirpinin dikenleri gibi gerildi. Her zaman olduğu gibi aleti de çoktan harekete geçmişti. Üç yorum şimdilik yeterliydi, nasıl olsa akşama daha çok vardı. Sandalyesinden kalkarak mutfağa girdi. Buzdolabını açtığında sevinçle ürperdi. Yarım kangal sucuk ona bakıyordu. Sucuklu yumartasını hazırladıktan sonra tuvalete girdi. Her sabah bu rutin işlemi yaparken, nefret ederdi. Yemek yemek kolaydı ama çıkarmak çok zor bir işti. Her işte olduğu gibi. O bunu çok iyi biliyordu.

Aleti de tam tekmil hazırdı. Biraz sabunladı. Sabahları yaptığı o günlük sporu tamamladıktan sonra kahvaltısını yaptı. Sokağa çıktığında hala yapılan yorumların etkisinde sayılırdı. Tanıdık simalarla selamlaşırken, şaka yapıyordu.

"Eyvallah dayı senden naber."

"Oğlum Ahmet sana demedim mi nasıl geçirdik he, iki golde benden hediye aslanım."

"Haydar oğlum iki bira ısmarlamamak için bizi ektin, az puşt değilsin lan."

Konuştuğu selam verdiği kişiler de ona aynı tarz cevap verirken gülüyordu herkes. Semt kahvesine girdiğinde bir kaç arkadaşının oturduğu masaya yanaştı. Gülerek espri yaptı.

"Ulan hırbolar, ne iş sabah sabah he "

Bir arkadaşı ise arkasından yanaşarak, ensesine şakayla karışık vuruyordu.

"Kazım manavı kapatmışsın, kepabçıyı nerden buldun dallama, işler nasıl."

Yazar Kazımda bir diğerinin ensesine vururken gülümsüyordu.

"İşler bombok oğlum, bu hükümetin de, devletin de gelmişini geçmişini ulan herkes perişan ne yapalım, şimdilik kepabçıda iş buldum. Sizin gibi aç aç sürünmüyorum ya, siz kendi dalganıza bakın hıyar ağaları. Boş verin bu işleri, ne zamandan beri okey oynamıyorum, hadi bir iki saat takılalım." diyordu.

Okey taşları karışırken, gülmeler, küfürler, şakalar da birbirine karışıyordu. Yaklaşık olarak masaya iki saatte kırk civarında çay dağıtıldı. Kahvehane sahibi göz ucuyla Kazım'ı izliyordu.Kazımın yeniden sahnelerde yer almasına çok sevindi. Kahveyi terk ettiğinden beri hasılatı, müşterileri yarı yarıya düşmüştü. Müşterileri arasında o bir numaraydı. Kahvehaneden ayağı kesildiğinde arkadaşlarına sormuştu "Kazım'a ne oldu, kayboldu gitti." diye.

" Kazım artık yazarlık yapıyor. Memleketi kurtarmak için and içmiş.Senin hala haberin yok mu?.." demişlerdi.

Yazarlık yaptığını öğrenince iki kat şok olmuştu kahvehane sahibi. Yıllardır sabahtan akşama kadar oyun oynayan, sonra kapanana kadar birahanelerde takılan Kazım, acaba ne zaman okumuştu, ne zaman yazar olmuştu. Bunu bir türlü anlayamıyordu. Evet, Kazım zeki insandı, çene suyu çorba boldu, dedikodu, fiskosta semtte bir numaraydı. Buna rağmen hala anlamakta güçlük çekiyordu. Ama kahvehane sahibinin bilmediği bir şey vardı.

Kazım hayat mektebini bitirmişti. Ufakta olsa bir tahsili vardı. Fakülte diplomasını kapar kapmaz ilk bulduğu iş köftecilik olmuştu. Kazım edebiyatta bilinmeyen bir cevherden beslenmişti. Sinema filmleri, tv dizileri, çizgi romanlar, komşu dedikoduları, mizah dergiler gibi...Çocukluğundan itibaren yazlık kapalı sinemalarda adeta bir ömür geçirmişti. Sabahtan akşama kadar devamlı oynayan filmleri tekrar tekrar devamlı seyrediyordu. Televizyon icat edildikten sonra da ekranda İstiklal marşı bitene kadar her programı izlerdi. Türkü, musiki, hafif müzik, belgesel, hemen her şeyi izliyordu. Çocukluğunda okuduğu Zagor, Tommiks'ler ile bu üç aşamayı başarıyla tamamladı. Amerikayı, Avrupayı, dünyayı az da olsa bu şekilde biraz tanımıştı.

Kendini zorlayarakta olsa, kafası almasa da, dünya klasiklerinden üç beş tanesinin inceltilmiş ciltlerinden, yirmişer otuzar sayfa bile okudu. Bu şekilde yazarlık altyapısını tamamlamış oluyordu. Kahvehane sahibi bunları elbette tahmin edemiyordu. Nereden bilsin Kazım'daki bu cevheri. İnternet ile tanıştığında klipler, şarkılar, dedikodu, arkadaş siteleriyle bir süre oyalandı. Bir gün tesadüfte olsa gözü edebiyat sitelerine takılmıştı. Bazı yazıları şiirleri, gözden geçirdi. Kendi kendine düşündü Kazım.

"Bu lavuklar neler yazmış yahu?.. Anam avradım olsun bu adamlar boş adamlar. Ben bunlardan iki kat daha iyi yazmazsam dünyanın en şerefsiz insanıyım" derken derin düşüncelere dalmıştı. Üstelik sitelerdeki üyelik şartlarının kolaylığı, cesaretini daha da arttırmıştı.

"Buyurun gelin, ne olursanız olun, yine gelin. Yazar olmak istiyorsanız daha çabuk gelin. Sizi iki dakikada yazar yapalım. Hemen adınızı soyadınızı girin, sizi de ailemize katalım."

Şartların kolaylığından olacak ki Kazım iki dakika bile beklemedi ve tıkladı. Üçüncü dakikada o artık bir yazardı. Bir hafta sonra da kısa bir yazı yazdı. Yazıyı, kan ter içersin de, perişan bir halde tamamlamıştı.

Yazı konusu ve adı ""Amcamın Düğünü" idi. Ertesi gün okunma oranlarına ve yorumlara baktı. Durum gerçekten çok vahimdi. Okunma oranı ve yorumlar sıfırı gösteriyordu.

"Senin amcanı kimse takmamış ulan lavuk Kazım, hemen yeni bir konu bul" diye düşünürken kendi kendine moral verdi. O yılmadı. İnatçı bir yazardı. Düşündü, taşındı, kaşındı ve semtte yapılan esprilerden bir derleme yaparak kısa bir yazı daha yazdı.

Yazı başlığı hayli ilginçti, yazı çok komikti ve çok okunacaktı. Bu yazıyı yazarken çok komik olduğunu düşündü.

"Hıyar'ın Faydaları, Zararları "

Hıyar'ı insanlarla kıyasladı ama kendisini bu işin dışında tuttu. Tuzluyarak yenmesi mi daha iyiydi, yoksa yağlayarak mı yenmesi daha uygundu?.. Boyu, ebatı hıyarın ölçülerini masaya yatırdı. İlginç bir felsefe ve tespitle yazıyı sonlandırdı. Hıyar'a haksızlık yapıldığını, insanların bakış açısına göre hıyarın değerinin anlaşılacağı gibi bir takım kuramlar üretti. Ertesi gün sitelere girip yorumlara ve istatistiklere baktı. Şok geçirmişti. Kazım kızdı, çok sinirlendi. Okuyanlar herhalde bir şey anlamamıştı ve Kazım yine sıfırı bulmuştu. Çok öfleliydi, isyan ediyordu.Haykırıyordu...

"Ulan ben bu hıyarın hesabını bir gün sormaz mıyım?..El mi yaman bey mi elbet görürler"

Daha sonraki günlerde yine yılmadı. Tekrar tekrar yazdı. Bir arkadaşı Kazım'nın yazı yazdığını öğrenince arkadaşına övünerek cevap verdi.

"Oğlum gir ulan Google'a, adımı yaz, hemen karşına çıkacak" demişti böbürlenerek.

Arkadaşı merakla tıkladığında gözlerine inanamadı. Evet o gerçekten bir yazar olmuştu.

" Edebiyat Piyasası com yazarı Kazım şair, yazar profili, hakkında bilgi kimdir nedir, neyin nesidir."

"Hikayeler com yazar portresi Kazım, son yazıları, hayatı, sünnetlik resimleri .Amcamın düğünü, mutlaka okuyun."

Okur bulamamıştı ama ismi artık edebiyat piyasasında'ydı. Günler geçerken Kazım'ın canı iyice sıkılıyordu. Kahvehane muhabbetlerini özlemişti. Nereden bulaşmıştı bu Allahın belası işe... Bıkkınlığından olacak ki bir süre yazmayı bıraktı. Diğer yazarların şiirlerine, yazılarına yorum yapmak daha iyiydi. En azından bu şekilde çene suyu çorbaya devam etme şansı vardı. Kahvehane muhabbeti devam edebilirdi. Üstelik çay parası ödeme sorunu da yoktu. Önüne gelen yazıyı yorumladı. Büyük cesareti vardı. Vurdum duymazdı. Edebi değeri olan estetik yazılara dahi bilmeden, anlamadan, hiç çekinmeden eleştirirken acımasızca yorumlar yapıyordu.

Bir yazıda yazar; "Gözlerinin sevgilisinden başka kimseyi görmediğini" konu ettiğinde Kazım..

"Vah vah çok üzüldüm, tanıdığım bir gözlükçü var.İstersen sana adresini vereyim ona bir uğra, bir gözlük al her şeyi görürsün, takma kafana" diye yorumladı.

Başka bir yazıda, toplumsal siyasal konulu bir makaleye yaptığı yorumda ise.

"Bu millet adam olmaz, hepsi de ibnelik peşinde.Bu dünyada tek güvendiğim insan babamdı, onuda annemi düzerken yakaladım hemşerim. Temiz insan yok, hepimiz pisliğin tekiyiz" diye yorumda bulundu.

Edebiyatta yeni bir akım geliyordu: "Kazım Edebiyatı."

Yorumları okuyanların ise aklı başından gidiyordu. Kazım'ın eleştirisini okuyan yazar belki de yazmaya tövbe ediyordu. Tansiyonu yükselen, sinir hastası olanlar dahi oluyordu. Bazıları ise "Kim bu manyak yahu" diyerek Kazım'ın eski yazılarını okumaya başladı. Hiç yorum almayan eski yazılar, bir anda yorum yağmuruna tutuldu.

"Sevgili Kazım, Amcanızın Düğünü adlı eserinizi okudum. İnanın ağlamamak için kendimi zor tuttum. Öyle güzel yazmışsınız ki, sabahtan beri hala etkisindeyim. Bu kalem susmasın ne olur. Sevgilerimi yolluyorum."

"Hıyar'ın Zararlarını okurken gülmekten vallahi, billahi takma dişlerim bile yerinden fırladı. Gerçek bir mizah ustasısınız. Hıyar'ı bilirdim ama sayenizde hıyarın bir çok yönünü keşfetmiş oldum. Saygılar duyarlı beyninize ve yüreğinize."

"Gerçekten ustasınız, hem yorumlarda, hem de yazılarda. Bilgi birikimi, donanım, felsefe, ne ararsanız her şey var. Rica ederim bir kitap bastırın, toplumun buna çok ihtiyacı var Kazım bey. Selamlar saygılar."

Kazım'a ne lazımsa ufaktan da olsa artık gerçekleşiyordu. Ne müthiş adamım diye düşünüyordu. Yarım sayfalık yazılara, bir sayfalık yorumlar yapmaya başladı. Felsefesini, düşüncesini her çeşit yazar adayına kabul ettirmek için çırpındı durdu. Kazım artık terfi ediyordu. Yazarlıktan edebiyat eleştirmenliğine yükseliyordu. Gaza geldikçe daha da çok gaza basıyordu. Adrenalin yükselirken erkeklik hormonu tavan yapıyordu.

Kahvehane sahibinin bu gelişmelerden de tabii ki haberi yoktu. Kazım gülerken, bütün kahvehane gülüyordu. Hesap geldiğinde ise ayağa kalktı Kazım.

"Hala öğrenemediniz şu okeyi, hesabı ödeyin de aklınız başınıza gelsin dümbükler. Ben gidiyorum."

Bir arkadaşı merakla sordu:

"Nereye gidiyon Kazım, bir parti daha yapalım."

"Ulan lavuklar, yazarlık yaptığımı bilmiyor musunuz. Akşama doğru Ergenekon ile ilgili bir makale yazacağım. Sonra meyhanede görüşürüz.Yürüyün lan taş arabaları."




.Eleştiriler & Yorumlar

:: Tebrikler :)
Gönderen: Nermin Kaçar / , Türkiye
11 Nisan 2010
Gülerken, düşündüren,hayatın içinden, insana tanıdık gelen bir tip belki de Kâzım. Kamzım ne yapsın. Okuma özürlü yetişmişse, elinden o kadar geliyorsa veya ne bileyim işte. Bunun binlercxe sebebi olabilir. Güzeldi Şenol Bey. Tebrikler.

:: ..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
8 Nisan 2010
okurken gülümsedim,gülerken düşündüm satır aralarındaki ironilere takıldım ,ne kadar bizden biz,ve bizlere dokunan yanları var diye düşündüm ,çok usta kalemler görür bunları ve yapar empatisini ,ayna ile kendi arasında ,kendi ile okur arasında ,ben payıma düşeni aldım ustam heybeme ,yazın siz kaleminizin dokunan yanları var ,sorgulayan düşündüren sürükleyen ,uysal bir edebiyattan uzak / teşekkürler ,ayrıca varsın kazım böyle yazsın,böyle kazım'lar çok çünki medya kendi maymunlarını bir sürü reklam sürüleriyle yaratıyor ,ve düşünüyorum kazım bin basar onlara ...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gülmece (mizah) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Emret Başkanım
Bekçibaşı Kemal
Acılar Meyhanesi
Çürük Elma
Minibüs
Hırsız Kenan
Hırsız
Bana Yardım Edin
Eşekler Köyü
Moruk

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurtarın Beni
Hırsızlar Kralı
Güzel İstanbul
Sarıgöl Roman Mahallesi 2
İdam İsteriz
Pavyon Sokakları
Dilenciler Köyü
Gel Abi...
Düttürü Düüüttt
Cafer Kalfanın İsyanı 2

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kurtlar Sürüsü [Şiir]
Ego - [Şiir]
Çingeneler Zamanı [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Olmalı [Şiir]
Hani [Şiir]
Zaman Geçsin [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.