Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Bir eli cebinde olduğu halde bunları düşünürken diğer eli de arka cebinde gülümsüyordu. Öğle namazını kılan cemaat, camiden çıkarken, cami avlusunun köşesinde bir grup insan koyu bir muhabbete dalmıştı. Grup arasında dikkati çeken iri yarı, üniformalı adam, semt karakolu amiri komiser Zeki sorulara cevap vermeye çalışıyordu: "Komiserim Allah aşkına söyleyin, bu vatan bölünmez değil mi?" "Efendiler, merak etmeyin bizler olduğumuz müddetçe bölünmez diyorum." "Bu sene hacca gideceğim ama bir aksilik olur diye çok korkuyorum Zeki bey." "Rahat ol efendim, rahat ol, hacca da gidersin, Şam'a da gidersiniz, isterseniz Tayland'a bile gidersiniz. Bizler olduğumuz müddetçe bu vatan bölünmez diyorum ya, eşkiya'nın eninde sonunda işi bitecektir. Ordu, millet, sizler, bizler, cemaat, karakol el ele bu vatanı böldürmeyiz. Merak etmeyin siz... " Komiser Zeki'nin muhabbet ettiği üç yaşlı adam aldıkları cevap karşısında çok mutlu olmuştu. Üçü de komiser Zeki'nin koca eline, öyle bir saygı ve sevgiyle sarıldı ki, müsaade etse elini dahi öpeceklerdi. Fakat o böyle birşeye asla müsaade etmezdi. Kendisinden yaşça büyük olan bu adamlara el öptürmezdi. Dini bütün, ihlas sahibi bir insan olarak, bunu yapamazdı. Sert ses tonu her zamanki gibi güven doluydu: "Efendiler bana müsaade, hayırlı günler." Komiser Zeki zorla da olsa gülümseyerek selam verdi. Gülerken adeta acı çekiyordu. Cami avlusundan çıkarak, çarşı ortasında yürümeye başlarken onu izleyen gözler parladı. Üç adam da komiser Zeki'nin arkasında ona hayranlıkla bakıyordu. Çarşı içinde yürürken, göz ucuylu da çevresini, esnafları izliyordu.Her zaman olduğu gibi birçok insanın selamını alırken, karşılığında selamlarını iletti. Onun izlediği bir güzergah, uğrayacağı bir yerler vardı. Bir manav'ın önündeki vitrinde kiraz kasasını görünce durdu. Nisan ayının son günleri olmasına rağmen kiraz, erik sahnede yerini almıştı. Büyükçe ve iri taneli kirazlar gerçekten parlıyordu. Manavın içinde oturan tezgahtar onu görünce bir anda yerinden fırladı. Şarap bardağını fark ettirmeden bir kasanın altına soktu. Bir asker gibi koşarak karşısına dikildi. Esas duruşta onu selamladı. "Buyrun amirim hoşgeldiniz, bir emriniz mi var?.. Gülümsedi...Bu ne tuhaf bir soruydu .Bilmiyor muydu şarapçı pezevenk niçin uğradığını .Hala ne soruyordu. Onu adeta törenle karşılayan manav, ağzından yayılan alkol kokusunu da frenlemeye çaba gösterdi. Babacan bir tavırla manava bakarken gülümsedi: "Şaban efendi, ne güzel kiraz bunlar, yüce rabbim bu nimetleri insanlar için yaratıyor.Ama kim kıymetini biliyor.Öyle değil mi, hainler, teröristler, soyguncular, bu nimetlerin farkında olsa, Allahtan korksa, bütün bu felaketler olur mu? Neyse fazla uzatmayayım nerenin kirazı bu Şaban efendi?.." Manav Şaban umulmayacak bir hızla cevap verdi: "Amirim Napolyon kirazı, daha bugün halden aldım, ne kadar arzu edersiniz?" Gülen yüzü bir anda asıldı.Ters ters bakıyordu. Şaban'ın aklı bir anda başına geldi ama iş işten de geçmişti. Komiser Zeki kızgınlıkla, hiddetle konuşuyordu: "Şaban efendi ne Napolyon'u, bu bizim memleketin kirazı değil mi he, elalemin gavurlarının, üstelik bizim düşmanlarımızın isimlerini niçin kullanıyorsunuz. Bugün Napolyon, yarın Sezar, öbür gün Stalin diyerek sebzemizi, meyvemizi gavurlaştıracaksınız. Bu Allahtan reva mıdır, bu nasıl müslümanlık bu nasıl vatan sevgisi, üstelik sizlerin esnaf olarak vatandaşa örnek olmanız gerekmiyor mu?.." Manav sustu. Bu ikinci gaf biraz lükstü... Daha geçen kış portakala Washington dedi diye komiser Zeki, portakal poşetini az kalsın kafasına indiriyordu. Üstelik bu yaptığı ikinci hata olmuştu. Kafası kıyak olmasaydı, bu hatayı belki yapmazdı. Yalakalığını ikiye katlayan manav Şaban, adeta yalvarıyordu: "Özür dilerim komiserim vallahi dilim sürçtü, eski alışkanlık işte, Bursa'nın kirazı bu, zaten kiraz nerden çıkar amirim." Asık suratı az da olsa biraz düzeliyordu: "Neyse madem öyle bir kilo kiraz ver bakayım, erik de güzelmiş, bir kilo da ondan ver. İnşallah papaz eriği değildir?" "Ne papazı komserim Kayseri eriğidir ama biraz ekşidir" Birkaç vatandaş da sırasını beklerken,kulaklar dikilmişti. "Şaban efendi hayret vallahi, Kayseri'den pastırma, sucuk çıktığını duydum da eriği ilk kez duyuyorum. Manav korku içersinde eriği küçük bir poşete koyarken, yaramaz bir çocuk gibi mahçup bir edayla konuşuyordu.. "Olmaz mı komiserim, erik asıl oradan çıkar, eskiler bilir, hıyar nasıl Çengelköy'den çıkarsa, bu da öyle birşey işte efendim." "Neyse neyse Şaban efendi elmalar da fena değil gibi, biraz da ondan alsam mı acaba?.." Manav kiraz ve eriği poşete koyarken titriyordu. "Tavsiye etmem komiserim biliyorsunuz bu elmalar hep çürük çıkar, aslında hiç satmak istemediğim bir meyve, hep zarar ediyorum." "Yahu çok doğru söylüyorsun Şaban efendi. Bu elmalar neden çürük çıkıyor bunu bir türlü anlayamıyorum. Hayret birşey yahu neyse." Elini cebine sokarken, sertçe sordu: "Neyse traşı kes de borcumuz ne kadar onu söyle Şaban efendi?" Manav Şaban sarhoşluğunun verdiği duygusallıkla adeta ağlıyordu: "Ne borcu amirim, sizler bizler için gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz, devletimizden para alınır mı?" Komiser Zeki elini cebinden çıkarttıktan sonra şefkatle manav Şaban'a güldü. "Aslında Şaban bey bana biraz ters geliyor bu durum. Ama haklısın devletimizin olanakları kısıtlı, keşke herkes senin gibi olsa, devlet, vatandaş el ele verse, düzlüğe çıksak olmaz mı? Bana müsaade sana hayırlı işler, Allah bol kazançlar versin." Çarşı içinde yürürken bir kasap dükkanının önünde durdu. Komiser Zeki'nin kalın sesini duyan kasap Osman'ın tüyleri diken diken oldu. İstediği kadar diken olsada fark etmezdi ki. Cimri herif...Günde üçyüz kilo et sattığını dünya alem biliyordu. "Osman efendi hayırlı işler, yarım kilo köftelik kıyma rica edecektim. Geçen hafta verdiğin kıyma güzeldi, aynısından verirsen iyi olur." Asık suratlı kasap'ın suratı iyice asıldı. Karşısında duran pehlivan endamında, üstelik üniformalı bu adama ne diyeceğini şaşırdı. Kısa bir süre de kendine geldi. "Şey yani şey komiserim, biraz bekleyin hazırlayayım bari" Hızlı bir şekilde buzdolabını açıp, eti keserken, içinden de sayısız küfürleri saydırdı. Kıymayı hazırlayıp poşete koyan kasap Osman'ın suratı bir ölünün yüzü gibi olmuştu. Elini cebine atarken , serçe sordu... "Borcumuz ne kadar Osman efendi?" Kasap aynı asık suratla, kin nefret dolu bir ses tonu ile yıllardır verdiği cevabı verdi: "Komiserim, karakolumuza alınan kıymanın borcu mu olur muş?" Gülümsedi: "Vallahi olmuyor Osman bey ama ince düşüncenizden dolayı teşekkür ederim. Bir dahaki sefer telafisi olur inşallah, haydi hayırlı işler, bol kazançlar, bol müşteriler." Çarşının kaldırımlarında yere basarken koca ayağı ile ses çıkartırcasına, kendisinden çok emin bir şekilde karakola doğru yürürken gülümsüyordu.. Karakolun içine adımlarını attığında bekçibaşı Kemal karşısında emre hazırdı. "Gomserim hoşgeldiniz, verin poşetleri, çok yorulmuşsunuzdur. Buyrun geçin makamınıza istirahatinize bakın." Koltuğuna oturan Komiser Zeki bir sigara yaktı. Kapı çalındığında bekçibaşı içeri girdi. "Evet gomserim, gene köfte mi yapayım, ne emredersiniz?" Bekçinin sorusu ile kısa bir süre düşündü. Kafasını biraz salladı.. "Evet evet Kemal, köfte yap bakalım, yalnız maydonoz da koy içine, genişte bir çoban salatası olsun. He bir de nezarethane de kimse var mı?" "Evet gomserim, hırsız çocuk var, kuruyemişçiyi soyan var ya, sabahleyin iki falakadan geçirdik ama herhalde ilk işi olacak ki, hiç iş vermedi. "Yapma ya...Nasıl üzülüyorum Kemal bu çocuklara, nasıl üzülüyorum bir bilsen. Bu yaşta suç işliyor, vallahi billahi yazık günah Kemal bunlara...Daha geçen hafta 23 nisanı kutlamıştık biliyorsun. Neyse Kemal fazla ezmeyin çocuğu, akşam üstü bir falakadan daha geçirin, birazda elektrik verirsiniz, sabahta mahkemeye çıkartsınlar, tamam mı Kemal, az dövün fazla dövmeyin, hepimizin çoluk çocuğu var." "Tamam gomserim, dediğinizi yaparız. Namussuzum o kadar gomserle çalıştım, sizin gibi yufka yüreklisini görmedim, helal olsun size gomserim."
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |