Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Eskiden daha pozitif yaklaşır, daha kolay affederdim, onların gözü ile bakıp anlamaya çalışırdım. Bizi üzenlerin aslında üzmek istemediklerine falan inanırdım. Halbuki olgunluk dedikleri şey daha kolay affedebilmekti ama ben emeklerim çoğaldıkça affedebilme yeteneğimin köreldiğini gördüm. İnsan ancak karşısındakini çok fazla önemsemediğinde affediyormuş meğer. Ya da gereğinden çok önemseyip düzeleceğine dair umut taşıdığında. Affedememeyi kendini önemsemek sayardım. Durumun kökeninde kendini önemsemek yatıyor olsa da artık eskisi kadar kolay affetmiyorum. Kendimi önemsediğimi söyleyenlere kızmıyorum evet ben de artık onlar gibi önce kendimi önemsiyorum. Yol veriyorum beni üzen şeylere. Eskiden bırak insanları hayatımdan çıkarmayı eski objeleri bile hatıra sayar gözümün önünden yok edemezdim. Şimdi onu da bıraktım beni üzecek ne varsa atıyorum gidiyor gözümün önünden ya da hayatımdan. Beni kandıranları, aldatanları bile affettiğim günlerim oldu. Şimdi ilk sildiklerim o insanlar oluyor yüreğimden. Geçmişin hatırlanmayacak gölgelerine teslim ediyorum kendilerini. Hem kaç kişi var benim onlara üzülmemi hakedecek diye düşündüğümde çok fazla kişi sayamadım. Herkes kendini düşünür. Bu bir parça hayatta kalmanın da gereklerindendir ya hani. Senin gözyaşı döktüğün kaç insan o gözyaşına değer ki. Seni bile bile üzmüş, ama kendi kahkahalarından birşey eksilmemiş, hayatına sen yokmuşsun gibi devam eden insanı anılarında dahi saklamaya ne gerek. İhtiyacın olduğunda yanında olmayan insanı neden affedesin ki. Ya da ona artık neden emek veresin ki. Niye sana bir tokat atana öbürünü çeviresin ki. Devir o devir değil. Öbürünü çevirdiğinde beklenen karşındakinin yaptığından utanması iken günümüzde o çevirdiğin kısma da bir tokat iniyor. Madem istedin al bakalım diye pervasızca. Tokadı atanın çok da umurunda olmuyor çevirmeseydin canım sen de korusaydın kendini diyiveriyor. İşte insanoğlu ya da insan kızı iyi doğup sonra sonra böyle kötü oluyor. İnsanın sevgi dolu kalbi böyle zorla boşaltılıyor. Ben fazla bile direndim yüreğimi sevgi ile yüklü tutmaya ama neye yaradı. Aptal bir polyanna gibi görünmekten ya da maddi manevi sömürülmekten öte. Öldürmeyen yara güçlendirirmiş ya. En korktuğum şey idi birgün acımasızlaşarak güçlenmek ama dönem o dönem olunca ayak uyduruyorsun hayatta güçlü durmak adına. Sevgi ile yaklaşırsak herşeyi çözeceğimize, kötülük etmediğimizde kötülük görmeyeceğimize inanırdım. Hayatın hiç de öyle sadece iki yüzü olmadığını yeni yeni anladım. Belki bu kadar geç anlamak kötü değil de iyi. En azından yolun yarısını daha mutlu, daha inançlı, daha güvenli ve sevgi dolu geçebilmişim. Belki bu sınavı kaybetmek ama bir yeter noktası geliyor böyle. İşte arzın merkezine inebildim ben de nihayetinde. Herkes kendini arzın merkezi sayar. Dünya onlar için döner, kuşlar onlar için öter, güneş onlar için doğar. Herşey ama herşey onlar içindir. İyi şeyler olursa onlar başarırlar, kötü şeyler olursa negatif güçler etkilediğinden olur. Böyle böyle batıl inanışlara saplanırlar ve gittikçe körelirler. Hiç birşeyin sorumluluğunu üstlenmezler. Bilimsel gerçekliğe dayanmasa da yaşadıklarını bunlara bağlamak kendilerini arzın merkezinden çıkarmamak için onlara göre doğru birer sebep verir. Hatalar yapar ders almaz yinelerler, etrafı suçlamakla fazla meşgul olduklarından içlerindeki doğru söyleyen sesi de duymaz olurlar. Sorumluluk tamamen kendilerindedir ama bunu üstlenmek istemediklerinden bir batıl maske takıverirler herşeye. İşleri yolunda gitmez o dönem işyerlerine gidip gelen kişiyi bulup uğursuz ilan ediverirler. Ne kolaydır bir daha içeri sokmazlar ki uğursuzluk geri gelmesin. Yazık değil mi o insana yüklenen bu sıkıntıya. Eskilerden hatırlarım örgüye başlarken ninelerimiz örgü ters gitse iki ilmik kaçırsalar düşünmeye başlarlardı acaba buna başlarken eve kim gelmişti diye. Yahu ilmiği kaçıran sensin o anda kim elini tuttu da kaçırdın sanki. Günah keçisi gibi anlat günahlarını, at uçurumdan aşağı, arın günahlarından. Kazara düzelse işler hah gördün mü haklı çıktım derler bir de, yorgan gitti kavga bitti misali. Ortaçağda cadıların yakılması gibi o insanı yakıverirler en yakın ağaca bağlayıp. Bence herşeyi düşüncelerimizle yaparken asıl sorumlusu biziz olan ya da olmayan şeylerin. Çünkü sarıldığımız nesnelere o anlamları yükleyen biziz ve aslında o durumları ortaya çıkaran da o nesne ya da kişiler değil ta kendimiziz. Bebeklere nazarlık takılır. Bebeği koruyan o küçük mavi cam parçası değil ki. Annesinin sevgisi ve koruma güdüsü ile o nesneye o anlamı yükleyerek çocuğunun yeleğine iliştirmesidir. O aciz cam parçası değil annenin güçlü enerjisi, duasıdır nazardan koruyan. Ama arzın merkezinde oturunca oradan çıkıp görmek kolay değildir gerçekleri. Neden mükemmeliğimizden vazgeçelim ki hatayı kendimizde arayıp. Atarız başkasına olur biter kolayca. Hani küçükken kafamızı masaya çarpsak annemiz ağlama döverim ben onu derdi .Suçlu Allah ın masası mı yoksa dikkatsiz biz miyiz? Ama masanın suçu olduğunu düşünmek daha konforlu. Ya da masayı oraya biri gelip koymuştur bizden habersiz yoksa bizim hatamız olamaz. Hata ve biz! İmkansız!. Daha bugün dolandırıldım mesela. Ben şimdi burada kimi suçlayayım. Beni herkese inanacak kadar saf yetiştiren ailemi mi? Ya da oturup düşüneyim mi o gün beni kim aradı da uğursuz geldi diye. Yahu düpedüz benim enayiliğim bu kimsenin suçu değil. Koca insanım iyi düşünseydim adım atarken. Bazı arzın merkezindeki akıllılar kendilerine orjinal ürün satma süsü verdikleri bir site kurmuş korsan ürün dağıtıyorlar aleni.. Ürünün fiyatı bir miktar az o da kampanya sıfatı ile taçlandırılmış. Kolay para kazanmanın yolunu bulan bulana. Ya akıllı geçinen bana ne demeli bile bile kanmama. İşte bazen suçu başkalarına yüklemeli biraz etrafta kötü niyet aramalı insan. Niye herkesi kendimizi gibi görme enayiliğine düşeriz bilmiyorum. Kendimle çelişeceğim bu cümle ile belki ama arada arzın merkezinde oturmak da gerekiyormuş demek. Arzın merkezinde iken bu cümleyi söylemek zor ama GOETHE nin söylediğine kulak asmadan da mektubu bitiremeyeceğim. “mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyorlar!..'' O zaman bu mektubun son dileği de yüreğinizdeki sevginin boşaltılmasına izin vermeyin olacak. Hayatınıza giren insanlar içinizdeki sevgiyi sizden çalmasın ve yolunuz güzellikle iyilikle aydınlansın, kalp kırıkları ile canınız yanmasın.. Arzın merkezinde yarı ömür geçirmek üzere yer ayırtmaya gidiyorum.. Yoldan mektup atarım :) 8 Mart 2010 Rüya
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rüya Bayram , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |