"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Canik; Perşembe ile Samsun arasında, güneyden yarım daire biçiminde kavisli, kıyıdan orman ve madenle dolu dağlarla kapanmış, ortasında bol balıklı Yeşilırmak’ın aktığı verimli, engebeli bir sahil şerididir. Efsanevi kadın savaşçılar; Amazonların ülkesidir. Bölgedeki dağlara o yıllarda; Masun dağ ve Amazonlar dağı denilmektedir. Canik coğrafyasında arılar vızıl vızıl çiçekli ağaçlarda uçar, asma uzun gövdeli karaağaçların, kocaman cevizlerin doruklarına çıkıp uzun gölgeli sallantılarla yaprak çardağın üstüne yayılır. Meyveler, geniş yapraklı ağaçlar, asmalar çalılıklarla karışır ve kıyıdan içlere doğru dağlara uzanır. Kabaklar üzüm asmasının arkasından süzülür. Sonbaharda uzayan dalları olgun üzümlerle aynı yaprakların altında dolar taşar. Yaz kış solmayan yeşil orman kümelerinde, tatlı yumuşak dalgalı tepelerde, bol gölgeli, pınarlı, büyüleyici sessiz bahçelerde; armut, dut, fındık, ceviz, nar, üzüm gibi meyveler veren toprağıyla, sebzesiyle, solunası tertemiz havasıyla cennetten bir parçadır Canik. Bu güzel memlekette; kendir, mısır, tütün, patates, kara lahana, ipek bol miktarda yetişir. 150- 200 yıl önce bu topraklarda ne varsa; ürünler, sürüler, meyveler, ormanlar derebeyine aitti. Derebeyi, üçyüze yakın çiftlikten; 25.000 ila 30.000 kuruş arasında öşür(çoğunlukla aynî olarak, bazı durumlarda ise nakdî olarak tahsil edilmektedir. Arpa, buğday v.s gibi uzun süre dayanan hububat çeşidinden genellikle aynî olarak, uzun süre beklemesi mümkün olmayan bağ, bahçe ve bostan mahsülünden ise nakdî olarak tahsil edilmektedir.) gelmektedir. Paralar harcanmadan sayısı her yıl artan kasalarda saklanır. Parayı ve iktidarı seven için Canik ve Trabzon’un o dönemlerin valilik makamı çok istenen bir mülk olarak görüntüsü vermektedir. Vergilendirme işi büyük ölçüde derebeyinin görüşüne ve yeteneğine bırakılmıştır: Canik, oldukça kârlı bir yöredir. Vergiye alışık olmayanların homurdanmaları, ormanlık alanda yaşayanlara yapılan zorbalık, vergiler nedeniyle kesesi boşaltılan halkı canından bezer. Derebeylik Selçuklulardan gelme bir yönetim biçimidir. Savaş zamanlarında ‘tımar’ görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirirdi. Eyaletlerinin iç yönetimini; titizlikle, hiç kimsenin karışamadığı bağımsız bir bey gibi yönetir. Her şey derebeyin çıkarı içindir. Elde edilen gelir de kendi keselerine akar. Padişaha ise çok az miktarda vergi öderlerdi. Sultan İkinci. Mahmut, derebeylerin yetkilerini kaldırır, eyaletlerin gelirlerini devletin kasasına aktarmaya karar verir. Eyaletlere vergi toplamak üzere tahsildarlar gönderir. Derebeyleri birbirine düşürülür. En zengin ve güçlü olanlar suçlu ve tehlikeli ilan edilerek üzerlerine gidilir. Ordu ve çevresinde “Haznedar oğulları” adıyla bilinen, Gürcistan Türklerinden, o bölgede “Tavat” oymağına mensup Süleyman Behram, 17. yüzyılın sonlarında Ordu çevresine gelerek yerleşir. Canikli Hacı Ali Paşa’nın Gürcistan taraflarında yaptığı bir savaş sonucunda Süleyman Behram’ı yanında getirir. Fatsalı Hacı Ahmet Ağanın büyük oğlu ve Canikli Hacı Ali Paşanın kardeşi Trabzon valilerinden Süleyman Paşa’ya “Haznedar” olur. Bu haznedarlık ün olarak böylece ailede kalır. Süleyman Behram, Canikli Süleyman Paşa’nın kızı ile evlenir. Süleyman Behram 1742 yılında vefat eder. Mezarı Aybastı Esenli mezarlığındadır. Bu mezarlıkta Behram beyin annesinin, karısının ve oğlu Osman beyin de mezarları da vardır. Behram’ın altı yedi çocuğundan biri olan Süleyman Trabzon ilinin 24 üncü valisi olur. vali Haznedarzade adıyla bilinen Süleyman paşadır. Canik muhassılı(tahsildar) iken, Faş ve Konya sancağına atanır.Faş kalesinin tamirinde gösterdiği gayret onu 1810’de Trabzon valiliğini atanmasını sağlar. Rizede Tuzcuzade Memiş ağa başkaldırması bu dönemde olur. Bu başkaldırmayı bastıran Süleyman paşadır. . 1817 yılında Alanya sancağına atanır, ancak hastalınca oraya gidemeden vefat eder. Mezarı Çarşamba Rızvan Paşa Cami bahçesindedir. Bu aile ilk önce Aybastı’nın Esenli köyüne yerleşir. Daha sonra Safalık köyüne göçerler. Safalık köyü 1908 yılına kadar Aybastı bucağının merkezi olur. Canik derebeyi Süleyman Paşa(Haznedarzade) varlığını sürdürebilmek için, kendisinden daha güçlü olan Çapanoğullarıyla kavgaya tutuşturulur ve başarılı da olunur. Padişah, sonuçtan memnundur. Verdiği sözü yerine getirir: Süleyman Paşa atalarının zengin mülküne el koyar ve dahası çekinmeden oğlu Osman Paşa’ya da miras olarak bırakır. Koşullar uygundur; vilayet de Osman Paşa’ya kalır. 57’ ci Trabzon valisi olarak 14 sene valilik yapar. Osman Paşa, gösterişe düşkün, savurgan, tantanalı, etrafında dalkavuklar bulunan, ölçüsüz zenginliğiyle kral gibi bir yaşam sürdürür. Trabzon’da yaptırdığı konak; cephesi denize ve serinletici havaya dönük, bölge mimarisinin özelliğine uygun, toprak eğimli bir düzlükte, binanın kendisi dördüncü tarafı bahçe duvarıyla kapatılmış, içteki üç tarafı ahşap cumbalı ve merdivenli, ortada geniş bir boşluğu olan bir paralelkenardır. Tek katlı olmasına karşın geniş bir boşluğu olan odalar sağ tarafta temel olarak hizmet eden koruma duvarının ve onun altındaki ağaçların üzerinden dışarıya bakıyor. Bu konakta güçlü, varlıklı birinin oturduğunu ifade eden süngüsüz filintası ile silahlanmış ve sivil giyimli bir müfreze (paralı askerler) bulunurdu. Vali olunca, Trabzon’da bulunan konak yetmez, 1840’da Çarşamba’ya da büyük ve geniş bir konak yaptırır. Dönüşümlü olarak bu konaklarda kalır. Halk sıtma gibi ölümcül hastalıklarla boğuşurken kendisinin Giovanni Rutzeri isimli özel hekimi da vardır. Derebeyine yirmi yıl hizmet etmiştir. Daha önceleri Anapa Paşası olan Osman Paşa Trabzon’da da baskıcı bir tavır ortaya koyar.. Osman Paşa’nın ölümü üzerine sadece mal mülk değil, vilayet de miras olarak bu ailenin bir üyesine geçer. 58. vali Abdullah paşadır. Bu ailede Ahmet paşa, Memiş paşa gibi pek çok kişi kaymakamlık ve tahsildarlık gibi görevlerde bulunmuşlardır. Karadeniz’de ‘ağa’ yoktur, çünkü herkes ağadır. Aşiret ise hiç bilinmez. Derebeylik unutulmak üzeredir. Karadeniz bugün ülkenin ekonomisi en zayıf bölgeleri arasındadır.. Uyumlu olduğu, yurt dışında sorun yaratmayacağı düşüncesiyle, altmışlı yıllarda batı ülkelerine yönlendirilen işçilerin seçilerek gönderildiği kentlerin ekonomisi, bugünlerde iyi değildir. Dünyada yaşanan bunalım en çok da işçi gönderen yöreleri etkilemiştir. Kısa vadede kazançlı gibi görünen yurt dışında çalışma, uzun vadede hiç de iyi sonuçlar ortaya koymamıştır. Yurt dışına işçi göndermeyen yerler daha çok gelişmiş sanayi ve kalkınması ileri seviyeye gelmiştir. Ayrıca bölge insanı bir şekilde istemli göçe teşvik edilmiş, akrabalık ve geniş ailelerin dağılma süreci hızlanmıştır. Aybastılı hürriyetine düşkünlüğü nedeniyle havası suyu ile cennet gibi olan Canik dağlarından bir şekilde böylece uzaklaştırılmış oldu. Varolan demografik(nüfus) yapısı korunsaydı, yöre mevcut durumundan daha iyi bir ekonomik ve sosyal gelişme sağlayabilirdi. Canik’te, günümüzde ekonominin bir türlü istenildiği düzeyde olmaması, geçmişte yaşanılan derebeylik düzeninin bir sonucu olmasın!... Kemal Düz 14.01.2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |