Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Güneş Ülkesi(Tommasa Campanelle), Ütopya( Thomas More), Prens(Niccola Machiavelli), Bindokuz Yüz Seksen Dört(George Orwell), Cesur Yeni Dünya(Aldous Huxley) ve pek çok kitapdan önce de yazıldı; ideal ve sağlıklı bir şehrin özellikleri. “Buyruk” bunlardan biridir. İmam Cafer-i Sadık Buyruğu'unda; yaşanılası bir şehir çok güzel bir hikaye ile dile getirilir. Yaklaşık 13 yüzyıl öncesinde yaşayan herkesin, rıza içinde olduğu bir şehirdir anlatılan. Huzur ve refah içinde yaşanılan, güzel bir yerleşim yerdir; Rıza şehri. Bir ütopyadır belki de betimlenen rıza şehri. Orada herkes mutlu her şey düzenli ve sakindir. Rıza şehrinin üç önemli özelliği vardır: Birincisi, Kişinin kendisi ile rızasıdır. Kişinin kendi özü ile yüzleşmesidir. İkincisi, toplumla rızasıdır: kişinin içinde bulunduğu toplumdan, toplumun kişiden rızasıdır. Üçüncüsü, kişinin tarikatla rızasıdır. Yola giren rıza ile girer; zorlama baskı söz konusu edilemez. İmam Cafer-i Sadık buyruğunda bu yaşanılanlar ve olaylar bir kurgu biçiminde dile getirilir. Son ifadeler ise veciz sözlerle tamamlanır: “...Rızasız iş olmaz. Yol ve erkân Ulu Tanrı'nın evidir: Rızasızlık Ulu Tanrı'nın yasağıdır. Ondan sakınmak ve ondan korunmak gerekir.” Evliya Çelebi'nin, “ Eski Taht Şehri ve Ulu Kent” olarak sıfatlandırdığı Antakya'ya, ne zaman yolum düşse, Buyruk'daki Rıza Şehri gözümde canlanır. Bu asil kent tam da İmam Cafer-i Sadık 'Buyruğu'nda ki Rıza Şehri'nin kendisi gibi gelir bana. Mutlu insanlar, uyumlu ve düzenli bir yerleşim yeri. İçinden akan sessiz ırmak, karşı da ulu dağlar, kaleler, kutsal yerler, anıtlar, dar sokaklar. Sakin sakin dolaşanlar, alışveriş edenler, sokak satıcıları, öğrenciler hep bir uyum içindeler. Sanki rıza şehri burada vücut bulmuş gibidir. Bu ortamı gördükçe ütopylarımın, hayellerimin bir gün gerçekleşeceğine inancımı da pekiştiririm. Bin yıl, iki bin yıl, hatta bir kaç bin yıl öncesinden bugünlere, kadim Antakya kenti canlanır gözlerimde. Her santimetrekaresi tarihin derinliklerinden izler taşıyan bu güzel şehir, nice nice uygarlıklara beşiklik ve sayısız düşüncelere analık etmiştir. 1996 yılında 90'lı yaşlarında olan babam ve annemi getirmiştim bu topraklara. Onların dillerinden şu cümle hiç eksik olmamıştı. “Burada herkes birbirine; günaydın diyor, merhaba diyor, selamlaşıyor.” Bu durum çok hoşlarına gitmişti. Selamlaşmanın, merhabanın ne kadar önemli olduğunu, yeni yeni farkediyorum. Yabancılaşmanın toplumun içine sinsice yerleştiği, insanın sadece çıkarları varsa, selamlaştığı bir dünyanın var olduğunu görüyor ve şaşırıyorum. Bu konuda ne kadar cimrileşmiş insanlar. Aynı asansörde bile, bırakın selamı sabahı birbirlerinden göz ucuyla bile selamlaşmadığı bir zavallı dünyanın nereye taşındığı ise meçhûl. Bütün bunlar olurken, benim rıza şehrim'den aylardır hiçde iyi haberler duyulmuyor. Gün boyu televizyonlarda, internetlerde, gazetelerde; Antakya, İskenderun velhasıl Hatay ve ilçeleri eksik olmuyor. Binlerce yıldır, nice sıkıntıları ve işgalleri görmüş, savaşlar, yıkımlar, depremler, seller yaşamış; Hatay topraklarından canlı canlı top görüntüleri, havan mermileri, ejderha tipli silah taşıyan kamyonlarla imaj veriyor dünya âleme. Sanki birilerinin gözü dedi Hatay'a. Hiç de beklenmeyen ve tahmin dahi edilmeyen bir olaylar yaşanır oldu. Bu topraklara sevdalı her insanın da yüreği burkuldu bu olup bitenlere. Unutulmamaması hatırlanması gereken bir kaç bilgiyi paylaşmak en iyisi bugünlerde. Kemal Sülker, Hatay doğumludur. Anılarında Hatay'ın bağımsızlık mücadelesini de anlatır. Öğrenci iken, 1937 yılında çıkardıkları ortak broşürlerde, o günlerde olup bitenleri halka nasıl izah ettiklerini yazar ve şöyle bitirir yazısını: “ Anlamıştık ki; ne kadar yoksun, ne kadar güçsüz, ne kadar yardıma gereksinmemiz olursa olsun, güçlüler karşısında boyun bükmek “geçici” olamaz. Anlamıştık ki; “dost” elini uzatacak bir yabancıya bel bükerek el uzatırsak, alacağımız “yardım”ın karşılığı kişisizliktir.” Cahit Tanyol'un 1984 yılında Yazko yayınları'ndan çıkan Ortak Kitap'daki bir makalesinin, “Bağımsızlık ve Toprak” bölümünün bir kısmını burada paylaşmadan geçemeyeceğim: “...bir Hataylı dostum kuşkulu bir dille şunları anlattı: “... Yahudiler Amik Ovasını satın almak ve Yahudi Devletini orada kurmak için girişimde bulundular. Amik Ovasında geniş toprakları olan ve bugünkü Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun kayınpederi Suphi Bereket buna karşı çıkmış ve Yahudilere toprak satmayı önlemiştir. Sonradan onlar Filistin'de Araplardan toprak satın alarak orada Yahudi Devleti kurmuşlardır.” Bulunduğu konum ve önem nedeniyle tarih boyunca bir şekilde hep dikkatleri üzerine çeken bu kadim kenti Antakya; ulusal ve evrensel kültüre her dönemde katkı vermiştir. Bu kentte yaşayan sanatçılar yazarlar ve şairler Hatay sınırlarını aşan çaba ve gayretleriyle bütün olumsuzluklara rağmen yılmadan ille de sanat düşüncesinden taviz vermeden ilerlemektedirler. Bunlar ülkenin her yerinde bulunan duyarlı sanatçılar, ve kişiler tarafından takip edilmekte ve gıpta edilmektedir. Kemal Düz
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |