Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Topluluk bizim yanınmıza geliyor, susacak olsak, incinirler; bir şey söyliyecek olsak, onlara göre söylemek lazım geldiğinden o zaman biz inciniriz. Mevlana Kişiler yaşadıkları toplumla uyum içerisinde olmalıdır. Doğru ! Yüzkere, binkere doğru. Ancak topluma uyum sağlamak adına farklı bakış açısı ile kendilerini ifade eden kişilere zulmetmek revamıdır ? İnsanlar, genellikle aynı görüşü paylaşanların doğrultusunda fikir beyan ederler. Bu en kolay yoldur. Fikirlerimiz ne kadar doğru olursa olsun -doğruluk izafi/subjektif bir kavramdır- aynı olaya değişik açılardan bakmak bize ne kaybettirir. Farklı yaklaşımlar olmasaydı, semavi ve dünyevi ilim/bilimlerde bu kadar gelişme olabilirmiydi ? O nedenle, her türlü fikir bizim kabullerimize göre ne kadar yanlış olursa olsun, saygı ile karşılanmalı. İnsanları suçlamak çok kolay ; insanları zihnimizde mahkum etmek çok daha kolay. Bu hoşgörüyü gösteremiyenler, kim olursa olsun, zalim değillermidir ? İşi o kadar ileri götürürüz ki, fikirlerimizi tartışacağımıza, hemen sesimizi yükselterek karşımızdaki kişileri sindirmeye çalışırız. O da yetmez suçlarız, hakarete başlarız, kaba kuvvete baş vururuz, şu adına bu adına. Bu şiddetin dozu öldürmeye kadar gidebilir. Bu kişiler, kendilerini İlahi veya dünyevi erkten yetki almış olarak kabul ederler. Bu anlayış dahi en büyük günahlardan biri değilmidir ? Kişileri en kolay suçlama yolu da maalesef inançlar yolu ile yapılmaktadır , tıpkı karanlık ortaçağ engizizasyonları benzeri. İnsan şu veya bu inanışa sahip olabilir. Bu tamamen onu ilgilendiren bir husustur. Ama düşünsel açıdan sığ toplumlarda gözlemlenen hoşgörüsüzlük, oldukça aşırı boyutlardadır. Bu tür toplumlarda farklı düşünüş tarzlarının ifade edilmesi adeta , o topluma yapılan bir hakaret olarak algılanır. Ve bu asla kabul edilemez. Hele inanışların eleştirilmesi, sorgulanması asla affedilemez. Bu tarz yaklaşımda bulunanlar derhal pasifize edilmelidir. Düşüncelerini yazılı veya sözlü olarak ifade etmelerine izin verilemez. Aslında bu tarz yaklaşım, çoğunluğun, inanışını ölümüne savunanların zayıflığının göstergesi değilmidir? Her inanış sorgulanabilmelidir. Eğer haklı isek neden sorgulanmaktan, eleştirilmekten çekinelim. Tahammülsüzlük en çok bu konularda yaygın olarak gözlenmektedir. Hakaret olmadan,belli nezaket, tartışma kuralları çerçevesinde her inanış sorgulanabilmelidir. Sorgulanmalıdır da! Çünkü gerçekler sorgulandıkları ölçüde daha da güçlenirler. Ama ne yazık ki dogmalara saplanıp kalan toplumlarda yasaklamaların arkasına saklanmak en sık yeğlenen bir yaklaşımdır. Aslında yasakların arkasına saklanmak zayıflığın en temel göstergesi değilmidir? Yasaklar da yetmez, kişileri cezalandırma yolu seçilir. Çoğu kez de kaba kuvvete başvurulur. Bu öldürmeye kadar varabilir. 2000 li yılları yaşadığımız çağda, bu görünümün ortaçağ engizizasyonlarında, yakılan insanlardan ne farkı var? Kişileri kolayca suçladığımız diğer bir konu, milliyetdir. Hangi topluma ait olursak olalım sayı fazlalığı haklı olduğumuzun dayanağını teşkil eder. Niteliğin yerini nicelik aldığı zaman o toplumlar iflah olamazlar sanırım. Sayı fazlalığı haklı olmanın bir göstergesi değildir. Ancak 6 milyar insanın yaşadığı dünyamızda maalesef henüz bu durum daha çok acılar vermeye devam edecektir. Daha, insanlık seviyesi belki hala karanlık ortaçağ görüntüsü sergiliyor. Her topluluk, kendi toplumlarının daha saygın, üstün meziyetlere sahip olduklarını savunuyor. Herkes kendince haklı. Ancak acaba bu sürü psikolojisinden kaynaklanıyor olamazmı ? Bu kanıya şuradan vardım ; izninizle sizinle paylaşayım. Milli maçlar ülkemizde adeta hayatın durduğu, maç sonunda galip gelindiği zaman kutlama amaçlı sıkılan tabanca kurşunlarının havada uçuştuğu zamanlardır. Kahvelerde veya toplu maç izlenen yerlerde biri ayağa kalkıp arkadaşlar bu bir spordur, iyi oynayan kazansın derse, o kahveden linç edilmeden çıkması zordur . Yakın tarihte Türkiye-Yunanistan milli maçı oynandı. Tüm halkımız Türkiye’ yi destekliyor. Sıkı ise bir kişi kahvede Yunanistan gol attığı zaman tezahuratta bulunsun. Siz bile, şimdi, olurmu öyle şey diyorsunuzdur içinizden. Peki halkımız bu kadar Türkiye sevdalısı olduğuna göre “İDDİA” oyununda da Türkiye’ nin kazanması için oynamaları gerekmez mi ? Evet, O maçta, Türkiye-Yunanistan maçında, Türkiye’de oynanan iddia oyununda tüm oyunların Yunanistan’ın kazanacağı şeklinde oynandığı ertesi gün Milli Piyango idaresi/spor toto, loto teşkilatı tarafından resmen açıklandı. Futbol maçını milli dava gibi algılayan halkımız iş paraya dayanınca işin milliliği falan kalmıyor. Bu ne lahana turşusu be ne perhiz .Sürü psikolojisinin tam bir yansıması değilmi ? Demek istediğim, sayı fazlalığı hiç bir zaman haklı bir neden değildir. Fazlalık, sürü psikolojisi etkisi yapmaktadır. Tabirimi mazur görün , sürünün/kalabalığın hoşuna giden şekilde davranmak, yazılı veya sözlü ifadelerde bulunmak çok kolaydır ve kolayca taraftar ve destek bulur. Asıl cesaret sayı fazlalığı karşısında her olaya farklı açılardan bakabilmek ve seslendirebilmekdir. İnsanlığın bugünkü seviyesine ulaşmasını bu aykırı görüşler sağlamamışmıdır ? Bilim adamları ve Peygamberler bu hususun en güzel örneklerini oluşturmazlar mı ? Peygamberler, sayı fazlalığı, sürü psikoloji karşısında tek başlarına durabilmişler ve insanlık tarihinde dönüm noktalarını oluşturmuşlardır. Peygamberlerin arkasında ilahi güç olduğu akla gelecektir hemen. Doğrudur. Ancak artık peygamberlik sona erdiğine göre hala allah adına yetkili olduğunu zımnen kabul ederek ( şu veya bu deliler ileri sürerekten de olsa) insanlara zulmetmek en büyük günahlardan biri değilmidir. İnsanlar inandığı, yapmaktan hoşnut olduğu herhangi bir şeyi yapmasını bize ne kadar ters gelirse gelsin, ne kadar yanlış olursa olsun kınanmamalıdır. Örneklersek eğer ; bir kişi hergün saksıdaki bir çiçeğinin karşısına geçip beş dakika ona bakmadan, onunla konuşmadan, onu sevmeden , evden çıkmıyorsa, bu onu mutlu ediyorsa o kişiyi kesinlikle kınamamak gerekir. Bunun saçma olduğunu söylemek , kişiyi bunu yapmamaya zorlamamak gerekir. Kişi neyi yapmaktan hoşnut ise onu yapmasını hoş karşılamalıdır. İnandığı şeyin yanliş olduğunu söylemek , bunun saçma olduğunu ifade etmek o kişiyi mutsuz, huzursuz kılmaktan başka bir işe yaramaz. Bir çeşit zulumdür. Aslında doğru olan nedir? Gerçek, doğru kime göre doğrudur. Sayı fazlalığı doğruluğun kanıtı olmamalıdır. Çok basit bu örneği her türlü inanışa uygulayabilirsiniz. Gönülden inanılan herşey, herkese yanlış gelse bile, o kişi için doğrudur. Yaklaşık altı milyar insanın yaşadığı dünyamızda çok farklı inanışlar, milliyetler, ırklar vardır. Her millet, her ırk, her inanış kendi yaşadığı alanda en iyi, en doğru, en güzel hasletlere sahip olduğunu ileri sürmektedir. Manzarayı gözünüzde canlandırın lütfen. Her grup bulunduğu yerdeki sayı fazlalığına güvenerek farklı seslere tepki vermektedirler. Önemli olan bu tepkilerin dozu. İnsanlık bu dozu ne kadar azaltabilir, hoşgörü ortamı ne kadar artarsa ; işte o zaman insanlık en yüksek değerine ulaşmış olmaz mı ? Bir çok kişi düşündüğünü sanır. Halbuki tek yaptıkları önyargılarını yeniden düzenlemektir sözü sanırım işin özünü oluşturuyor. Önyargıların esaretinden kurtulmak cesaret ister ; ama değmez mi ? Artık günümüzde harşeye çok katı bakış açısı ile bakmaktan vazgeçip, her türlü kavramlara hoşgörü ile yaklaşmak daha nezih olmaz mı ? Katı kuralların arkasına sığınmak aslında zayıflığın bir işareti değilmidir ? Ne adına olursa olsun insanları kendi gibi düşünmeye, inanmaya zorlamak zulümlerin en önde geleni değilmidir ? Düşünsel açıdan sığ bir toplum olmaktan çıkmanın zamanı gelmedi mi hala ? Ne dersiniz Sedat Yalçın
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sedat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |