Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Ziyaretlerin, resmi bir görev haline gelmiş olduğu gibi his var içimde. Ziyaretlerin, hiç bir kısıtlama olmaksızın, içtenlikle yapıdığı zaman bir anlam taşıdığına inanıyorum. Ancak, ziyaret sırasında adettendir diyerek eli boş gitmemek, adeta bir zorunluluk halini aldı. Özellikle, bayram gibi, insanların kaynaşmasına neden olan günlerde, ziyarete giderken çukulata-çiçek götürmek, acaba ilişkileri geliştiriyor mu yoksa daraltıyor mu ? Ekonomik bakımdan ailelerin bütçesine önemli bir etkisi olduğu -maddi durum iyi olanlar hariç- bir gerçek. Örneğin, bir kutu çukulata veya çiçek minumum 10.00 TL olsa, 10 aileyi ziyarette 100,00 YTL lik bir gider demektir. Bu nedenle, insanlar ziyaret sayısını kısıtlıyarak belli sayıya indirgiyorlar gibi geliyor bana. Hani bayramlar insanları kaynaştıran, bir araya getiren, küslükleri ortan kaldıran, birlik ve beraberliği pekiştiren özelliklere sahipti. Maddi durumu yüzünden mahçup olmamak için ziyarete gidemeyenler yokmu acaba hiç çevremizde? Şimdi içinizden, hadi canım bana gelirken bir şey getirilmesine gerek yok diyorsunuzdur. Kendinize sorun bakalım ; siz ziyarete giderken eli boş mu gittiniz ? Geçenlerde çok eski ve de yaşlı bir dostumu -90 yaşının üstünde- ziyaretimde bana gelirken lütfen hiç bir şey getirmeden, sadece kendinizi getirin dedi ve bir anısını anlattı.. Bu dostumun, kendisine çok hürmet gösteren ve seven bir dostunun, kendisinden köşe bucak kaçtığını hissettiğini söyledi. Acaba bu dostumu bilmeden üzdüm mü diyerek, fellik fellik arayarak kendisini bulup, görüşüyor ve soruyor : Benden niye kaçıyorsun ? Dostu kızarıp bozararak cevap verir, efendim benim ekonomik durumum epey bozuldu. Bir şeyler alıp getiremediğim için sizden kaçıyordum. Bu çok yaşlı dostum anlatmasını sürdürdü. Ziyaretlerde tatlı getirme adetinin eski olmadığını, bize sonradan girdiğini söyliyerek devam etti. Eskiden, rahmetli babam bayramlarda bütün tanıdık, dost, akrabalarını hiç bir masrafa gerek kalmadan kolayca ziyaret ederdi. Ancak, bu tatlı götürme adeti çıktıktan sonra, herkes cüzdanına bakıp, ekonomik gücüne göre yapabileceği kutu adedince kişiyi ziyaret ederek kendisini sınırlamasına neden oldu. Bu durum, insanların hesap kitap yaparak, hesabın tutmadığı yerlerde, gitmemiz gereken insanlarla aramızda engeller yaratıyor. Böylece, insanlar arasında mesafeler artıyor ve de ilişkiler zayıflıyor ; dedi. Düşündüm, neden bizler kişiliklerimiz arasına maddiyatı sokuyoruz. Hiç olmazsa bayram gibi özel günlerde, sadece yüreklerimizle birbirimizi kutluyalım. Daha doğru olmazmı? Ne dersiniz. Belki bir başlangıç olur bu temennim. Düğünlerimiz de de aynı sorunlarla karşılaşmıyor muyuz ? Herkes, düğünlerde buluşup hepberaber sevinip eğlenirken, şimdilerde düğünler takı takma yarışına dönmüş durumda .Sanki, düğün davetiyesi verilirken ve de alınırken hemen insanların aklına hediye olayı geliyor. Düğün sahibi, acaba ne hediye getirecek, ne takacak diye düşünürken, davetli ne götüreceğinin, ne takacağının hesabı içerisine giriyor. Sonuçta tamamen samimiyetten uzak sembolik bir tören oluyor. Alşveriş töreni ! Şimdi hemen, bu adetlerimiz evlenenlere hepbirlikte imece usulu yardım etmek anlamına geliyor diyerek, itiraz edildiğini duyar gibiyim. Ne var bunda ; ne güzel diyebilirsiniz. . Küçük yerleşim yerlerinde herkes birbirini tanır, yeni evlenenlere tencere , tava, battaniye vs. hediye götürerek ev eşyalarını tamamlamada, karınca kararınca yardımcı olmaya çalışırdı. O zaman da hatırlarım çevre baskısı vardı ve muhakak ne olursa olsun bir şey götürmek şarttı. Bu hususlar tamamen özgürce, hiç bir çevre baskısı -son günlerdeki moda deyimi ile “mahalle baskısı”— hissetmeden yapıldığı taktirde bir anlam taşır. Samimi olarak düşünelim. Ne ölçüde samimiyiz. Öyle bir hava yaratılmış durumda ki, kesinlikle eli boş gidilmemelidir. Çevremdeki düğün yapanlara bakıyorum ve soruyorum neden düğün yapıyorsunuz , bu kadar masrafa giriyorsunuz diye. Aldığım cevap çok ilginç. Gelen hediyeler, takılan takılar yaptığımız masraftan çok fazla. Yani alışverişte kar/zarar hesabı başplanda. Maddi durumu iyi olmayanlar mahçubiyetlerinden dolayı düğünlere gidemez oldular. İçtenliklikle, samimiyetle birlikte olmak, hiç bir art düşünce olmadan, sıra hesabı yapmadan (bana gelene bende giderim), adı ne olursa olsun (düğün,bayram...) o günü güzel duygularla paylaşmaya ne dersiniz ?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sedat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |