Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Yeryuvarlağımız cansız ve canlı varlıkların bir bütünü halindedir. Dünyamızı ayrıcalıklı kılan da özellikle canlılardır. Tüm canlı varlıklar ( mikroskobik büyüklükten, en iri boyutlu varlıklara kadar) yeryüzünde bir denge yaratmışlar ve bu sayede binlerce yıldır dünyamızda yaşamın devamını mümkün kılmışlardır. Ancak günümüzde dünyamız tehlike işaretlerini vermekten bıkmış ve belkide son çırpınışlarını yapmaktadır. Canlı varlıklar besin zinciri ile yaşamlarını sürdürmek zorundadırlar. İnsanoğlu ise bu besin zincirini kırmak suretiyle tüm doğanın dengesini bozmuş bulunmaktadır. Aşırı hırsını engellemeye gücü yetmemiştir insanoğlunun. Doğa; yaşam, doğum ve ölüm dengesi üzerine kurulmuştur. İnsanoğlu yaşam süresini uzatmış, ölümleri oldukça geciktirmeyi başarmıştır. Gene tıptaki gelişmeler çocuk ölümlerini en alt düzeye indirgemiş; o da yetmezmiş gibi tüp bebek gibi yöntemlerle çocuk sayısının artmasını sağlamıştır. Doğanın dengesine müdahale eden insanoğlu en büyük hatasını yapmıştır. Dünyada her dakika 235, hergün 334.000 insan doğmaktadır. Buna karşılık dakikada 93, günde 134.000 insan ölmektedir. Buna göre doğumlar ölümlerin iki mislidir. Doğumların %74'ü az gelişmiş ülkelerde meydana gelmektedir . Tüm dünyada insan sayısının çoğalması, kaynakların hakkaniyetle paylaşılmaması sonucu, insanların büyük bir kısmı açlık, sefalet, hastalıklar içerisinde acı çekmektedir. İnsanoğlunun zihinsel bir değişime ihtiyacı vardır. Sahip olma duygusunun köreltilmesi gerekmektedir. Kendimize objektif bir bakış açısı ile bakarsak eğer, ne demek istediğim anlaşılır sanırım. Örneklersek eğer; ihtiyacımızdan çok fazlasını elimizde tutumak çabası içerisindeyizdir. Ambarımızı doldururuz da doldururuz ( ambar kelimesini sadece yiyecek açısından almayınız. ). Tabiî ki yeryüzünde her şey sınırlı ölçüdedir. Biz ambarımızı doldururken, büyük bir çoğunluk bomboş bir ambarla karşı karşıya kalmaktadır. O zaman ambarları tıka basa dolu olanlar, bu durumdan belli etmeseler de bir rahatsızlık hissederler. Kendi vicdanlarını rahatlatmak adına, bir fikir üretirler. Kılıf ta hazırdır: Yoksullara yardım! Yoksullara yardım edince, sistemin aynı şekilde devam edeceğı fikri yatar zihinlerinin bir köşesinde. Zaten bir düşünürün dediği gibi: “Bize vermenin görüntüsü öğretilmiştir, aslı değil. “ Yoksula yardım edilmesi fikir yerine, yoksulluğun ortadan kaldırılması fikri insanoğlunun en başta aklına gelmesi gereken bir husus olmalıydı. Ama eğer bu husus ana fikir olursa, ambarları tıka basa dolu olanların gücü yok olacaktır. Bu nedenle tüm siyasi kurumlar ve dinler hep yoksula yardımı savunmuşlardır. İnsanoğlu acımasızlığını burada da gösterir. Şöyleki; gücü elinde bulunduran sınırlı sayıdaki insan, diğer insanlara hizmet adı altında, yardım adı altında bir işlev üstlenmiş durumdadırlar. Aslında tüm hükümetler, tüm dinsel kurumlar insanlara hizmet adına vardırlar görüşünü savunurlar. Yoksula yardım edeceğine, yoksulluğu ortadan kaldırmak daha önemli değil midir? İnsanlar açlığa, sefalete mahkûm edilmemiş olsa, bu kurumların gücü bir anda yok olur. Bu nedenle, tüm dünyada bu kurumlar açıkça ifade etmeseler de nüfusun artmasını istemektedirler. Eğer nüfus artmaz ise, insan sayısı çoğalmaz ise, hakça paylaşım söz konusu olursa, açlık, sefalet ortadan kalkacaktır. Bu durumda gerek hükümetler, gerekse dini kurumların var olma nedenleri de ortadan kalkacaktır. Şimdi hemen beş parmağın beşi de birbirine eşit değildir diye itiraz edilecektir. Olanaklar kısıtlı, insan sayısı fazla ise gayet tabidir ki, yoksulluk asla ortadan kalkmayacaktır. Akla sahip olmakla övünen insanoğlu, bu konu ortaya atılınca, hemen aklını kullanma fikrinden çark etmektedir ne yazık ki. Dünyamızın besleyebileceği insan sayısının bir sınırı olması gerek. Bugünkü gibi milyonlarca insanın yarı aç, yarı tok, sefalet içinde yaşaması, insanlık bakımından acınacak bir durumdur ve bir insanlık ayıbıdır. Bu tarz bir yaşam kesinlıkle kabul edilmemelidir. Yazımızın başında Paulo Freire’nın: “Dünya aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır.” sözü gerçeği yansıtmıyor mu? Bir tarafta sefalet, açlık, diğer tarafta ise debdebe ve ziyankârlık. Dünya gerçekten ikiye bölünmüş durumda değil mi? Bu nedenle nüfus artışı ne bahasına olursa olsun durdurulmalıdır. Dünya nüfusu bugünkünün dörtte birine inmelidir. Üretim için, teknoloji ve bilim sayesinde insan gücüne duyulan ihtiyaç en az seviyeye inmiştir. Robot teknolojisi, otomasyon artık başlıca güçtür. Üretim fazlalaşınca, nüfus ta az olunca, yoksulluk diye bir olgu ortaya çıkmayacaktır. Nicelik sorunu halledilince, nitelik sorunu da kendiliğinden halledilecektir. Eğitim tüm insanlara ulaşabilecek, kültür seviyesi inanılmaz derecede artacaktır. Masanın hem önünde, hem de arkasında oturarak bu konuyu düşünmekte yarar var sanırım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sedat Yalçın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |