Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
ÖMER HAYYAM-HACI BEKTAŞ-MEVLANA ve YUNUS GİBİ OLABİLSEK KEŞKE… "...Geldimse bu dünyaya ne bulmuş dünya Gitsem de eğer kıymeti eksilmez ya! Bir kimse çıkıp da anlatıp söylemedi Gelmekte ve gitmekteki hikmet ne ola?.." Ömer Hayyam'ı anlamak için önce o dönemin İslami coğrafyasını ve psiko sosyal kültürünü düşünmek gerekir. Yıllardır Hayyam’ın Rubailerini her ortamda dinler, söyler ve sohbetlerin en tartışmalı ve harlı aralarına sıkıştırırız o manalı dörtlükleri, tek tek. Genelde, bir dost kazığı sırtımıza çakıldığında veya bir aşk acısı yaşadığımız anlarımızda, Hayyam'ı hemen yanı başımızda buluruz. Bazı dar bakan insanlar ve hacı hoca geçinen tipler ise, tepkilerini önyargılı gösterirler. Hiç çekinmez ve kılıflarından çıkartıp, organik gözlüklerden bakarlar. "Hayyam’ mı, bırakın o sarhoşu yahu... İçmekten başka ne yapmış? Vb..." sözlere araya girer, abuk sabuk yakıştırmalarla, kirletmeye çalışırlar bin sene öncesi doğmuş "en dâhiyane " ideleri. Lakin, ben gibileri de ikna edemez, başaramaz ki, gönlümüze tek tek yığdığımız "Hayyam Sevgisi" ile örülü "evrensel" barış tuğlalarını… Hayyam bin sene önce nasıl bir ruh halet-i içinde yazmış önce bunu irdeleyelim: "... Elimde olsa bu dünyayı küçümserdim İyisine de kötüsüne de yuh çekerdim Daha doğrusu bu aşağılık yere Ne gelirdim ne yaşardım ne ölürdüm..." Hayyam, yukarıda yazmış olduğu dörtlükte, acaba ne anlatmaya çalışıyor bizlere? Evet, bin sene önceki yaşayan insanlar düşünceleri ile kirlettikleri dünyayı, yaşanmaz ve çekilmez hale getirmişler ki, Hayyam’da asi bir duruş sergilemiş ve dünyayı küçümsemiş. Nedense biz insanlar "oğlum sana söylüyorum, gelinim sen anla" misali duruşlar ile betimleriz o anki sıkıntılarımızı. Kırmamak ve yanlışlığı ifade etmek adına, asıl kızmak istediğimize değil de hiç suçu olmayan, alakasız birini "günah keçisi" gibi yakalarız. Hayyam o dönemde bu dörtlüğü hangi psikolojide yazmıştır? Dost sandıkları ve dalkavuk takımı, Hayyam’ı kızdırmak, biraz da "laf taşıma" amaçla yaklaşırlar; " Kara İmam senin için 'yaş sapığı dinlemeyin cehennemde yanarsınız, diyor, biz ne yapalım, nasıl davranalım?" diye akıl alırken, Hayyam, bu en zor anda, üslubunu hiç bozmadan o dönemin bağnaz imamına atıfta bulunur. "Söyleyin o kuru softanıza, cehennemde yaş sapık mı, daha kolay yanar, yoksa kuru softa mı?" Hayyam, aslında lakabıymış. "Çadırcı" anlamını taşıyan ünlü düşünür, yaşadığı dönemin ve coğrafyasında uçta düşünen ve radikal kararlar alan biriymiş. Aynı zamanda bir bilim adamı olan düşünür "gök bilimi" ile de uğraştığı gibi meşhur "x" terimini dünyaya kazandırdığını da öğrenince şaşırdım. Demek o bir dahiymiş. Oysa, ben onu hep şairliği ile tanımıştım. Matematikçi bir dahi olan Ö.Hayyam, aslında tıpkı Mevlana ve Yunus Emre başta olmak üzere bazı hak âşıkları gibi algılarsak gerçeği kavramış olacağız. Mevlana Celaleddin Rumi'nin mesnevisinde; "...O kapıyı kapa gayret kemerini kuşan Bize can şarabını sun, bu meyhaneye âşık kişileriz biz Hem çok uzaklardan geliyoruz bak, çok uzaklardan. O kapıyı kapa, gel sen asıl bizi gör, gör halimizi acı Bir başka kapıyı aç, işte nah şurada gizli bir kapı Bir büyük sağar bul getir bize, Sonra doldur şarabı eski dostluğumuzun şerefine O kapıyı kapa, gel bizi yıka, arıt. Hani bir gün bilmem unuttun mu, biz hepimiz uykudaydık, Sen bir tekme atmıştın bize, derken bir, bir daha. Sıçramış uyanmıştık uykudan, oturup şarap içmiştik sonra Şarap başımıza vurmuştu, o zaman olmuştu işte ne olduysa. Denizleri yüksük gibi gören timsahlarız artık, Tirit mercimek aşerleri değil. Hadi, inadı falan bırak, inadı bırak ta kendine gel, Bize şarap ver, şarap…" Mevlana, "Bizim sarhoşluğumuz üzüm sarhoşluğu değildir." ve "bizim sarhoşluğumuzun sonu yok" diye bahsettikleri şarabın meyhane şarabıyla ilgisi olmadığını mesnevisinde iletirken, Yunus Emre ise; “Aşkın şarabından içem / Mecnun olup dağa düşem Sensin dün ü gün endişem / bana seni gerek seni” beyiti ile bir Hak aşığı olduğunu kanıtlarken, neden insanlar Hayyam’ı “şarapçı” olarak değerlendirir hala anlamış değilim. Oysa O; "Bir elimizde Kuran diğer elimizde kadeh, ne tam kâfiriz ne de tam Müslüman" demekle de Hayyam, şarabın bir imgelem bazında şiirlerine aldığını "Sufi" bağlamda ele alıp onu bir hak aşığı şairi olduğunu da düşünmek gerekir. Yine Yunus Emre, şarabı bir şiirinde nasıl imgeler, görelim; “Bir sakiden içtik şarap, arştan yüce meyhanesi Ol sakinin mestleriyiz, canlar onun meyhanesi Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur Bir şemdir burada yanan, güneş onun pervanesi Aşk oduna yananların, külli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanisi Ondaki mest olanların, Enel hak tır sözleri Hallacı Mansur gibidir en kemine divanesi Ol meclisin bekrileri, şol şah-ı Edhem gibidir Belh şehrinde yüz bin ola her guşede viranesi Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil Bilmez misin, cahillerin nice geçer zamanesi…” Yukarıda Yunus Emre, o dönemde oldukça içmiş ve sarhoş olmuş ise ve bu sarhoşluk HAK adına ise, “şarapçı” diye söylemlerde bulunup, günah toplamamak gerekiyor, değil mi? 18 Mayıs 1048 doğmuş olup, 4 Aralık 1131 yılında yaşama gözlerini kapamış olan İranlı şair, düşünür, gökbilimci ve matematikçi olan Hayyam, rubailerinde sıklıkla dar bakan hocalara atıflar yapmış Tanrı ile konuşmuştur adeta. "Ey hoca! Yalnız bir dileğimizi yerine getir. Konuşma. Kes sesini. Allah'la aramıza girme. Biz doğru yoldayız. Yalnız sen, Bu yolu eğri görüyorsun. Git... Gözlerini tedavi ettir. Ya da rahat bırak bizi... " Hani derler ya; "Kabahat de gizlidir, ibadette" Her beyitinde ve dizesinde AŞK ve ŞARAP sözcüklerini kullanan şaire, şiirin gerçek temasını kavramamız, o şaire bir “lakap” takarken de bu düşünceyi göz ardı etmemeliyiz. “…Muhabbetle açan gülü aşkla dermek isterdim, yaşıyorken dostlarımı görüp sevmek isterdim, dünya ahret kaygısını içerimden çıkarıp, gönlümü dost lisanına ağız yapmak isterdim…” Hacı Bektaşi Veli şimdi AŞK ile GÜLÜ düşünmekle, hangi manada düşündüğünü ve o dönemin lisanını, psikolojisini, İslam felsefesini irdelediğimizde; “Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde, Hakk’ın yarattığı her şey, yerli yerinde. Bizim nazarımızda kadın, erkek farkı yok, Noksanlıkla, eksiklik senin görüşlerinde.” Hacı Bektaşi Veli' ahlak anlayışa değinmiş olup kadın ve erkeğin eşit olduğunu asıl iyiliğin temelinde “sevgi” yattığını ifade ederek düşünce kirliliğini açıkça betimlemiştir. Şu bir gerçektir ki dünya üzerindeki kavga, dövüş ve savaşların altında yatan en önemli etken; “Bencillik, hoşgörüsüzlük, kibir, gurur, hırs ve haset etmektir.” İnsan kendi doğasında var olan “sevgiyi” korumadığı sürece bu dört olumsuz etkene teslim olup mutsuzluğa davetiye çıkaracaktır. (*1) Yaşadığı dönemi takip eden yıllar boyunca, İslam dünyasında düşünce ve aklı reddeden bir yapının oluşması, İslam coğrafyasında siyasi iktidar mücadelesi, toplumsal sınıflar arasındaki mücadelelerde iktidarların geniş halk kitleleri üzerinde otoritelerini koruyabilmek adına dini kullanması neticesinde adeta "yobazlığın" iktidara oturtulması; Ömer Hayyam gibi insan aklına ışık tutmaya çalışmış birçok düşünürün "sapkın" ilan edilmesine, genel anlamda toplumsal eğitim seviyesinin düşmesi nedeniyle de Ömer Hayyam'ın şarap ve zevk düşkünü olarak anlaşılmasına sebep olmuştur. Bu nedenle Ömer Hayyam tüm zamanlarda iktidara muhalif olanlar için bir ilham kaynağı olagelmiştir. Ömer Hayyam'ın mezarı, Nişapur, İran. Pek çok Rubai ünü sebebiyle Hayyam'ınkilerine karıştırılmıştır, bilinen kadarıyla Rubailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mal edilenler binin üzerindedir. Ayrıca Ömer Hayyam için tarihteki ilk bilinen savaş karşıtı eylemci yakıştırması da yapılmaktadır. Rubailerinin Türkçeye çevirisi farklı birçok çevirmen tarafından yapılmışsa da rubaileri Türk halkına sevdiren çeviri Sabahattin Eyüboğlu tarafından yapılmıştır. Şimdi bize bir insani görev düşmekte; "Kini, gururu, hırsı, haseti, ayrımcılığı" ardımıza atıp, "sevgiyi, bilgiyi ve hoşgörüyü " aklımıza, yüreğimize katık edip evrensel barışı kazanmaya çalışmaktır. Tıpkı; Mevlana gibi... Yunus gibi... Hacı Bektaş gibi... Ve Ömer Hayyam gibi... "...Adil davranmadıktan sonra Hacı hoca olmuşsun kaç para Hırka , tesbih , post , seccade güzel ama Tanrı kanar mı bunlara..." Önce kendimize karşı dürüst olup, insan gibi yaşamalıyız, sevgimizi üleşmeliyiz... Emine Pişiren/Edremit-Akçay 27.09.2009 Kaynak: (*1) Wikipedia Ansiklopedisi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |