Hayatı öylesine hızlı yaşıyoruz ki, başımızdan geçenleri bile doğru dürüst analiz etmeden bir sonraki güne merhaba demenin getirdiği yükle giderek bükülen bir boyun ve yorulan bir beyin ile ömrümüz tükeniyor... Herkes aslında bir ucundan tutunurken yaşama, kendilerinden bir kaç parça ararken orada burada bazı mesajlar yanlış ulaşıyor yüreklere... Herkes kendi dünyasında bir şeylerin peşindeyken hep bir anlam ararken atılan her adımda, aslında yanlış yollara sapılıyor hiç farkedilmeden... Bir daha asla böyle bir şey yapmam derken ateşle beyne ulaşan duygular kısacık bir süre sonra sis bulutları gibi dağılıveriyor, kayboluyor... Yüreğimin anlatmak istediklerini kimi zaman dökemiyorken satırlara aslında küçücük te olsa umut damlacıkları ferahlatıyor ruhumu ve her seferinde kendime verdiğim sözler bir sonrakilerin gerisinde kalırken gülümsüyorum aynada gördüğüm gözlerin içine... Beni pek çok insanı üzen pek çok şey üzmezken kimsenin göremediği ayrıntı dediği belki de hayatın ta kendisinin içinde gizli olduğu o anlar üzüyor... Ben çok başka alemlerde gezinirken altımda çiçeklerden bir kayıkla, aniden güneşimi batırıyor bir anlık öfkeler, havamı kirletiyor düşünülmeden söylenen cümleler... Ben aslında çok başka rüyalarda hayat ararken, uykumu bölüyor kabus gibi yalanlar ve o anlarda söz de bitiyor aniden, gücü de tükeniyor bedenin birden ve o anlarda sözün de gücün de bittiği o an geliyor sessiz ama keskince ve o an, işte o an duruyor dünya adeta, bitiyor umutlar, duruyor yaşam birden... İşte o an aslında ölüyor yürek, ölüyor ruh kimse elini tutmadan... Kim bilir böyle kaç defa ölüp tekrar doğarken biz, işte o an ve anların yükü biniyor omuzlarımıza, her yeni günle doğan güneşin kuruttuğu bir toprak yığınıyken, yağan yağmurla akıp gidiyor adeta... Yüreğimin anlatmak istediklerini kimi zaman dökemiyorken satırlara aslında küçücük te olsa umut damlacıklarının ruhumu ferahlattığını sandığım bir önceki an geliyor aklıma ve baktığımda derimin üzerinde kupkuru terk edilmişçesine yoğunlaşmış bir toz tabakası duruyor... Her seferinde kendime verdiğim sözler bir sonrakilerin altında ezilip gitmiş meğer, meğer yitip gitmiş yaşadığım onca gün onca yıl ve onca hayat... Neden varım öyleyse? Yeniden doğuşlarla tükenişlerin arasında sonsuza kadar giden bir yolculuğa mı mahkum edildim yoksa? Yoksa ödediğim bedelin biteceği yerde cennetin kapılarımı açık bekliyor beni? Yoksa her birimiz bir silah alıp elimize zamanın peşine mi düşüyoruz sanki bir gün ucu bucağı sonu başı belli olacak ta vurabilecekmişiz gibi? Her seferinde kendime verdiğim sözler bir sonrakilerin varoluş sebebi mi? Yoksa katili mi bir sonraki sözler bir öncekilerin? Tamam yaşam, artık tamam... Çözerken seni sonu gelmeyecek bir bulmaca gibi, her birimiz bir bedel öderken bir gün aidiyetin temeline varacakmış gibi, her birimiz sanki bir tencerede pişmesi beklenen birer yemek gibi, elbet gelecek bu bulmacanın da sonu, elbet varılacak bu aidiyetin temeline ve elbet pişecek her yemek kaynadığı tencerenin içinde... Tamam yaşam, artık tamam... Bu el de bitti, düştü kartlar masaya, blöflerse her seferinde ayrı bir muamma... Yüreğimin anlatmak istediklerini kimi zaman dökemiyorken satırlara demiştim ya, işte yine geldi o an, söz bitti, güç tükendi... Yine geldi çattı o an, kilitlendi yüreğim, oysa ne şarkılar var söylenecek, ne diyarlar var görecek, ne sevgililer var sevecek, ne nefesler var çekilecek, yine geldi çattı o an, kilitlendi yüreğim... Bir dahaki doğuşa ertelendi baharlar... Bir dahaki sefere kaldı aşklar... Söz bitti , güç tükendi...
Sihem Tachouli Usta
Yaz / 2009