Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon |
|
||||||||||
|
Kırk yıl düşünsem kum torbası için bir yazı yazacağım aklıma düşmezdi. Nerden bilebilirdim ki, İstanbul denen 15 milyon insancığın yaşadığı bir yeryüzü efsanesinde insanların kum torbası niyetine kullanılacağını. Herkesin duyduğunda ürpereceğine inandığım haber karşısında üç kişiye mezar olan ve 12 kişinin de yaralandığı o filikaya binin emrini verenin bir an için de olsa yüreği sızladı mı acaba? Çok merak ediyorum doğrusu. İlk ciddi iş yasasının hayata geçişinden bu yana elli yılı aşkın bir zaman geçse de ülkemizde kangren olmayı sürdüren ve sadece Tuzla’da 23 yılda 104 cana mal olan iş kazalarının önüne geçmenin zamanı geldi de, geçti çoktan. Eğer AB samimi ise, hükümete ölümlü iş kazalarını nasıl önleyeceklerini sormalıdır. Çünkü bu konu bizim bir iç sorunumuz olmaktan çıktı. İş yasaları ve iş güvenliği uluslararası güvencelere bağlanmış bir sorundur. Eskiden kölelikte ve aşiret yaşamında insanın bir değerinin olmadığını öğrenmiştik. Meğer asıl modern köleliğin iş, aş ve ekmek uğruna işverenin her koşuluna evet diyen acımasız kapitalist özentisi bir düzendeymiş de haberimiz yokmuş. İnsanın canı, malı ve sosyal güvenliği ülkemizde anayasal güvence altında olduğunu biliriz; ancak her ne hikmetse, o maddeyi işletecek yasal tedbirleri almayı düşünmeyiz ya da düşünenleri hemen safdışı bırakmanın yollarını buluruz. Şimdi bu olayda ölenlerin ailelerine o emri verenler nasıl taziyeye gider? Gitmeye yüzleri olabilir mi? Ya peki, bu işi çözme makamında oturan hükümet üyeleri nasıl bir mazeret üretebilecek ki? Hep söylediğimiz şu; eğer bu iş bir AB ülkesinde olsa başta Çalışma Bakanı ve Başbakan istifa etmek durumunda kalırdı. Bizde ise herkes yaz tatilinde, yatlarda safa sürmekte. O yüzden de diyorum ki, biz ne kadar çabalarsak çabalayalım; AB topluluğu, canlı varlıklar şöyle dursun o canlıların en olgun ve gelişmiş olduğu söylenen yani din adamlarının insan-ı kâmil dediği bir varlığın bir kum torbası kadar değerinin olmadığı bir ülkeyi kendi bünyelerine niçin alsınlar ki? Almanya’da görev yaparken okulda bahçe nöbeti tuttuğum bir gün, bisikletlerin park yaptığı üstü kapalı yeri bir Alman öğretmenle dolaşıyorduk. Küçük bir pencerede ölü bir kelebek görmüştüm. O sıralar sonbaharın son demleriydi. Herhangi bir şey düşünmeden kelebeği almamla parmaklarımda erimesi bir oldu. O an, nöbet arkadaşım bana, adeta bir kelebek katiline bakarcasına bakmıştı. İnanın, yaptığımdan çok utandım. Uygarlık tek dişi kalmış canavarsa eğer; ki, bu bir zamanlar Batı için dense de, bence o canavar şimdi içimizde ve onu besleyen en büyük gıda ‘duyarsızlık’tır. Bu böyle devam ettiği sürece onu daha da besleyip büyüteceğiz. Bir şiirimi: “ne iş olsa yaparım abi, yeter ki sonu hüzün olmasın be abi” diyerek bitirmiştim. Ama bakın, hâlâ oluyor be, sonu hüzünle bitiyor be, ey insan dostlar! Vurdumduymaz yöneticilerle daha da olmaya devam edecekse, çok yazık…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |