"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
“ Hala güzel sayılırım” diyen bir teselli rüzgarı esti ruhunda. Bir gün sona ereceğine dair umutlarını henüz yitirmemiş olsa da uzunca bir süredir taşıdığı yalnızlığa, sorunları tek başına yaşamaya ve artık orta yaşlı biri olma gerçeğine henüz alışamamıştı. Bu güzel, sıcak yaz gününde olumsuz düşüncelerin içini karartmasına izin vermeyecekti. Giysi dolabını açtı, şık terliklerini giyip, çantasını omzuna astıktan sonra aynada kendini süzdü. Yazlık beyaz kıyafetin içinde hiç de fena sayılmazdı canım ... Marka gözlüklerini takarak kapıdan çıktığında sonradan olma kırışıklıkları, hızla geçen yılları ve kör olası yalnızlığı unuttu… Bugün ödeme günüydü kadının. Elektrik, su, telefon ve kablolu televizyon faturaları yatırılacak sonra vapurla karşıya geçilecek, kocasından yeni ayrılmış bir arkadaşla buluşulup şık bir mekanda çay içilecekti. Evliliklerin neden eskisi gibi yürümediğini çözemediği gibi, otomatik ödeme talimatı diye adlandırılan şu yeni moda teknolojik gelişmeleri de bir türlü benimseyememişti. Eliyle, hem de hepsini kendi servislerine yatırmak en doğrusuydu. İlk durak Eshot sokağıydı. Elektrik ve Su idarelerinin burada olması yüzünden isim alan sokakta mesai günleri ve saatlerinde uzun kuyrukların oluşması insanlara hiç şaşırtıcı gelmez, iki binadaki vezneler gün boyunca arı kovanı gibi çalışırdı. Bu gün de sokağın neredeyse Karşıyaka Çarşı’sının ana caddesiyle birleştiği köşesine kadar dizilen kadınlı erkekli insan kalabalığı, gişelerin fazlalığı sayesinde fazla beklemeden sıranın kendilerine geleceğini bildiklerinden kuyrukta sessiz sakin dikiliyorlardı. Bu kadar banka, özel ödeme veznesi, internetten ya da kredi kartıyla ödeme gibi imkanlar yaygınlaşmış olsa da onun gibi düşünenlerin çokluğundan gizli bir memnuniyet duyarak sıranın sonuna yanaştı ve adım adım ilerlediği sıradan etraftaki dükkanları seyre daldı. Sağda Buldan kumaşlarının sergilendiği mağaza, yanında elektrik malzemeleri satan büyükçe bir dükkan, solda market, yine sağda, ilk para arttırdığında satın almayı düşündüğü ahşap askılıkları ve dilsiz uşakları satan mobilyacı. Sık sık ziyaret ettiği eski kitapevi… Çelik kapı satan mağazanın indirim ilanını okurken sırtına bir elin dokunduğunu hissetti, hemen arkasını döndüğünde o ana kadar ilk defa fark ettiği uzun boylu adamı gördü... “Birkaç dakikalığına sıradan çıkacağım, geri döndüğümde bana kefil olursunuz değil mi? Sırada ve tam arkanızdayım.” Kuyrukta beklerken alışılagelmiş hareketlerden biriydi bu ancak alışkın olunmayan, adamın; hafifçe kırlaşmış saçları, aydınlık geniş yüzü, tiril tiril giysileri ile oldukça yakışıklı ve en az kendi kadar şık ve bakımlı olmasıydı. Elinde olmadan gülümseyerek “Tabii buyurun” dedi. Kalın dudakların aralanıp beyaz, muntazam dişlerin sergilendiği sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi adam. Kısacık bir an göz göze kaldılar. Kadın onun kaç yaşında olduğunu tahmin etmeye çalıştı. “Pek göstermese de elli vardır…”diye geçirdi içinden. Alelacele teşekkür eden adam, öne doğru bir adım atarken. “Hemen döneceğim” dedi. Bunu söyleyişinde sanki “Beni bekleyin!” der gibi bir ifade, başını yana eğerek kadını selamlayışında belli belirsiz bir utangaçlık… Arkasından baka kaldı kadın. Hoştu gerçekten. Böylesine kuyruklarda rastlanmayacak kadar zarif ve hoştu… O andan itibaren sanki tanıdığı birini bekler gibi yolun sonundan gelenleri gözledi kadın. Binanın içine girmek üzereyken onun telaşlı adımlarla ve sıradaki insanlara bakınarak geldiğini gördü ama tanımadığı bir adama seslenecek cesareti bulamadı kendinde ve tek katlı binaya girerek bu sefer veznelerin önünde dizilenlere katıldı. Nihayet sıra kendisine gelmişti. Faturayı uzattığı; saatlerce aynı işi yapmaktan bıkkın, suratsız veznedar kız önündeki bilgisayarın tuşlarını tıkırdattı. Kadın da para çıkarmak için elini bir kez daha çantasında daldırdı. Karıştırdı… Gereksiz her şey geldi parmaklarının ucuna… Cep telefonu, mavi boncuk püsküllü anahtar demeti, sigara paketi, çakmak, kağıt mendil … O da bütün kadınlar gibi çantasında aradığını bir seferde bulamazdı ama cüzdan gerçekten yoktu. Aniden bir ateş bastı her yanını. Biraz daha karıştırdı… Yok…Yok. Beyaz deri çantayı önüne boşalttı. Birkaç metal para ve küçük bir el aynası ince uzun bankonun üzerinde tıngırdayarak yuvarlandı. Veznedar kız donuk gözlerini kadına dikti. Arkalardan “Hadi hanım hadi!” sözleri yükseldi. Saç diplerinden terlemeye başladı ve döktüğü her şeyi gerisin geriye çantanın içine tıkıştırıp binadan çıktı. Cüzdanını evde mi unuttuğu yoksa bir yerlerde mi düşürdüğü soruları kafasını kurcalar, biraz önce aheste aheste kat ettiği sokağı panik içersindeki adımlarla geri dönerken, her an yeni insanların eklendiği kuyruğun sonlarına doğru yer tutmuş olan deminki adam “Hanımefendi sizi göremedim” diye seslendi ancak kadının durup da ona laf yetiştirecek hali yoktu. Sokaktan caddeye çıktığı anda adamı da yakışıklılığını da unuttu… Televizyon kanallarındaki haber programlarında her gün bir yenisini seyrettiği kapkaç olayı sonunda onun da başına gelmişti. Ancak ne kapanı ne kaçanı görmemiş, hiç fark etmeden soyulmuştu. Koştura koştura döndüğü evinde cüzdanı bulamayınca, yeniden elektrik idaresine gidip oralarda düşürüp düşürmediğini araştırmış, Eshot sokağına kadar yürüdüğü yollara bakınmış, bulamayınca da çarşının içindeki karakola koşup şikayette bulunmuştu. Kimliği, emekli maaş kartı, parası, cüzdanın bir köşesinde kötü günler için sakladığı yüz Euro’su hepsi gitmişti. Çok üzüldü, başına gelenleri herkese anlattı, günlerce ağladı. Ne hale gelmişti güzelim memleketi! Kartlarını iptal etmek, her şeyi yeniden çıkarttırmak, bütçede oluşan deliği yamamak gibi zor günler yaşadı. Hayat serüveninde bir deneyim daha edinilmiş, bir ilk daha, yaşanarak öğrenilmiş, bu eğitim için gereken bedel ödenmişti. Geçirdiği sıkıntılı günlerde yalnızlık duygusu kendine acıma duygusuyla birleşip onu daha da diplere çeken bir ruhsal fırtınanın eşiğine kadar getirmiş ve o sıralarda aklının bir köşesine “ Acaba cüzdanı mı o yakışıklı adam mı çaldı?” diye yapışan düşünce ise birkaç ay sonra ona her zaman alışveriş yaptığı süper markette rastlayana dek sürmüştü, Adama görünmeden yaptığı gizli takipten, hatta duyduğu şüpheyi market müdürüne yansıtıp sonra da hiçbir hırsızlık olayı meydana gelmeyince paranoyak biri sanılmaktan çok utanmıştı. Günler ayları, aylar mevsimleri kovaladı ve kadın kaybettiği cüzdanını ve çektiği sıkıntıları unuttu… Yaşam alışılagelmiş döngüsüne erdiğinde; yeni icat kimlik numarası ve yeni çekilmiş bir fotoğrafla süslenen nüfus kağıdı, kredi ve maaş kartları yenilendiğinde, biraz huzura kavuşmuştu. Artık eskisinden daha dikkatli olacak, kartlarla paraları birbirinden ayrı tutacak ve bundan sonra çantasına daha sıkı sarılacaktı. Hatta hayata da!… Evet daha sıkı sarılacaktı hayata. Nasıl da bir anlıktı her şeyin altüst olması. Varla yok gibi, mutlulukla mutsuzluk gibi, yaşamla ölüm gibi. Her şey bir anlıktı. Üniversitenin son dönemindeyken sonradan kocası olacak asistana aşık olması da kantinde rastlaştıklarında gözlerin buluştuğu o andı, yıllar sonra ihaneti öğrendiğinde senelerce inşa ettiği ve o güne kadar sağlam sandığı kalesinin yerle bir olması da bir an…Her şey bir anlıktı… Boşandıktan sonraki birkaç sene; dalgalı denizde seyreden Karşıyaka-Alsancak vapurunda adım atmakta zorlanmak gibi yalpalayarak geçmişti. Sonradan yaşanan birkaç ilişki ise o güne kadar bilmediği heyecanların, romantizmin, çılgınlıkların yanı sıra hiç yaşamadığı kadar üzüntü ve hayal kırıklığını tattırmıştı. Gerekli bedeller ödene ödene daha dingin ve ne istediğini bilir hale gelmesi zorlu geçen birkaç seneden sonra işte tam bugünlere rastlıyordu. Kendini yeni ve sağlıklı bir ilişkiye hazır hissediyordu kadın.Yaş ve statü farklılığına rağmen yaşanan gizli saklı maceralar geride kalmış, her konuda sohbeti, kültürel faaliyeti, sosyal yaşamı paylaşacağı kendi fikir ve zevklerine uygun bir erkeği özler olmuştu. Bunları düşünürken kalın dudakların aralanarak beyaz dişlerin ortaya serildiği sıcacık gülümseme zihninde canlanıyor, uzun boylu hafif kır saçlı erkek güzelliğinin üzerine, aradığı diğer özellikleri bindirdiği hayaller kuruyordu. Günler günleri kovaladı, kadın geçmişteki maceraları, kurduğu hayalleri ve adamı unuttu. Bir yaz daha sonra ermiş, havalar serinlemeye başlamış, Bodrum’da arkadaşlarla yaşanan iki aylık tatilin tadı damaklarda kalmıştı. Ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma gibi gençliğinde hiç sözü edilmeyen yeni moda sorunlar ve korkular yüzünden eskisi kadar güneş altında kalmasa da hafif bronzlaşmış teniyle denizde açılmış saçlarıyla ve yüzmekten forma giren bedeniyle oldukça havalı dönmüştü İzmir’e. Tatilin yarattığı rehavetten sonra, evi kışa hazırlamak, genel temizlik, yazlıkların kaldırılması gibi sevimsiz işler zor gelmiş bulduğu ilk fırsatta kendini sokaklara atmak isteği duyar olmuştu. Spor salonuna başlamak, dengeli beslenmek, geçen sene çok istediği halde bir türlü başlayamadığı ahşap boyama kurslarına katılmak gibi planlar yaptı. Üç ayda bir aldığı birinci dereceden emekli maaşı için kendine bütçe hazırladı… Kadın, yakışıklı adama hiç beklemediği bir anda ve maaşını çekeceği bankanın, Bankamatik makinelerinin önünde rastladı. Lacivert bol cepli son moda kesimli bir pantolon üzerine beyaz uzun kollu keten bir gömlek giymiş, lacivert beyaz çizgili ince bir kazağı, kolları geniş omuzlarından aşağı sarkar biçimde sırtına bırakmıştı. Hafif kırlaşmış saçları ilk gördüğüne göre biraz daha uzamıştı. Onun da yüzünde güneşin yarattığı hafif bir renk dönüşü vardı ve yine moda dergilerinden fırlamış kadar şıktı… Adamı görür görmez elinde olmayan bir refleksle bankamatik sırasındaki insanların arkasına saklanmış sanki karşılaşırlarsa onun hakkında geçmişte duyduğu şüpheyi anlayacak diye utanmış bir taraftan da içinden “ Keşke daha özenli giyinseydim.” diye geçirmişti. Kendi işini bitirdikten sonra büyük bir nezaketle arkasındaki hanıma yardımcı olan adamı gözetledi kadın. Sonra yandaki bankamatik boşalınca oraya geçti ve birkaç seferlik işlemle tüm maaşını çekti. Parayı çantasına koyup, başını kaldırdığı anda göz göze geldiler… “ Sizi yeniden görmek için aylardır buralarda dolaşıyorum” dedi adam. Gülümsedi kadın. “ İki aydır İzmir’de değildim.” dedi. “Ben rastlantıların büyüsüne inanırım” dedi adam.” Sizi ilk gördüğümde de hissettim bunu. O gün arkanızdan koşmak istedim ama….” “Evet o gün bazı aksilikler oldu ben de size cevap veremedim” dedi kadın. Bunu söyler söylemez de sanki etrafta kimse yokmuş da, bu dünyada yalnızca ikisi kalmış gibi sohbete daldıklarını fark edip huzursuzca kıpırdandı. Adam hafifçe koluna dokunarak onu gelip geçen insanlardan sakınır bir tavırla kendine çekti, sonra yine o sihirli gülümsemeyle elini uzatarak “Adım Güven” dedi. “Sizi tanımak isterim. Hiç tereddüt etmeden “Memnun oldum ben Asya” diye cevapladı kadın. Elini sıkıca kavrayıp uzunca süre avucunda tuttu Güven. “Sizi bir daha kaybetmek istemiyorum.” Dedi. Bir yerlerde oturup kahve içme teklifinden sonra onun yüzündeki kaygıyı görünce adeta yalvarır gibi bakışla öyle bir “Lütfen beni bir kez daha duymazdan gelmeyin Asya!.” Dedi ki. Adını bu güzel ağızdan duymak kadının tüm direncini kırıp perişan etti. Hemen yakınlardaki bir cafeye girdiler. Kapının üzerinde ve masadaki menüde Hayal Kahvesi yazıyordu. Oturdular. Yaklaşık yarım saat sonra uzun zamandır bu kadar keyifli sohbet etmediğini düşündü kadın. Oldukça güzel konuşan biriydi Güven. Asya’nın adını aldığı kıt’adan ilginç örnekler vererek o anakarada yer alan ülkelerin özelliklerine göre karşılaştırmalar yapmış, onu güzel, gizemli ve asil bulduğuna dair sözleri derin coğrafya bilgisindeki kelimelerin altına gizleyerek zekice iltifatlar yağdırmıştı. Orada ve onunla daha uzun süre kalmak için can atarken yetiştirmesi gereken ödemeleri hatırladı kalkması gerektiğini söyleyerek kıpırdandı. Uzanıp hafifçe eline dokundu adam. Benim çocukluğum zeytin bahçelerinde geçti Asya dedi. Oldukça uzun zamandır hissetmediği bir kıpırtı oluştu karnında bir yerlerde ve elini çekip çekmemekte kararsız kaldı kadın. “Sabah çiği ağaçların dibinde küçük su derecikleri oluşturur ben de onları incelemekten büyük keyif alırdım.” Diye sözlerine devam etti Güven. Eli hala Asya’nın üzerindeydi. ‘ O küçük yaşımdaki en büyük keşfim ise o ince zarif zeytin yaprağının üzerine düştüğü dereceğin akış yönünü değiştirmesiydi” Sözlerin devamında nelerin geleceğini az çok tahmin etse de nefesini tuttu Asya ve gözlerini adamın güzel gözlerine dikti. Sen de benim hayatımdaki o zeytin yaprağısın. Telefon numaranı alabilir miyim? Seni aramak isterim.” Hiç nazlanmadan verdi telefon numarasını Asya ve kalktılar, tekrar görüşme dilekleriyle birbirilerinden ayrıldılar. Hayal Cafe’ den çıkıp ilk ödemeyi yapacağı Eshot sokağına gidene kadar sanki ayakları yere hiç değmedi kadının. Yeni bir keşfe çıkacak kaşif kadar meraklı, yeni bir icat yapan mucit kadar heyecanlıydı. İşte hayat böyle bir şeydi. Nerede ne zaman ve kimi karşınıza çıkaracağı belli olmayan sürprizler yumağı. Mutluluğa açılan yeni bir kapı aralanmış gibiydi. Mesai sonuna yaklaşıldığından kuyrukta da kimsecikler yoktu. Veznedeki suratsız kız bile sevimli geldi gözüne. Onu neşeyle selamlayıp çantasını açtı… Elini cüzdanına attığına üç aylık maaşının yerinde yeller estiğini görünce beyninden vurulmuşa döndü kadın. Yardım istemek için bilinçsiz hareketlerle cep telefonunu aradı. Henüz birkaç taksitini ödediği son model telefon da yoktu çantada. Asya kendinin bile tanımadığı bir sesle öyle bir “Hayırrrrrrr” diye haykırdı ki veznedeki memurlar, sokaktaki esnaf ve etraftaki insanlar ödenecek faturaları, okula başlayacak çocukların masraflarını ve kendi dertlerini unuttular…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İnci Fügen Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |