"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Ne gelir aklınıza mutlulukla ilintili şeyler deyince?. Benim aklıma gelenler şunlar; En başta sevmek ve sevilmek sonra doğayla başbaşa olmak, güzel bir manzara seyretmek, sinemaya, tiyatroya veya bir konsere gitmek, dostlarla, arkadaşlarla beraber olmak, sürükleyici bir roman okumak, müzik dinlemek, keyfince para harcamak, ve güzel bir yemek yemek. Aslında bu örnekleri çoğaltmak, şartlara gore değiştirmek mümkün. Cebinde bir milyon lira parayla bir simit ve sıcak bir bardak çayı, güzel bir manzaraya karşı yudumlarken de mutluluğu yakalamak mümkün. Şöyle hiç ummadığın bir anda gelen ve ihtiyaçlarının dışında harcayabileceğin bir parayla deliler gibi alışveriş yapıp, para harcamanın tadını çıkarmak da mümkün. Yaşadığımız ekonomik şartlar pek para harcamaya ve bundan zevk almaya, mutluluk yakalamaya elverişli değil ama bazen, mutluluğu yakalamanın pek parayla, pulla bir alakası olmadığına inananlardanım ben. Anneannemin, çocuklarına ve torunlarına uyguladığı bir yöntem vardı. Ne zaman canımızı sıkkın gorse; Derdiniz ne? Ne oldu? falan diye sormazdı. Nasihat etmek, akıl vermek veya derdimizi dinlemek gibi çaba göstermez, bizi kendine has bir yolla o sıkıntıdan, o dertten bir süreliğine uzaklaştıracak şeyler yapardı. Evinden ayrıldığımızda; Ne parasızlığımıza, ne aşk acımıza, ne de o anki sorunumuza bir care bulamamış bile olsak, o sıkıntıyı daha kolay taşıyacak bir rahatlıkta ve içimiz biraz daha hafiflemiş ve güçlü çıkardık. Anneannemin sırrı, sefkat, sevgi ve karnımızı sevdiğimiz şeylerle doyurup bizi şımartmaktı. Çok basit gibi görünen bu yöntem hepimizde olumlu etkiler yarattığından, bizim ailede başı sıkışan, anneanneme koşardı. Geçenlerde bu yöntemi bir arkadaşıma uyguladım. Etkisini birkaç saatin içinde görmek beni çok mutlu etti. Kapıdan girer girmez sıkıntısını hiç sormadım. Ona hemen bir kahvaltı hazırladım. Yumurta, peynir evde ne varsa çıkarttım, özenli, göze hoş gelecek bir şekilde tepsiye dizip, kanepenin önüne bir sehpada servis yaptım. Önceleri ‘’hiçbirşey yiyecek halim yok çok mutsuzum’’ falan diye sızlandı ama çay koyma bahanesiyle yanından ayrılıp, onu fazla konuşturmadım. Yedirdim içirdim, rahatlamasını sağladım. Sonra dertleşmek daha kolay oldu. Yanımdan ayrılıken geldiğinden daha iyi ve keyifliydi. Yöntemin ne doğruymuş Nur içinde yat canım anneannem… Mutlulukla ilintili şeyler, mutluluğa giden kestirme yollar, mutsuz, sıkıntılı, dertli olduğumuz zamanlarda bunlardan en kısa sürede nasıl kurtulabilirizin yöntemleri oldum olası kafamı kurcalamıştır. Büyük acılara, kayıplara, tedavisiz dertlere çare bulmak ancak uzun zaman isteyen ve zor konular. Yaşamak zorunda kaldıklarımızı yaşıyor ve ruhumuzu ancak zamanla onarabiliyoruz. Ancak benim anlatmaya çalıştığım bu değil. Bazen bir olay, bizi zayıf düşürür. Bu bir başarısızlık olabilir, bir haksızlık olabilir, bir şanssızlık olabilir. Biten bir aşkın acısı, devam eden bir ilişkideki tatsızlık veya geçici bir parasızlık dönemi olabilir. Bu tip sıkıntılar yaşandığı anda sanki hiç aşılamayacak gibi gelir insana . Çıkış yolu bulmakta zorluk çekeriz, kendimizi zayıf düşmüş hissederiz. İşte böyle durumlarda ne yapmalıyız ne etmeliyiz de kendimizi yeniden güçlü ve mutlu kılacak formüller bulmalıyız. Çocuklar canları acıdığında, birşeyi isteyip de ona kavuşamadıklarında bağıra çağıra ağlarlar. Onları susturmanın en iyi yolu, ya dikkatlerini başka bir şeye çekmek ya da ellerine sevdikleri bir yiyeceği tutuşturmaktır. Avaz avaz ağlayan yaramaz, daha gözyaşı kurumadan elindeki çukulata veya şekeri iştahla yemeğe ve etrafa gülücükler dağıtmaya başlar. Büyüdükçe artık öyle avaz avaz ağlayamıyoruz. Bir nedenden ötürü canımız yandığında gözyaşı döküyoruz ama bunu mümkün olduğunca kimselere göstermeden yapıyoruz. Hele erkekler bu konuda kadınlardan daha şanssız. Onlara erkekler ağlamaz diye baskı yapıp, bu ufacık rahatlama imkanından da mahrum ediyoruz. Oysa duygunun kadıncası erkekçesi olmaz. Büyüdükçe isteklerimizi gerçekleştirecek, derdimizi çözecek insanlar kalmıyor etrafımızda.Hatta her zaman dertleşecek, sıkıntıları paylaşacak birini bulmak da mümkün olmuyor. O zaman iş başa düşüyor. Hem mücadele edip hem de o mücadelenin içinde ufak tefek mutlulukları yakalamak, kendimize nefes alacak pencereler açmak, birşeyler ters gitse de gayreti bırakmadan anlık mutlulukların tadını çıkarmak tamamen bize kalıyor. O zaman diyorum ki.. Kafanızda o gün çözeceğiniz sorunlarla hızlı hızlı yürürken, bahar dallarını, yeni tomurcuklanan ağaçları, rengarenk hercai menekşeleri, gelincikleri görmezden gelmeyin. Kendinizi çok sıkkın üzgün hissettiğinizde, kedi veya köpek yavrularını, kuşları hatta evlerine boylarından büyük yiyecek taşıma telaşındaki karıncaları seyredin. Bir beş dakikalığına herşeyi bir kenara bırakıp gökyüzünü, bulutları, doğayı seyredin. O kusursuz yapı içindeki bir canlı olarak, kendi kusursuzluğunuzun tadını çıkarın. Görebildiğinize, duyabildiğinize, koklayabildiğinize, hissedebildiğinize, acıkıp susadığınıza, ağlayabildiğinize, daha doğrusu yaşadığınıza şükredin. Eğer bunları yapabilirseniz, beş dakika önceki sizle beş dakika sonraki siz arasındaki büyülü farkı görebilirsiniz. İnci Fügen Yılmaz
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İnci Fügen Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |