Yaşamın her anı hakkını ister. -Goethe |
|
||||||||||
|
Sabah sporumu yapmak için erken saatte sokaklardayım. Apartmandan çıkarken karşılaştığım komşum, bir taraftan günümü aydınlarken, bir taraftan da içimi karartacak bir bilgi verdi. ‘’ Hırsızlar gece 5 numarayı yoklamış duydunuz mu.? ‘’ Birbirine zıt duygular ayaklandı birden. Neler yok ki? Sevgi, Nefret, Şefkat, Hainlik, Acıma, Kıskançlık, Dostluk, Pişmanlık, Öfke, Korku, Merhamet hepsi birarada. Ruhum; Herşeyin zıddıyla varolduğu evrene paralel bir durumda. Kısacası, iyilikle kötülük aynı anda, aynı yerde... İçimde yaşıyor. Gülümsemeyle verilmiş ağız dolusu bir günaydın, içimi ısıtırken; Hırsız bilgisi buz gibi soğuttu aniden. ‘’İyi ki bana uğramamışlar’’ Diye, gizli bir sevinç dalgası geçti aklımdan. ‘’Ne ayıp!! ‘’ Dedi anında, başka bir iç ses. Komşumla vedalaşıp yoluma devam ediyorum. Ortalık renk renk. Çiçekler, güller, gönlüm gibi hercai menekşeler, yemyeşil çimenler. Ben ne güzel bir şehirde yaşıyorum böyle. Solumda, pırıl pırıl bir deniz uzanıyor, sağımda pembe, mor, kırmızı, sarı çiçeklerle süslü rengahenk bahçeler. Trafik lambası olmayan bir yerden karşıya geçmem için dürttü şeytan ama uymadım ona. Girne Bulvarındaki ışıklardan geçip, Tuna Pastanesinin önünden karşıya koşup, Yunus heykelli havuzun yanından, sahile varacağım. İyilikle kötülük hep savaş veriyor içimde. ’’ İyi yanlarımı tanıyıp, kötü yanlarımı kontrol etmeyi becerebiliyormuyum acaba? ‘’ Diye soruyorum kendime. Bak şu işe!! Terbiyesiz sürücünün biri, ona yanan kırmızı ışığa aldırmadan geçiyor. Söylendim yetmedi, bir de ‘’ N’apıyorsun be adam ‘’ anlamında elimi kolumu salladım. Denize vardım. Artık trafik derdim yok. Dümdüz yürüyüp, Mavişehir’e kadar gideceğim. Ne güzel bir şehir bu İzmir Tanrım. Ne güzel!!. Karşımda Bostanlı İskelesi. Vapurların biri, saatini bekliyor diğeri henüz kalkmış. Denize bu kadar yakın yaşamak, yolculukları deniz üzerinde yapmak, sabah kahvaltısı olarak bir bardak çayla, sıcak bir gevreği, bembeyaz köpükleri, martıları seyrederek yemek ne güzel. Denizin rengi; Sanki, geçen senekinden daha mavi. Koku da azaldı. Körfez gerçekten temizleniyor galiba. Bu sabah yürüyüşleri de hakikaten iyi oluyor. Kendimle baş başa kaldığım, hesaplaştığım, plan- program yaptığım, bir zaman dilimi bu. Sanki yol; Bostanlı- Mavişehir yolu değil de, kendi derinliklerime giden bir yol. İçimden sürekli konuşuyorum. ‘’Ne kadar iyiyim, ne kadar kötüyüm’’ Diye taktım bu gün kafama. Yarın kesin, başka bir şey takarım. Varmış sahile hızlı hızlı, yürürken hesaplaşma da başladı. Etrafa karşı, anlayışlı, toleranslı, güler yüzlü tavırlarımı iyilik hanesine, arasıra çenemi tutamayarak söylediğim patavatsız sözleri ve yaptığım ufak tefek dedikoduları kötülük hanesine yazdım. İyilik haneme tabiata olan düşkünlüğümü, hayvanlara, çiçeklere olan sevgimi, doğayı kirletecek her türlü hareketten uzak davranışlarımı sıraladım. Ama kötülük hanem de boş kalmadı. Zamanında, ara sıra da olsa tüttürdüğüm sigara dumanlarını, beni rahatsız ediyor diye fısfıs sıkıp öldürdüğüm sinekleri, korktuğum, tiksindiğim için ezdiğim karafatmaları, kakalakları hatırlayıp, hepsini kötülük haneme koydum.. Solumda deniz, orta karar bir tempoda yürüyorum. Vapur iskelesini geçtim, İşte! Balıkçı barınağı. Barınağın az ilerisinde yan yana dizilmiş restaurant gemiler. Onların biraz aşağısında Churcill in Yeri. Tam denizin dibinde bir çay bahçesi. Burada oturup bir bardak çay içmeyen, İzmir’li sayılmaz derler. İşte sonunda, birbuçuk kilometre uzunluğundaki spor alanına vardım. Girişte 28 tane balıkçı kayığı dizilmiş. Viking- Rastgele – Mert – Kuki – Liz gibi isimleri var. Balıkçılar da sabah telaşındalar. Ağlarını hazırlıyorlar. Bir tanesi kayığında bulaşık yıkıyor. Bir tas su içinde, tabağını bardağını temizlerken; O da benim gibi kendinle hesaplaşıyor mudur? Bu küçücük kayığa sıkışmış kaderini, rızkını çıkardığı denizin üzerinde süren yaşamını, iyiliklerini, kötülüklerini sorguluyor mudur acaba? Misafir Pelikanlar, selden sonra sanki daha kalabalıktılar, şimdi biraz azalmışlar. Kızıl topraklı yürüyüş yoluna girdim. Artık tempomu arttırmalıyım. Burası ayrı bir dünya. Etrafta her yaştan insan var. Kimi koşuyor, kimi yürüyor, kimi bisiklete biniyor, kimi tenis oynuyor. Köpeğini gezdiren, çocuğunu parka getiren, çimenlerin üzerine uzanmış yatan, banklarda oturmuş yanında getirdiği termostan çay, kahve içen insanlara, burada her saat rastlamak mümkün. Yazın, ücretsiz film gösterimlerinin yapıldığı park, gece yarısına kadar insan kaynıyor. Etraf tertemiz. Belediye işçileri sürekli faaliyetteler. Ortalığı süpürüp temizliyorlar. Güvenlik elemanları, bir aşağı bir yukarı turluyorlar. Amaç, halkın bu açık alan spor kompleksinden, gönül rahatlığı ve huzur içinde yararlanmasını sağlamak. Belediyenin hizmeti oldukça başarılı. Biryerlerden yanık yanık türkü sesi geliyor. Doğuya has türküler bunlar. Denizin ortasında, sahile yaklaşık bir kilometreden fazla mesafede, yarı bellerine kadar suyun içinde, kum midyesi toplayan işçilerin sesi bu. Onların derdi ise ne spor, ne fazla kilolar, ne de sağlıklı yaşam. Onlar ekmek parası peşinde. Saatlerce suyun içinde, rüzgar, soğuk demeden midye topluyorlar. Evlerinden köylerinden uzaktalar. Türküler; Allah bilir hasret, gurbet türküleridir. Belki de ilk defa gördükleri deniz’in dibinden, eminim tadını bile bilmedikleri, midyeler topluyorlar. Toplanan midyeler yurtdışına ihrac ediliyormuş. Yürürken sırtımdan terlerin süzüldüğünü hissetmek keyif veriyor. Kendimle yarışmak, tüm kaslarımı hissetmek, bugün de varım, yaşıyorum demek hoşuma gidiyor. Karşıdan gelen kızın, kırmızı eşofman takımı çok hoş. Kaykay alanında, patenli çocuklar olağanüstü hareketler yaparak bir aşağı bir yukarı kayıyorlar. Squash pistinde yaklaşık yetmişli yaşlarda bir kadın, raketiyle vurduğu topu duvardan sektiriyor, voleybol sahasında gençler top oynuyorlar. Yaklaşık yüz yüzelli kişilik kadınlı kızlı bir gurup, belediyenin spor hocası eşliğinde toplu aerobik yapıyorlar. Ben de katıldım. Müzik var, dans var, hareket var. Türkiyenin her yeri böyle olsaydı, Bostanlı- Mavişehir arasındaki bu güzelliğin farkına varır mıydım? Güvenliğin bu kadar sıkı olmasının altında; Gece olduğunda bu yerlerin, kimsesizlerin, tinercilerin, sokak çocuklarının, sarhoşların barınağı olması yatıyor. Kötülükle iyiliğin, çirkinlikle güzelliğin bu kadar iç içe olması mı yaşam? Ya ben; Kendini iyi kalpli, sevecen, tatlı dilli tanıyan kadın. ‘’Hiçbir sokak çocuğunun olmadığı bir ülkede yaşamak uğruna, bu ayrıcalıklı güzelliklerden vazgeçer miydin?’’ Diye sorsalar. Ne derdim ? Ne güzel bu park Tanrım. Ne güzel. Denizin üzerinde, güneşin altın tozu siminleri var. Çimenleri sulayan fıskıyelerin altında bir kuş, aynı bir insan gibi, duş yapıyor. Kanadını kaldırıp koltuk altını, öne eğip başını, arkasını dönüp kuyruğunu yıkıyor. Gözümde güzellikler, sırtımda ter, aklımda, İzmir manzaralı balkonumda yapacağım kahvaltı, eve dönüş yolundayım. Tempom yavaşladı, kafamdaki düşüncelerin temposu da yavaşladı. İyi bir insan olduğuma ikna oldum. Çünkü, düşündüm, taşındım, zor oldu ama kararımı verdim.. VAZGEÇERDİM... İnci Fügen Yılmaz
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İnci Fügen Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |