..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Türkiye > Seval Deniz Karahaliloğlu




8 Nisan 2007
Açlıkla Terbiye Edilen Bir Ülkede Dilenen Yaşlı Bir Teyze  
Rahmetli anneannem “Allah insanı açlıkla terbiye etmesin kızım” derdi. Evet, güngörmüş anneannem yine haklı çıktı.

Seval Deniz Karahaliloğlu


Beyaz saçlı yaşlı bir kadın. Eski elbiselerine karşın üzerinde eskimeyen bir zarafet ve garip bir naiflik duygusu var. Dirseğine geçirmiş olduğu ortopedik bastonuna dayanarak bana doğru seslendi. Son derece nazik ama yalvarmayan ve öylesine tanıdık bir edayla. Mürekkep yaladığı belli olan temiz Türkçesi ve nazik bir ses tonuyla “Lütfen, bana yardım edebilir misiniz?” dedi. Şaşkın yüz ifademe bakarak devam etti. “Emekli maaşım 6 Nisan’da bitti. (Üstelik daha 7 Nisan’dayız) 6 Mayıs’a kadar yiyecek param yok. Tüpüm bitti. Çayı demleyecek sıcak suyum yok.” Şaşkınlıktan, utançtan, acıdan, üzüntüden donup kaldım.


:CJJA:
Açlıkla Terbiye Edilen Bir Ülkede Dilenen Yaşlı Bir Teyze

Seval Deniz Karahaliloğlu

Rahmetli anneannem “Allah insanı açlıkla terbiye etmesin kızım” derdi. Evet, güngörmüş anneannem yine haklı çıktı. Ama bu sefer Allah rolünü, AB ve ABD kökenli karteller oynuyor. Nazikçe, “yeni dünya düzeni” adını verdikleri ekonomik politikalarla, yer altı ve yer üstü zengini ülkeleri yürüttükleri sömürgeleştirme programı çerçevesinde “açlıkla terbiye ediyorlar”. İmajını parlattıkları yabancı kökenli, süslü terimlerle hazırladıkları sözde ekonomik programları, hedeflerindeki ülkelerin halklarına, “yandaşları”, “iş birlikçileri”, “yeni zenginleri”, “hırslı politikacıları” ve “aç gözlü iş adamları” yani taşeronları aracılığıyla servis ediyorlar.

Bu, “yeni dünya düzeninin” ilk kurbanları da ülkenin temelini teşkil eden “sokaktaki adam” oluyor. Ülkenin belkemiği olan orta sınıf, alım gücü her gün giderek azalan parası, artan enflasyon, kasıtlı olarak yürütülen dışa bağımlı ekonomik politikalar, batı sermayesini gözeten özelleştirmeler ve bütün bunlara karşın sabit geliriyle giderek daha fazla “fakirleşiyor”. İşbirlikçilerin köleliğini yapamayanlar ya da yapmayanlar da sokaklarda “dilenmeye” mahkum ediliyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar, ellerindeki emekli maaşıyla kıt kanaat geçinen orta sınıfa mensup emekliler bugünün “dilencileri”, yarının “evsizleri” olarak yavaş yavaş sokaktaki yerlerini almaya başladılar bile.

Modern küreselleşme programı ile Türk Halkı “evsizler” ve “dilenmek zorunda bırakılan orta sınıf” gibi alışık olmadığı yeni kavramlarla tanışıyor.

Hastane çıkışında paçalarımdan acı akarken bir süpermarketin önünde “ona” rastladım. Beyaz saçlı yaşlı bir kadın. Eski elbiselerine karşın üzerinde eskimeyen bir zarafet ve garip bir naiflik duygusu var. Dirseğine geçirmiş olduğu ortopedik bastonuna dayanarak bana doğru seslendi. Son derece nazik ama yalvarmayan ve öylesine tanıdık bir edayla. Mürekkep yaladığı belli olan temiz Türkçesi ve nazik bir ses tonuyla “Lütfen, bana yardım edebilir misiniz?” dedi. Şaşkın yüz ifademe bakarak devam etti. “Emekli maaşım 6 Nisan’da bitti. (Üstelik daha 7 Nisan’dayız) 6 Mayıs’a kadar yiyecek param yok. Tüpüm bitti. Çayı demleyecek sıcak suyum yok.” Şaşkınlıktan, utançtan, acıdan, üzüntüden donup kaldım.

Hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.

İnsanlığımdan utandım!

Soramıyorum. Nutkum tutuldu. Soramıyorum.

Besbelli karşımdaki kadın bir dilenci değil. İyi günler görmüş, geçirmiş şimdiyse hayatla mücadele etmeye çalışan ve bu yaşam mücadelesini kaybetme noktasında sıradan bir kadın. Belki bir zamanlar bir öğretmen ya da bir memurdu. Bir zamanlar bir ailesi vardı. Hep böyle yaşlı, çaresiz, tükenmiş ve yalnız değildi. Çok değil belki de bundan 10 yıl önce, bir süpermarketin kapısında, yaşayabilmek için tanımadığı insanlardan para isteyecek duruma düşeceği hiç aklına gelir miydi? Nazik, okumuş ses tonuyla bir zamanlar en azından orta halli sıradan bir vatandaştı. Tıpkı sizin, tıpkı benim gibi. Şimdiyse, muhtemelen aldığı emekli maaşının tümünü kiraya yatıran ve aç kalmamak için dilenmek zorunda bırakılan yaşlı ve çaresiz bir kadın.

Benim beyaz saçlı, çok da uzak olmayan ve hala anıları bugün kadar taze olan bir geçmişte güzel günler gördüğü belli olan teyzeciğim, sana neler oldu? Kimin kimsen yok mu senin? Hiç akraban, hiç yakının kalmadı mı? Büyük ihtimal kiraya yatırdığın emekli maaşın olmadan koca bir ay, ne yiyip, ne içeceksin? Marketlerin kapılarında gelene geçene el açmak sana göre değil. Bak, yüzünü düşüremiyorsun bile. Kim bilir sen de bir zamanlar, birilerinin ellerine acıyarak birkaç kuruş sıkıştırmıştın? Mürekkep yalamış Türkçenle, duruşunla, konuşmanla eğitim aldığın belli. Eskimiş giysilerine sinen zarafetin ve naifliğinle büyük ihtimal iyi bir aileden geliyorsun. Her şeye rağmen, koca dünyada nasıl böyle yapayalnız, nasıl böylesine umutsuz, nasıl böylesine çaresiz ve tek başına kaldın?

Soramıyorum.

Kusura bakma teyze, ben “acı kotamı” doldurdum. Acı eşiğini geçeli çok oldu. Her nefes alış verişte, havaya “acı kusar” oldum. Kusura bakma teyze, boğazım düğüm düğüm. Soramıyorum.

Ölesiye utanıyorum. İnsanlığımdan utanıyorum!

Onun yerine isyan ediyorum. Sırası mı şimdi ha? Bak Tanrım, anlaşılmayan bir şey varsa açıklığa kavuşturalım. Bir kere, ben İsa Peygamber filan değilim. Beni İsa ile sakın karıştırma. Üstelik İsa kadar da acıya dayanıklı değilim. Dünyanın bütün dertlerini ve acılarını üstlenemem. Ben kendi dertlerimle baş etmekten acizim, kaldı ki diğer insanların dertleri ve acıları. Benim derdim zaten bana yetiyor. Acı desen, kusuyorum. Anlayacağın sıradan, basit bir ölümlüyüm. Dünyayı tek başıma kurtaramam. Azize filan olmayı da düşünmüyorum. O yüzden, üstesinden gelemeyeceğim acıları bana yükleme. Çünkü bir dirhem daha acı gönderirsen, bu üzüntüler beni yakıp, kül edecek.

Deli gibi ağlıyorum. Gözyaşlarımı içime akıtmayı ne zaman öğrendim acaba? Yaşlı kadına, “Bir dakika teyze, sana para bozdurayım geliyorum” deyip markete dalıyorum. Ölesiye utanıyorum. Cebimdeki kısıtlı parayı bölüşmek için markete giriyorum. Parayı bozdururken kafamda bin bir düşünce.

Bundan belki de 10 yıl sonra, başka bir marketin kapısında saçı başı dağılmış, emekli maaşı yaşamaya yetmediği için yalnız ve çaresiz bir kadın olarak dilenmeyeceğimi kim garanti ediyor?

Hiç bu kadar utanmamıştım. Kendimi bu kadar yalnız, bu kadar çaresiz hissetmemiş ve geleceğimi bu kadar karanlık ve bu kadar belirsiz görmemiştim.

Ve ilk defa hayatımda, dilenmemek için “hayatına son verenlerin” ne hissettiğini anladım. Ve hak verdim!

Parayı uzatırken saçımın telinden parmak uçlarıma kadar utançtan kızardığımı ve yerin dibine geçtiğimi hissettim.

Ondan özür dilemek isterdim.

Teyzeciğim senden çok özür dileriz.

Sesi çıkmayan, umursamaz, “adaaam sende, bana ne” zihniyetine boğulmuş kocaman vurdum duymaz bir toplum olarak senden çok özür dileriz.

Biz böyle değildik. Bize ne oldu?

Canım teyzem senden,

“Bir koyup, on alacağız” mantığı ile Türkiye’yi ekonomik dar boğaza sokup, buna karşılık zırnık alamayan politikalarla uluslar arası arenada Türkiye’yi aptal yerine koydukları için,

Uyguladıkları göbekten dışa bağımlı ekonomik politikalarla Türkiye’yi IMF’in kölesi haline getirdikleri için,

Oy avcısı politikacıların kişisel çıkarları uğruna ülkenin ulusal ekonomisini kapitalist ülkelere peşkeş çektikleri için,

Eşlerini, dostlarını, çocuklarını, damatlarını, akrabalarını zengin etmek uğruna senin gibi dul ve yetimlerin haklarını ulufe dağıtır gibi şaibeli ihaleler yoluyla dağıttıkları için,

Gözümüzün bebeğine baka baka cebimizden vergi niyetine toplanan paraları çok uluslu şirketlere yatırım adı altında aktardıkları için,

Anamızın ak sütü kadar helal bu vatan topraklarından çıkan “saf kaynak suyunu” özelleştirme kapsamında yabancı şirketlere sattıkları için,

Türk Halkının sofrasından ekmeğini çalmak uğruna cilaladıkları yükselen değerleri yeni dünya düzeni olarak sundukları için,

Başarısız ekonomik politikalarla Türkiye’yi AB ve ABD’nin potansiyel sömürge ülkesi haline getirdikleri için,

Çok da uzak olmayan bir geçmişte “ Hamdolsun bu gün de karnımız doydu” diyen sıradan vatandaşı, alım gücü her gün düşen sabit geliriyle açlığa mahkum ettikleri için,

Tüm bu yalancılar, düzenbazlar, dolandırıcılar, hortumcular, devletle birlikte çalışan sözde mafya babaları, iş bitiriciler, mecliste dokunulmazlık nedeniyle haklarında çok ağır suçlardan suç duyurusunda bulunulduğu halde haklarında işlem yapılamayan bütün sözde politikacılar için,

Senden özür dilerim.

Ama bu yetmez.

Ayrıca kendi adıma, halkın dertlerinden böylesine kopuk, duyarsız, umursamaz, entel dantel naifliğiyle (!) sürdürdükleri tatlı hayatın rehavetini bir türlü üzerlerinden atamayan sözde aydınlar adına özür dilerim.

Hepimizin kıyısından köşesinden bulaştığı bu toplumsal çöküşün, kokuşmuşluğun ve çürümüşlüğün adına senden özür dilerim.

Hayatın çirkin, acıtan, sivri yüzünden uzakta, korunaklı yaşamlarında, kurtarılmış bölgelerde zarif hayatlar süren sözde soylu insanlar (?!) adına senden özür dilerim.

Hayatın pisliğine karşın sanata sığınan, gözlerini itinayla gerçeklerden kaçıran, pislikleri sanatla yıkamaya çalışacağını zanneden benim gibi sorumlu olması gereken sözde yazarlar adına, kendi adıma senden çok özür dilerim.

Sığındıkları plazaların fildişi kulelerinde, ancak Nişantaşı kadınları ile Beyoğlu Caddesi seçkinlerinin gazeteciliğini yapan sözde “gazeteciler” adına senden özür dilerim.

Hepimiz, gür bir sesle top yekun kocaman bir HAYIR! diyebilseydik, soygunculara, halkı dolandıran yalancı siyasetçilere karşı zamanında “dik durabilseydik” bu güngörmüş, Türkçeyi beyaz camda “sanatçıyım, şekerim” edasıyla katledenlerden daha güzel ve temiz kullanan bu “aydınlık yüzlü” teyze, bir marketin önünde “dilenmek zorunda” kalmazdı!

Bütün bunlara ne zaman HAYIR! diyeceğiz?

Ne zaman onurlu, dürüst ve insanca bir yaşam için net tavrımızı ortaya koyacağız?

Ne zaman ustalıkla pazarlanan imajı parlatılmış yükselen değerlere karşın LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN DEĞERLERİNE “sahip çıkmayı” öğreneceğiz?

2000’li yıllarda “açlık sopasıyla” bizi terbiye etmeye çalışan AB ve ABD’ye NE ZAMAN “HADDİNİ BİL” diye kükreyeceğiz?

“Sizi aç bırakırız” diyerek açıktan açığa koca bir ülkeyi yüzsüzce tehdit eden ve LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ “açlıkla terbiye etmeye çalışan” haddini bilmezlere karşı ne zaman “dirsek göstereceğiz”?

BUGÜN, dışa bağlı ekonomik politikalar yüzünden aldığı emekli maaşını aynı gün tüketmek zorunda kalan ve yaşayabilmek (!) için dilenmeye mecbur edilen güngörmüş yaşlı teyze,

Belki YARIN ben,

Ya ÖBÜRGÜN?

ÖBÜRGÜN DİLENEN NEDEN SİZ OLMAYASINIZ?

.Eleştiriler & Yorumlar

:: tebrikler
Gönderen: Aprenax / Diğer/ABD
2 Mayıs 2007
harika ne denirki !

:: .......
Gönderen: Ali BİLGİLİ / ISPARTA/KARS/Türkiye
9 Nisan 2007
Başlık bulamadım bu yazıya yorum da, yoruma ne hacet yazı herşeyi anlatıyor.Kaleminize sağlık...

:: Harika bir yazi
Gönderen: Emre Erol / İstanbul/Türkiye
8 Nisan 2007
Yazınız, hala ülkemizde sağduyulu insanların da bulunduğunun bir kanıtı adeta. Sosyal yardımların bile sadakaya çevrildiği günümüzde insanlarımızı "dilencileştirdiğimizi" çok acı bir örnekle gözler önüne sermişsiniz. Gururla "devletim bana yardım ediyor" diyebilmesi gereken ancak bunun yerine iftar çadırları önünde saatlerce boynu eğik bekleyen muhtaç insanlarımız adına kaleminize sağlık...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Öpülesi "Yastık Adam" Öyküleri : Kayıp Ruhlara Masallar
Ferhan Şensoy"dan 2019 Türkiye Fotoğrafları
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…
Genco Erkal'dan "Yaşamaya Dair "" …
Altını Oydukları İrfan Şahinbaş Sahnesinden Büyüklere "At" Masalları
Evlere Servis "Takıntılarımızdan Arınma" Hizmeti : "Tak, Tak, Takıntı... ""
Şehit Anası Soruyor:
Fısıl, Fısıl, Fısıl…
Cumhuriyet Bayramını Büyük Bir Coşkuyla Kutladık!
Sadece Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan Değil, Aslında Hepimiz "Tecritteyiz"!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklası
İçimden Çıkan Küheylan...
Para Ağaçta Yetişmiyor Pinokyo!
"İşi Kapmak" İçin Ne Kadar "İleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sınırları Zorluyor!
That Face : Aynada Gördüğün "O Yüz" Kim?
Dario Fo"dan "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü"
Dumana Boğulan "Romeo ve Juliet"
İçimizdeki "Boş Şehir"ler...
Ben, "Çıplak Memelerini Değil" Dansı İzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yıkımdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatınızın Kaçıncı "Peron" Undasınız?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.