..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Aylin




4 Mart 2007
Kırık Misket  
Aylin
Son dizeyi duyabilmek için yüzümü iyice yaklaştırdım içki kokan ağzına. Daha önce bu türlü bir yakınlığımız hiç olmadı. Sızmadan, tam anlamıyla sızmadan son dizeyi de duyabilmekti bütün çabam. Ağzının içinde yuvarlanan, bazen büyüyüp kocaman olan bazen ezilip adeta yassılaşan kelimeleri ayırt edebilmek için harcadığım çabayı, bilmem başka ne için harcamıştım? Hayyam’dan Rubailer’miş. Bilemezdim bunu o zamanlar. Öğrendiğimde de ‘’tabii ya ne olabilirdi ki’’ gibisinden, gülümseme ile karışık bir hayıflanma gösterdim.


:BIBB:
Son dizeyi duyabilmek için yüzümü iyice yaklaştırdım içki kokan ağzına. Daha önce bu türlü bir yakınlığımız hiç olmadı. Sızmadan, tam anlamıyla sızmadan son dizeyi de duyabilmekti bütün çabam. Ağzının içinde yuvarlanan, bazen büyüyüp kocaman olan bazen ezilip adeta yassılaşan kelimeleri ayırt edebilmek için harcadığım çabayı, bilmem başka ne için harcamıştım? Hayyam’dan Rubailer’miş. Bilemezdim bunu o zamanlar. Öğrendiğimde de ‘’tabii ya ne olabilirdi ki’’ gibisinden, gülümseme ile karışık bir hayıflanma gösterdim.

Selin anlattığı fıkraları severdi bense sızmadan yakalayabildiğim şiirleri. Selin’le kuzeniz biz. Kuzenler sürüsü diye tabir ettiği sürüden bir koyunum bende. Suzan teyzemin yeğenlerindeniz. Benim teyzem onun halası olur. Rubaileri okuyan onun amcası, benim dayım. Ortak yönlerimiz bu kadar ki ben nefret ettim yaşamım boyunca, daha doğrusu bütün çocukluğumca Selin’den. Suzan teyzeme, adıyla hitap etmesiyle övünür hep içten içe. Bütün bir yaşamı ona benzemek için harcayacak. Ama yapabildiği tek şey, onun hikâyelerini anlatmak olacak. Şiirle tanışmam işte bu zavallı sarhoş adam sayesinde oldu.

Sarhoşluğu önemli değildi. Birinin zavallı olması yeterince kötüdür zaten. Daha kötü olanı bunu kendisinin de bilmesi ve artık sakınacak hiçbir şeyinin kalmamasıdır. Onun da sakınacak bir şeyi yoktu. Saklayacağı, aman görünmesin diyebileceği hiçbir şey. Ben çok az zaman geçirdim onlarla. Babaannem izin vermezdi onlarla fazla haşır neşir olmama. Sadece çok sıkıştığında, yapılacak çok önemli bir işi varsa gönülsüz bırakırdı beni oraya. Babaannem orda mutsuz olacağımı onlarla fazla görüşmemin benim için iyi olmayacağını düşünürdü. Onunla çok mutlu olduğumu sanıyordu.

Mutluluk diye bir şey var mıydı?

Ya da o buna inanabilecek biri miydi?

Yaz kış sırtında aynı pardösü. İş olsun diye bağlanmış sarı saten bir başörtü. Hiçbir şeyi saklamaz, hiçbir şeyi de tam manası ile açık etmez. Hiç gülmeyen bir yüz. İyi bakardı bana. Bir çocuğa nasıl bakılırsa öyle. Kendini katmadan görevlerini bir bir yerine getirirdi. Sonra ben şiir yazmaya başladım. Kendimce öyle anlamsız tekerlemeye benzeyen şiirler. Kırmızı bir deftere yazardım bu şiirleri. Yazardım unuturdum. Sonra aklıma gelir okurdum. Ben yokken sanki başka biri gelip yazmış gibi okurdum. Bu yaşıma kadar, ki bahsettiğim ben koca bir adam oldum, her zaman şiir yazdım. Güzel kadınlara yazdım. Okulda da bir bok değildim; cılız, çelimsiz bir oğlandım. Esas oğlanların bertaraf ettiği bütün güzel kızlar hep şiirleri onlara yazdığımı zannettiler. Değersizliklerini onlara yazdığımı sandıkları şiirlerle atlatmaya çalıştılar. Ses çıkarmadım, herkesin bir avuntuya ihtiyacı vardır çünkü.

Aslında ben bütün şiirlerimi Calemity’ye yazdım. Ondan önce de yazardım ama gerçek şiirlerim Calemity ’ye olanlardı. Calemity büyüdüğünü göremediğim bir kız. Çocukluğumda benim asılı kaldığım yerde benimle birlikte kalan bir kız. Bu ismi ben taktım ona. Red Kit’in sevgilisi yalnız ve komik kovboyun sevgilisinin ismini verdim ona.

Leman hanımın altı katlı apartmanının, arsa hudutlarını belirlemekten başka bir işe yaramayan hapishane tellerini andıran bahçe demirlerine tünemiştim onu ilk gördüğümde. Daha doğrusu görüp de ilk dikkat ettiğimde. Bir kızı ağlatıyordu. Kolunu duvara dayamış, yüzünde hain bir gülüşle. Belki de arkadaşıydı kim bilir? Zırıl zırıl ağlayan bir kıza bakıyordu. ‘’Vermem dedim değil mi sana? Kaybedersen asla geri vermem!’’ diyerek kızın huysuz bebek gibi ağlayışını seyredip keyifleniyordu. Sonunda kafası şişti, yoruldu ya da kız başından defolsun gitsin istedi verdi misketi geri. Kız çekti gitti. Sıcak bir haziran günü, sokakta oynamaktan bezince bir evin olduğunu garip bir sevinçle hatırladığın günlerden biri.

‘Senin yok mu misketin?’ diyen bir ses duydum. Demek sıra bana gelmişti. Olmaz mı, vardı benim misketim. Babaannemin elinden kurtarabildiğim sadece üç tane misketim kalmıştı.


Evde yere saçıp oynarken, desenli halının üzerinde zor seçilirdi misketler. Babaannem ha bire evin içinde oradan oraya koştururken üzerine basar, can acısıyla çığlık atardı. Her bastığın da topladığı gibi misketleri camdan dışarı fırlatırdı.

Misket acısı pistir bilirim ta ciğerine işler insanın.

Üç misketim kalmıştı. Biri dünya, kocaman devasa bir misket anneme benzetirdim onu, Alamanya’daki anneme. Biri kemik sağlam, üstü rengârenk, içi gözükmez olan, Miray, Annemle babamın Alamanya’ daki çocukları. Son kalansa camı pürüzlü, içindeki sarı zar zor seçilir. Akşamları el ayak çekildiğinde Miray’a isabet almaktan, her isabet aldığında pul pul dökülmekten kurtulamamış, bir parçası kırık, ben. ‘Var’ dedim var tabii misketim. Gel oynayalım o zaman, dedi. Ben kimseyle misket oynamam evde hep yalnız oynarım misket.

Çokta bilmem. Mors, üsküp, zehir, baş ayıramam birbirinden. Diyemedim. Atladım bahçe demirinin üstünden yanına ilerledim. Bir üçgen çizdi ortaya ‘mors’, dedi. Tamam dedim. İki misket koydu ortaya cebinden. Çıkardım yegane sermayemi dünya ile kemiği ortaya dizdim, utandım kırık misketi ortaya sürmeye.

Karış açtı, elinin altında hışırdayan kuru toprağın sesi. Sol elinin üzerinden kırmızı bir misket tutan sağ eliyle isabet aldı, dağıttı morsu. O anda dünyaya baktım, ciğerim yandı. Gözü onda, onun için oynuyor. ‘Almanya’dan mı bu misket’ dedi. Evet, dedim dişlerimin arasından. Evet, Alamanya’dan annem gönderdi. Demedim, kendime söyledim. Birkaç el kazandım. Sevindim. Bu kız martavalcı bir halttan çaktığı yok diye düşünüyorum içimden, bir yandan da dünyayı yokluyorum cebimde. Mahallenin oğlanları toplandı başımıza.

Çoktan beri oynarmış Calemty misket. Bir de ortağı varmış, bir oğlan, şimdi köyde. Ta arka mahallelerden futbol maçı yapar gibi gelirmiş başka çocuklar. Nam salmışlar bu ikisi semtte. Kâra geçmiştim, sermayem artmıştı, ama onun avanslı oynadığını sonradan anladım. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, önce güldürüp sonra öldürüyordu. Ütüldüm. Ne aldıysam geri verdim, kırık misketle Miray da gitti, bir dünya kaldı elimde. Ben oynamıyorum diyecektim ki ‘ütüp ütülene kadar’ dedi gözümün içine bakarak. Ya hep ya hiç. Yok, dedim. Bitti. Aynı anda da hızla eve doğru koşmaya başladım.

Aradan birkaç gün geçti, ben onu unuttum o da beni unutmuştur. Daha da işim olmaz misketle, bir dünya’m kaldı zaten elimde. Nurettin beyin, bizim ağzımızdan çıkan haliyle Nurttin beyin bahçesinde otlara uzanıp, taşın altında sakladığım Red Kit’leri okumaya gidiyordum, küt diye önüme çıktı. Misketin hesabını soracak, kaçışımı yüzüme vuracak. O konuşmadan gel dedim. Benimle gel. Ben önde o arkada duvara tırmandık, Gül dalları kollarımızı çizmesin, dikenli tel elimizi yırtmasın diye kazaklarımızı iyice çekip avuçlarımıza aldık, yüksek duvardan Nurttin beyin bahçesine atladık. Ona gizli yerimi gösterdim. Aslında bir korkak olmadığımı ispatlamak istedim. Bu mahallede kaç çocuk deli Nurttin’in bahçesine girerdi, her gün kızılcık sopasından korkmadan, adamın hakkında uydurulan onca hikayeden ürkmeden. Pek etkilenmedi sanki, ne Nurttin’in bahçesinden ne benim gizli yerimden. Başka numara yok mu der gibi baktı yüzüme. O anda taşın altından Red Kitleri çıkarttım.

Onları çıkarmaya çalışırken kırmızı defter fırlayıverdi en alttan. Aceleyle onu yerine itmeye çalışırken uzanıp alıverdi defteri. Üzerine hamle yapıp almak istedim, itti tek eliyle beni. Kala kaldım itildiğim yerde. Suçumu da biliyorum, kaçışımın hesabını vermemek için sarsak bütün tepkilerim. Sayfaları tek tek çevirdi, yazdığım bütün şiirleri dikkatle okudu. Sonra kapattı kapağını, defteri geri uzattı bana. Yüzüne baktım, bari dalga geç der gibi. Onu da yapmadı.
Misket oynamayı öğreteyim mi sana? dedi. Öğret, dedim. Ben de sana şiir yazarım, dedim. Omzunu silkti, sanırım bu evet demekti.
Nasıl karış açacaksın, nasıl isabet alacaksın, tam elinin altına nasıl tepelik yapacaksın, bazen ayağa kalkıp nasıl misketin kafasından çakacaksın, en iyi zehir çukuru nasıl açılır hepsini öğretti bana.

Ortağı oldum onun. Ortağımsın demedi, ortağınım demedim. Bütün yaz boyunca mahallede ne kadar çocuk varsa, hatta başka mahallelerde, hepsiyle oynadık. Ben şaklabanlığa vuruyordum işi, bazen o oynarken biraz da rakiplerimizin dikkatini dağıtmak için komik şiirlerimden okuyordum. Yaratıcılık katıyordum kendimce oyuna. O da belli belirsiz gülümserdi ama ben bilirdim hoşuna giderdi. ‘İbn…sin lan sen,’ dedi bir gün bana bir tanesi. ‘Erkek gibi oynasana, ne şiiri lan bu şimdi’ dedi. Döndüm Calemity ’ye baktım. Sakın, dedim içimden. Sakın bir şey söyleme Calemity Sakın beni koruma. Kafasını çevirdi; nişan aldı; nefis bir kafti misketi ta oradan ikiye ayırdı bir vuruşta.

Yaz bitti kış yaklaşıyor. Mahallede ki bütün haset piçler etrafımda vızıldıyor. Calemity’nin gerçek ortağı geliyor oğlum yakında, mahvedecek seni. ‘Yedirir mi lan o kadar misketi sana. Öldün sen’. Ona bakıyorum bir şey söylesin istiyorum, ‘benim ortağım o artık’ desin istiyorum ama demiyor. Canı sıkılıyor, keyfi kaçıyor, unutmak istediği bir şey hatırlatılmış gibi yüzü bulutlanıyor, ama o tereddüt var ya o tereddüt, beni asıl o öldürüyor.

Sabahın körü çıktım mahalleye, Nurttin beyin bahçesinin sokağa bakan duvarına yasladım sırtımı, oturdum. Nurttin bahçeye sokmadığı gibi duvara bile yaslatmaz adamı. Taş topladım, çıkarsa, beni kovalarsa taşlayacağım onu. Calemty ’yi bekliyorum ben.

Çok sürmedi geldi Calemity. Belki de mutfak camından gördü beni. Sanki bir işi sonuçlandırmaya gider gibi hızlı hızlı ilerliyordu. Son bir güçle ayağa kalktım, eline baktım, tam boğazından sıkılmış bir torba dolusu misket. Bitti, diyecek, Al bu da senin payın yallah, diyecek. Canını yakmak istedim.

Hatta onu o ağlattığı kız gibi ağlatmak istedim. Ama ağlamaz ki! Var gücümle eline saldırdım, torbayı elinden kaptım, yokuş aşağı koşamaya başladım. Nerdeyse yakalar beni ensemdedir diye düşünerek daha hızlı koştum. Tam bakkalın köşesine geldiğimde durdum, arkama baktım. Yokuşun başında elleri belinde beni seyrediyor. Kaçmaya devam ettim kovalanmadığımı bile bile.

İstasyona girdim, biletçiye görünmeden trene kaçak bindim.

Suzan teyzeme gideceğim! Bir daha hiç geri dönmeyeceğim! Onunla kalacağım. Onun koynunda yatacağım. Sabah ezanı dualarını dinleyeceğim. Her unuttuğu sevdiği kişi için tekrar tekrar başa döndürdüğü dualarını dinleyeceğim. Bir daha asla geri dönmeyeceğim!

Selin orda olmasın oraya hiç gelmesin. Pis bakışlarını üzerime dikip bana ne olduğunu anlamaya çalışmasın. Söyle ona Suzan teyze, diyeceğim o buraya hiç gelmesin.

Aylarca geri dönmedim mahalleye. Babaannem ölmese belki yine dönmezdim. O ölünce annem geldi. Alıp götürecekmiş beni öyle söylüyordu. Calemity gitmiş, taşınmışlar. Bir daha kimseyle ortak olmamış. Ne onunla ne de bir başkasıyla.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Suzan
Saklambaç
Sinek
Kriz

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Carmen ve İrlandalı Kızın Sohbeti
Gitmezsem
Başka Bir Kadın
Yapamazsın
Şans
Şans
Sen Sandığın Yabancı
Şans 2
Resim
Pırlanta

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Biliyorsun [Şiir]
Herkes Gibi [Şiir]
Büyüyeceksin... Öğreneceksin [Deneme]
Her Şey Bir Gün Biter [Deneme]
Hiç Anlayamıyorum [Deneme]
Uçan Balık [Deneme]


Aylin kimdir?

Herkesin maskesini çıkarıp atmak zorunda kalacağı bir gece yarısı vaktinin geleceğini bilmiyormusun? Hayatın her zaman kendisiyle alay ettireceğini mi sanıyorsun? Bundan kaçmak için gece yarısından biraz önce sıvışabileceğini mi zannediyorsun? Yoksa ondan dehşete kapılmıyormusun? Gerçek hayatta insanlar gördüm, öylesine uzun zamandır insanları kandırmışlardı ki en sonunda gerçek mizaçları ortaya çıkmaz olmuş; saklambaç oynayan insanlar gördüm o kadar uzun zaman oynamışlar ki en sonunda delirip o ana kadar gururla sakladıkları gizli düşüncelerini iğrenç bir şekilde başlkalarının gözünün içine sokmuşlardı. Peki sonunda mizacının bir çokluğa dönüşmesinden, açıkçası çok sayıda olmaktan, o mutsuz şeytaniler gibi bir lejyon oluşturmaktan ve bu şekilde bir insanda bulunan en içteki, en kutsal şeyi, kişiliğin birleştirici gücünü kaybetmiş olmaktan daha korkutucu bir şey düşünebiliyormusun? Doğrusu, ciddi olduğu kadar dehşet verici olan o şeyle dalga geçmemelisin. Sören Kierkegaard

Etkilendiği Yazarlar:
Yusuf Atılgan, Stefan Zweig, D.H Lawrence


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aylin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.