..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Çağdaş Sanat > Seval Deniz Karahaliloğlu




19 Ocak 2007
Şehre Fransa"dan Bale Kumpanyası Gelmiş  
"Aman Tanrım, şehre Fransa’dan bale gelmiş, muhteşem, mükemmel, anlatılamaz, çok güzel, harika, olağanüstü" deyip gözü kapalı ayakta körü körüne alkışlamanın devri çoktan sona erdi.

Seval Deniz Karahaliloğlu


Dans başladıktan birkaç dakika sonra, kendimi ‘iyi niyetli bale öğrencilerinin dönem ödevi sınavı için hazırladıkları bir çalışmada’ buluveriyorum. Figürleri öğrenip ezberleyen dansçılar, arkadan kurulan porselen bebeklere benziyorlar. Bir türlü uyum yakalayamadan sahnede kendi halinde hoplayıp zıplayan bu altı porselen bebek, bana annemin mücevher kutusunu anımsatıyor. Kapağını açınca mekanik bir müzik eşliğinde dönen balerin misali sahnede dolanıp duruyorlar. Kurgulanmış içi boş bebekler gibi. Tamamıyla "ruhsuz". Öylesine zorlama dans ediyorlar ki çevremde dansı durdurup "Kesin, mola, kendinize gelin, tekrardan alacağız" diyecek bir koreograf, bir hoca arıyorum ama yok. Acaba ben bağırsam mı? En iyisi bu zorlama felaketin bir an önce sona ermesi. Gruptaki "iyi niyeti" Çinli çocuğa muhtemelen hep gülümsemesini söylemişler. Yüzünde bir Comedia d’el Arte maskesi takmış, pişmiş kelle gibi sırıtıyor. İçimden sahneye çıkıp yüzündeki maskeyi çekip almak geliyor. Acaba maskenin ardından ne var?


:BIFC:
Şehre Fransa’dan Bale Kumpanyası Gelmiş

Seval Deniz Karahaliloğlu

Deli bir yağmur. İzmir’de göğün dibi delinmiş. Evden çıkarken şöyle hafif bir çiseliyordu. Hani akıllı uslu yağsa neyse, bir süre sonra iş çığırından çıktı, su seviyesi ilk önce bilek hizasını geçti. Daha sonra bütün kaldırım seviyelerini aşarak diz boyu oldu. İşin ciddiyetini, İzmir Devlet Opera ve Balesi’ne gitmek için Konak’ta son durakta otobüsten inerken anladım. Doğruca suyun içine daldım. Venedik’e benzeyen ve ancak sandallarla geçilebilecek ana yolu, dizlerime kadar su hizasında geçtikten sonra tepeden tırnağa ıslanmış olarak İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin kapısından içeri girdim. Peki bütün bu zahmet niye? Şehre, İzmir Fransız Kültür Merkezi’nin getirdiği ‘Bordeaux Devlet Opera ve Balesi’ Kumpanyası gelmiş, onu seyredeceğiz..

Program şiddetli sağanak yağmur nedeniyle 20 dakika geç başladı. Altı ayrı bölümden oluşan ilk programın adı ‘Pas de six de Napoli’. Yani, altılı dansçının yer aldığı klasik bir eser. Koreografisini Auguste Bournonville’in yaptığı ve müzikleri Holdger Simon ile Edward Helsted’e ait bir parti. Dansçılar, Jean Jacques Herment, İstvan Martin, Darelia Bolivar, Vanessa Feuillatte, Viviana Franciosi ve Stephanie Gravouille. Klasik Bale örneği olan kısa bölümde iki erkek dansçı ile dört kadın dansçı yer alıyor. Dans başladıktan birkaç dakika sonra, kendimi ‘iyi niyetli bale öğrencilerinin dönem ödevi sınavı için hazırladıkları bir çalışmada’ buluveriyorum. Figürleri öğrenip ezberleyen dansçılar, arkadan kurulan porselen bebeklere benziyorlar. Bir türlü uyum yakalayamadan sahnede kendi halinde hoplayıp zıplayan bu altı porselen bebek, bana annemin mücevher kutusunu anımsatıyor. Kapağını açınca mekanik bir müzik eşliğinde dönen balerin misali sahnede dolanıp duruyorlar. Kurgulanmış içi boş bebekler gibi. Tamamıyla ‘ruhsuz’. Öylesine zorlama dans ediyorlar ki çevremde dansı durdurup ‘Kesin, mola, kendinize gelin, tekrardan alacağız’ diyecek bir koreograf, bir hoca arıyorum ama yok. Acaba ben bağırsam mı? En iyisi bu zorlama felaketin bir an önce sona ermesi. Gruptaki ‘iyi niyeti’ Çinli çocuğa muhtemelen hep gülümsemesini söylemişler. Yüzünde bir Comedia d’el Arte maskesi takmış, pişmiş kelle gibi sırıtıyor. İçimden sahneye çıkıp yüzündeki maskeyi çekip almak geliyor. Acaba maskenin ardından ne var?

‘Pas de six de Napoli’ neden bu kadar önemli ve sahnelemesi neden zordur? (Üstelik bir prestij meselesidir ki, bu durumda ‘yandı gülüm keten helva’ oluyor.) Çünkü altı dansçı da hazırladıkları dans partisinde ‘uyumu’ yakalamak, eş zamanlı dans ederek ortak bir ritim tutturmak zorundalar. Bunun içine dans tekniğini ve estetik duygusunu da kattınız mı bütün bu saydıklarımız ‘su gibi akmak’ zorundadır. Aynı anda zıplayamayan, bir türlü ritim ayarı tutturamayan, eh zorlanırsa (o da iyi niyetli öğrenci vasfından dolayı) on üzerinden ancak dört alınabilecek bir baleyle neden sahneye çıkarlar ki? Hadi, yıl sonu okul müsameresi olsa bir nebze anlayacağım ama el insaf yabancı ülkeye geliyorlar. Bu çalışmayı, İzmir Devlet Opera ve Balesi, bale bölümü öğrencileri yıl sonu müsameresinde yapsa, bırakın konservatuardan mezun olmayı sınıfta kalıp, aynı sınıfı ertesi yıl yeniden okumak zorunda kalırlar.

Altılı dans felaketini atlattıktan sonra, sıra Sonatine’e geliyor. Koreografisi dansın efsane ismi George Balanchine’e ait, müzik ise Maurice Ravel’in. Dansçılar Oksana Kucheruk ve Roman Mikhalev. Mavi bir fonda beyazlar içinde iki dansçı adeta kayar gibi dans etmeye başlıyorlar. En nihayet ‘işte bu!’ diyorum. Deminki okul müsameresi rezaleti de neydi? Hakikaten iki Rus dansçı işin hakkını veriyorlar. Estetik, teknik ve drama hepsi bir biri içinde hiç zorlamadan eriyip su gibi akıyor. Oksana Kucheruk, efsane balerin Galina Samsova’nın gençlik versiyonu gibi duruyor. Roman Mikhalev ise sanki hık demiş Mikhail Baryshnikov’un burnundan düşmüş. Öylesine bir benzeyiş var. Sanki sahnede iki efsane dansçının gençlik halleri dans ediyor. Balanchine’in koreografisinin hakkını veren iki yıldız dansçıyı izlemek büyük bir keyif.

Sıra Aunis’de. Koreografi Jacques Garnier ve müzik Maurice Pacher’e ait. Dansçılar Jean-Jacques Herment, İstvan Martin, Yeruult Rinchindorj. Kentin kenar mahallelerinde yetişen üç bıçkın delikanlı, Elhamra’ya ışınlanmış gibi duruyorlar. Biri daha deneyimli olmak üzere üç genç dansçı bize asi gençlik temalı bir baleyi sokağın keskin diliyle anlatmaya çalışıyor. Bu kadar iddialı bir tema seçerseniz, yüz akıyla altından kalkabilmek için duygu ve estetik gibi değerlerin de hakkını vermeniz gerekir. Tema çok iyi seçilmiş ama üstesinden gelebilecek çok profesyonel dansçılar gerektiriyor. Figürleri doğru dürüst yapacağım diye çabalamanın yeri sahne değil. Evet, en iyiyi bulmak için debelenip, çabalayacaksınız ama dans stüdyosunda çalışırken. Sahneye çıktığınızda ne kendinizi zorlayacaksınız ne de seyirci koltuklarındaki izleyicileri. Bu, modernize edilmiş figürleri canla başla yapmaya çalışan ‘iyi niyetli’ genç dansçıların hala kırk fırın ekmek yemesi gerçeğini değiştirmiyor.

Giselle. İkinci perde. Mezar partisi. Koreografi, Charles Jude. Müzik, Adolphe Adam. Dansçılar Stephanie Roublot, İgor Yebra. Sahnede bir mezar. Mezarın önünde Prens ve beyazlar içindeki Giselle, sırtındaki küçük ve komik kanatlarla, acılı bir hayaletten ziyade irice bir yavru arıya benziyor. Vücudunun belli bölümlerini oynatabilen çok parçalı kuklalar gibi hareket eden, ağlak ifadeli Giselle zor figürleri ardı ardına sıralıyor. Amaç burada teknik olarak ne kadar çok çalıştığını göstermek değil. Çok sağlam bir tekniğin üzerine eserin getirdiği dramayı estetik kurallar içinde ikinci bir elbise olarak giyebilmek. Tepeden tırnağa, ayak ucundan saç teline kadar Giselle olabilmek. Bundan birkaç yıl önce İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği o harika Giselle balesini anımsıyorum. Yıldız dansçılar Burcu Sürmeli ve Kıvanç Ekin hakikaten de Giselle’in hakkını vermişlerdi. Burcu Sürmeli, kusursuz tekniği üzerine kurduğu Giselle rolünde hava içinde adeta kayarcasına hareket eden olağan üstü yumuşak ve zarif bir dans sergilemişti. Giselle seyredenlere, ‘rüya’ gibi dedirtebilmeli. Yoksa zor figürleri kurgulanmış bir bebek gibi ardı ardına sıralayıp pointin üzerinde durmak Giselle oynamak anlamına gelmiyor. Bourdeaux Balesi dansçılarının Burcu Sürmeli’den öğreneceği çok şey var.

Don Quichote, Pas de deux. (Don Kişot Balesi) Koreografi, Charles Jude, müzik Ludwing Minkus. Dansçılar. Oksana Kucheruk ve Roman Mikhalev. Kırmızı ve siyah kostümleri içinde Rus dansçılardan gözümüzü alamıyoruz. Sağlam teknikleri üzerine kurdukları estetik duyguyla, o kadar rahat ve o kadar doğal dans ediyorlar ki, sanki dans etmek onlar için nefes alıp vermek kadar doğal bir şey. Yani, öyle mesele edecek, zorlanacak, debelenecek bir durum yok ortada. Göz, su gibi akan dansı izlerken büyük zevk alıyor. Neredeyse izleyici koltuğunda oturanlara ‘ne var bunda, biz de yaparız?’ dedirten bir rahatlık veriyorlar insana. Öylesine akıcı, hiçbir şey aksamıyor. Tek bir tereddüt anı dahi yok. Bütün hareketler vücutlarının bir uzantısı gibi sahneye aksettiğinden olsa gerek, dans başladığı gibi olağanüstü bir zarafetle sona eriyor.

Son parti William Shakespeare’in ölümsüz eseri Otello’ya ayrılmış. Bölümün adı ‘Moor’s Pavan’ Otello’nun Desdomona’dan kayıp mendili sorduğu ve kıskançlıkla karısını boğarak öldürdüğü meşhur sahne. Koreografi Jose Limon. Müzik Henry Purcell. Dansçılar Stephanie Roublot, Viviana Franciosi, Jean Jacques Herment ve Charles Jude. İlk önce, ortaçağ dönem kostümlerinin çok iyi hazırlanmış olduğunu söylemek lazım. Müzik muhteşem ve kurgu müziğin üzerine iyi oturtulmuş. Kumpanyanın kurucusu Charles Jude gerçekten iyi bir dansçı. Zaten dansı ve sahneyi o çekip çeviriyor. Diğerleri ise onu izliyorlar. Modernize ettikleri dansın üzerine dramatik yapıyı da başarıyla ekleyince son bölüm gerçekten iyi olmuş. Ama Charles Jude’un diğer dansçılara nazaran üstün dans tekniği, diğerlerinin hala bir öğrenci olduğunu vurguluyor.

Anlaşıldı. Kumpanyanın kurucusu Charles Jude olayı çözmüş. Adam ‘akıllı’. İki tane yetenekli Rus dansçı bulmuş. İşi bitirmiş. Bütün kumpanyanın sırtını onlara dayamış, pupa yelken gidiyor. İlla dış ülkelere turneye gideceksen, hiç olmazsa sadece Rus dansçıların yer aldığı Balanchine ve Don Quichotte (Don Kişot) partilerini sabit tut, sonuncu parti olan Otello’yu da ekle. Az olur, ama öz olur. Bu arada, bırak olmuşken Giselle’i de Ruslar oynasın. Hiç olmazsa Giselle’in hakkını verirler. Çünkü dans var, danscık var. Herkes haddini bilmeli.

Kimse kimseyi kandırmasın. Hiç kimse aptal değil! Sonuç olarak, hayatımızda ilk defa bale izlemiyoruz. İlk defa Giselle seyretmiyoruz. ‘Aman Tanrım, şehre Fransa’dan bale gelmiş, muhteşem, mükemmel, anlatılamaz, çok güzel, harika, olağanüstü’ deyip gözü kapalı ayakta körü körüne alkışlamanın devri çoktan sona erdi.

Eğer yola "Bu aptal Türkler baleden ne anlar? İki Rus dansçıya iki ayrı partide dans ettiririm, sonuncu bölümde de dönem kostümleri ve drama ile kurtarırım, biraz da allar pullarsam kimse hiçbir şey anlamaz" mantığıyla yola çıkılırsa, işte böyle rezil olunur.

Sonuç olarak, diz boyu yağmura rağmen İzmir Devlet Opera ve Balesi’ne gitmeye değdi. Çünkü İzmir Devlet Opera ve Balesi dansçılarının aslında Bordeaux Devlet Opera ve Balesi dansçılarını on defa ceplerinden çıkaracak kadar iyi dans ettiklerini de böylece anlamış olduk.







.Eleştiriler & Yorumlar

:: ..........
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
27 Ocak 2007
Merhaba Sevgili Seval Hanım;Ne kadar doyurucu bir yazıydı.Tıpkı diğerleri gibi.Edebi değeri dolu dolu yazılar her biri.Hele F.Otyam'la ilgili yazınız.....İyi ki gitmişsiniz.Ben de gitmiş gibi oldum.Siz yaşadınız- izlediniz ama, sanki ben de yanınızdaydım.Teşekkürler paylaşımınız için.Sevgiyle kalın...Kâmuran ESEN




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın çağdaş sanat kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dumana Boğulan "Romeo ve Juliet"
Ben, "Çıplak Memelerini Değil" Dansı İzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yıkımdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatınızın Kaçıncı "Peron" Undasınız?
22. Uluslar Arası İzmir Festivali Bu Yıl Öksüz Kaldı
Sanatın Türk Milli Takımı Paris Kapılarını Kırdı
Brecht Ruhuyla Çelişen Brecht Günleri
Ben Tiyatro Seyircisiyim…

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklası
İçimden Çıkan Küheylan...
Öpülesi "Yastık Adam" Öyküleri : Kayıp Ruhlara Masallar
Para Ağaçta Yetişmiyor Pinokyo!
"İşi Kapmak" İçin Ne Kadar "İleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sınırları Zorluyor!
That Face : Aynada Gördüğün "O Yüz" Kim?
Dario Fo"dan "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü"
Ferhan Şensoy"dan 2019 Türkiye Fotoğrafları
İçimizdeki "Boş Şehir"ler...
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.