Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
. Aşk mıydı ? … Kocaman bir çam ağacının altında sarmaş dolaş uzanmışız. Önümüzde, altımızdan uzanan mavi desenli örtü, hemen yanımızdaki çalıya kadar uzanmış. Ben örtünün üzerine düşmüş karıncalara bakarken, dalıp çıkarken iğne yaprakların arasından akan maviye.. İnce hanımeli kokusunda uykulu bir rüzgarın ahengiyle, iyice miskinleşirken hiç düşünmediğim bir sözle birden irkiltiyor beni. Bir anda çam ağacının yüksek dallarında gezinen gözlerimi indirip bakışıma yerleştiriyorum. Kırlangıçların süzülüşü gibi bir bakış süzülüyor bana doğru… “Saat kaç ?” diyor ! Rüzgarda titreyen bir sümbül gibi titriyor gözleri. Vazgeçiyor sonra dediğinden. Kirpiklerinden içeriye, bakışına gizlendiklerinden anlıyorum. Sorduğu sorudan neden vazgeçtiğini düşünüyorum; “Belki gözlerimden kaçışan ispinozlardan anlıyor, belki de bulutlardan..” diye bir ses geçiyor içimden. “Ne düşünüyorsun ? ” diyor… Saçları sol elimin üzerinden aşağıya doğru süzülürken, nefes alışını duyuyorum. Bir söyleme isteğiyle derin bir nefes alıyorum, bütün sessizliklerim geçiyor içimden, kuşlar, çam ağaçları, karıncalar, mavilikler geçiyor.. Bir şarkı geçiyor ardından, biliyorum ne düşündüğüme dair hala cevap bekliyor benden. Dilimin ucuna kadar mavi desenli bir örtü uzanıyor, bir helikopter tınısı eğiliyor iyice, kar altında kalmış doygun bir bahar fışkıracak gibi oluyor başaramadığım fısıltı.. Gözlerine bakıyorum, bakışına ram olan bir poyraz esiyor gözlerimin gözlerine, tohumlar dağılıyor rüzgarın eteklerine. Bir bando alayı geçiyor hemen ardından, renkli ışıkları ve şarkılarıyla garip giyimli bir topluluk; Şenlikler, çığlıklar, bulutlar, bulutlardan düşen su, bulutlara tırmanan yağmurlar geçiyor. Söz söyleyecek dudağımdan salınan dingin yelkenliler, yelkensizler, denizler, dalgalar, damlalar geçiyor. Dalgaların milyarlarca köpüğe ayrıldığı sahiller, kumlar geçiyor sonra, kalbimden o adı olmayan tat, his, mut çıkıveriyor ve onun beklentili gözlerinin vahasına akıyor. Çöllerimi yeşertiyor. Kesif kokularıyla uzun ve yualnız bir baharat kervanı iniyor çölün vadilerinden göğsünün vadilerine, ardından çalgıcılar, dansçılar, rüzgar gülleri, gül bahçeleri ki dikenlerinden çiçekler fışkıran. Tepeden bağıran bir çocuk, çocuktan bağıran bir tepe, çocuğa yansıyan bir ses geçiyor koşa koşa… Bir hamle daha yapıyorum bir şey söyleyebilmek için. Kirpiklerinden tırmanan bir su damlası süzülüyor aşağıya, içinde salınan bir dünya, dünyadan evrene savrulan kuş sürüleri yayılıyor içime. Yine bir şey söyleyemiyor, Yine susuyorum… Başka yöne çeviriyor başını, “neden susuyorsun?” diyor. Bu defa hangisinden başlayacağımı düşünüyorum, tekrar bana bakıyor. Sadece gülümseyebiliyorum, dudaklarımdan gözlerine uçurtmalar uçuyor… Bir kedi geçiyor önümüzden. Kedi bir an durup kedi tavrıyla bana bakıyor. Tam o sırada arkadaşım çıkıyor çalının hemen ardından. “Gülümseyin ?” diye seslenirken daha, fotoğrafımızı çekiyor ve kayboluyor. Sadece gülümseyebiliyorum işte… Hala suskunluğuma mı, cevap veremeyişime mi, yoksa biraz evvel dilimin ucuna kadar gelenlerin ; bütün iç kıpırtılarımın ve gerçeğe giden ruh patikalarımın sevdiğim insanın gözlerine doğru nasıl da yolculuğa çıktığını düşünme heyecanımın, rüzgarların ve o anlatamayacağım sevi titremelerimin bir anda bir kedi kılığında önümüzden kaçıp gidişine mi gülüyorum ? Bilmiyorum. Tam on yıl evvel yakalanmış bu gülümseyişimi, donmuş bir an olarak zarf içinde aldıktan sonra “İyi günler” diyor ve fotoğraf stüdyosundan çıkıyorum. Fotoğraf stüdyosundaki kız, on yıl önceki fotoğraflarımı zarfa koyup bana uzatırken, eskimiş suratıma bakıp gülümsüyordu. Nedensiz güldüm. Belki de, duvarları fotoğraflarla dolu bu dükkanda, fotoğrafçı kızın hemen yanı başındaki şık bir çerçeve ile duvara asılı duran kedi resmiydi beni güldüren.. “Aynı resimdeki gibi gülümsüyordu değil mi?” diye bir ses duydum dışarıya yönelirken. Pis, sarı bir kedi hızla geçti önümden. “Aç kalbini” diye bir ses geçti yıllar sonra bir cevap olarakdilimden.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serhat merdivenci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |