Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Ufukta beliren, büyüyen ince sise doğru deniz patikasında süzülen yelkenlinin, güneşe uzanan direğinin ucundaki göğe değen bayrağının salınışından anlamıştın ; “rüzgâr” demiştin. Batan güne doğru esiyordu rüzgar. Ulaşılamayacak bir yere bırakırcasına kendini, zeytinden bir kuş daha yaslanmıştı rüzgarın yorganına, sarılarak aşağıya… İçimizden geçen bir şarkı farkında olmadan fısıltı olmuştu dudaklarımızda. Şaşırmamıştık, gözlerimden anlamıştın aynı şarkıyı söylediğimizi, şaşırmamıştım. Şaşırıp da kalakalmak istedim sonra, öylece orada kalakalmak ; Aradığım nedenin bu olduğunu düşünmenin sarmal rüyasına dalıyordum, zamanı, şelalesinden önce durdurmak için. Ağaca yaslamıştın başını, yüzünün yanından karıncalar kervan ! Yüzünün yanından doğuya uzanan başak tarlası, derinlerde ay çiçekleri ama batangünebakan… Bakışındaki sarsılan güç akıyordu bakışıma, durduramayacaktım bakışını şelalesinden önce. Ellerime tutunuyordun, buluttan düşmemek için. Susan, sustukça büyüyen bir dileği tutar gibi; Gitmeden önce yalvarıyordum sana. Deniz patikasının sonunda eriyordu güneş, yelkenli, zeytinden daha küçük bir zaman yolcusu olmuştu artık kehribar ufukta. “Günbatımı” demiştin. Ben nedenler ve şimdiler içinde yüzen düşüncelerimi ellerine bırakıyordum, sen omzuma yaslanırken. Yüzünün yanından yüzüm kervan ! Arkasından bakıyorduk rüzgara, bir biz kalmıştık rüzgara arkasından bakan. Benim yolculuğumdan daha sonsuz olacaktı senin kalışın, biliyordum. Buradan evrenin uzak bir güneşine giden rüzgarlı yolunda ilerleyen durgun bir yelkenlide bekleyen. Düşünmek istemiyorum çıkacağım yolumu. Tekrar ediyorduk şarkıyı, bir daha bir daha… Susmuştuk. Bulamayacak olduğum nedenleri bulmuş gibi bir sesle seslenmiştin bana, omzumdan siyah bir kelebek kaçıran; Güneş batmasa ! Batmasa olmaz mı ? İkimiz de tenezzül etmemiştik cevaplamaya, bir şelale sesi geliyordu yakınlardan. Yokuşuna aciz sular iniyordu aşağılara. Arkamızdan kuşlar süzülüyordu onlar da rüzgarın arkasından… Ne de az kanat çırpıyorlardı göğe uzanan. Ne de sakin, kabullenmiş yaşlanıyorlardı uzaklara doğru. Gençliklerini bırakıyorlardı geriye, bir hatıra gibi durağan akan... Ama biliyorduk ; Kuşlar genç olmayacak artık ! Beklentili bakışına umutsuz bir cevap gibi, kendim de inanmaya bütün gücümle zorlayarak kendimi, “kuşlar güneşi çağırmaya mı gidiyorlar ?”… demiştim. İkimiz de bu kez cesaret edememiştik cevaplamaya. Çağıramayacak batan güneşi diye bir ses geçti içimizden. Aynı seslerin aynı anda içimizden geçişini anlatmıştık birbirimize. Ardından bir ses daha şekillenerek dilimden ;”Belki geri dönmeyeceğim ben” diye geçerken, sen, “Ben de geleceğim” demiştin. Yükseklere yayılan yankıların yankılanışına dönüşmüştü sesin. Uzak bir senfoni ama hiç bitmeyecek olan ! Düşe karışır gibiydin ya da ben bir rüyanın içinde rüya gören kızın rüyasındaki rüyaya dalmış çocuğun rüyasında uzaklaşan bir yelkenlide birden irkilmiştim. Kollarını uzatmıştın yükseklere, “Kuşlar genç olmayacak artık ! Göklere ait güneş, denize yatıyordu, kuşlar üzerine kürekkanat ufku döküyordu. Deniz yelkenlisi güneşe gidiyor, kuşlar zamana akıyordu. Işıktan yanan bir mezartaşı eriyordu sanki. Sen nasıl gideceğimi sorguluyordun ben nasıl bırakacağımı. Dizlerinin arasına koyduğun başına yaklaştı elim, sen yaşlar indiriyordun biliyordum gezegeninden. Rüzgar çıkmıştı. Ben “Rüzgar” dediğini hatırlayışıma, hatıraya akarken, akıntıya tekrar kapılıp da şimdiye dönerken suskunluğu bozmuştum. Rüyalarımı uçuşturuyordu esen rüzgarlar. Sen, hangi rüyada uyandığımızı düşünüyordun. Umutsuz cevaplar dolaşıyordu zihinlerimizde. Kaybetmiştim nedenlerimi, aslında hiç de bulamamıştım. Durmadı ! Bıraktı kendini zaman ! Döküldü artık şelalesinden. Bulut kayıyordu ellerinden, ben bakışını da, bakışımı da durduramıyordum artık şelalesinden önce. Nasıl bırakacağım nasıl ? Küçük kız seni böyle?Bana hiç doğmayacak güneşin, sende günbatımında kalacağı, ben ise yalnızca gün dönümlerinde görebileceğim bu yaşamda… Ben güneşin ardından kestanemtrak batıma akarken, sen geceye.. Ben gerçeğe akarken, sen düşe gömülen bu tek hatırada. Aynı rüyalarla aynı hatırada yaşayan iki kişi, birbirinden anbenan uzaklaşan bu şarkıda. Nasıl ? Nasıl bırakacağım nasıl ? Küçük kız seni böyle ? Nasıl bu güneşi denizde seni gecede! Gecede. Rüzgar çıkmıştı ! Uçurumun kenarından kuşlar birer birer denize bırakıyorlardı kendilerini. GÜNEŞİ DENİZLERE… Batan güne doğru esiyordu rüzgar Gitmeden önce yalvarıyordum sana Düşünmek istemiyorum çıkacağım yolumu Güneş batmasa ! Batmasa olmaz mı ? Kuşlar genç olmayacak artık Çağıramayacak batan güneşi Belki geri dönmeyeceğim ben Kuşlar genç olmayacak artık Nasıl bırakacağım nasıl Küçük kız seni böyle Nasıl bu güneşi denizde Seni gecede.. Gecede Kuşlar genç olmayacak artık Çağıramayacak batan güneşi Belki geri dönmeyeceğim ben Çağıramayacak giden beni Çağıramayacak giden seni
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serhat merdivenci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |